Afife Jale'den Altın Koza'ya bol ödüllü oyuncu Selen Uçer, tek kişilik tiyatro oyunu 'Güle Güle Diva’ ile karşımızda. Hastane odasında sırasını bekleyen bir kadının gözünden birçok farklı kadın hikayesinin anlatıldığı oyun, kendi merkezini kaybetmiş, başkalarının hayatını yaşayan kadınlara kendilerini sorgulama fırsatı veriyor
Yeni oyununuz ‘Güle Güle Diva’ 18 Ocak’ta izleyiciyle buluştu. Nasıl geçti ilk gösterim?
Ne hissediyorsunuz? Yoğun bir çalışma döneminden sonra şu an biraz daha rahatlamış hissediyorum. Yaklaşık bir yıl kadar gece gündüz üzerine çalıştığımız bir oyun bu. O dönemde benim ailemde hastalıklar vardı. Oyunun yazarı Firuze (Engin) ile aynı dönemde tanıştık ve o da o sırada kendi sağlık problemleriyle uğraşıyordu.
Bir gün ben hastane koridorundayım ve onunla mesajlaşıyoruz. Birden bana “Orada gördüğün her şeyi yaz” dedi. Ben gördüklerimi not aldım. O, sonra notları hikayeleştirdi. Fikri birlikte geliştirdik ve ortaya ‘Güle Güle Diva’ çıktı.
Biz aslında sahnede tek başına bir kadın izlemeye çok alışık değiliz. Karar aşamasında gözünüz korktu mu?
Başta gayet gözü kara bir şekilde “Yaparım” demiş bulundum (Gülüyor) ama sonrasında provaya başlayınca hayli korkmaya başladım. Firuze “Artık kaçışın yok, bunu sen istedin” dedi. Çünkü ben tiyatroda işin kulis kısmını çok severim. Her seferinde bir aile kurarsınız orada kendinize. Ama bu kez tüm sorumluluk bendeydi. Sonra bir şekilde o korkuyu yendim. Yenebildiğim kadar tabii.
Yedi farklı kadın hikayesi anlatıyorsunuz. Sizi en etkileyen karakter hangisiydi?
Ben en çok Günseli’nin karakterine ve hikayesine aşığım. Onun ölüm duygusuyla kurduğu ilişkideki rahatlık bile başlı başına hayranlık verici. Ölüm neticede her şeyin sonu demek. Daha ötesi yok. Diğer yanda lise mezunu, orta sınıftan bir karakter, üniversite okumak istemiş ama okuyamamış... Evlenince eşi çalışmasına, kitap okumasına izin vermiyor ama o kendi içinde mücadelesine bir şekilde devam ediyor.
Toplumun genel algısıyla baktığımızda çok tepkisel yaklaşabileceğimiz bir yasak ilişkiyi de hiç kızamadan izledik...
İşte bu hikayenin orijinalliği de oradan geliyor zaten. Ona da bakınca asla olumsuz bir duygu geliştirmiyoruz. Normalde bu tip hikayeler bir kadının ağzından bu kadar olduğu haliyle, onu yargılayamadığınız bir yerden verilmez. Verilse de çok radikal bir şekilde verilir. Ama bu hikayeye bakınca “Yaşasak da yaşamasak da hepimizin böyle duyguları var zaten” duygusuna geçiyoruz. Ahlaki olarak “Bu çok yanlış” duygusu vermiyor.
‘Güle Güle Diva’nın seyirciye asıl söylemek istediği söz de bu galiba, değil mi?
Hepimizin hayatında Diva’lar var, divalaştırdığımız insanlar var ve çoğu zaman kendimizi unutup onlar için yaşıyoruz. Bu birinin kocası, birinin çocuğu, birinin çok yakın bir arkadaşı ya da patronu olabiliyor. Kadınların hepsinin esasında olmak istediği yerde olamamasının nedenlerini sorguluyoruz. Burada tüm kadınlar kendi odağını kaybetmiş, kendi seçimlerini yaşayamayan kadınlar...
“Ölmek kolay Diva zor” sözü de enteresan...
Evet, bir kadın çalışamamış mesela, istemiş ama olmamış. Biri hayatta ne yapmak istediğini bilmiyor, sürekli sıkılıyor. Bir tanesi kocasının ölmesini bekliyor ki kendi istediklerini yapabilsin hayatta. Ama o sırada hastaneye ünlü bir diva geliyor ve hepsinin odağı diva oluyor bu kez. Ve hepsi ona hizmet etmeye çalışıyor. “Ölmek kolay Diva zor” sözü de oradan geliyor. Kadın kendi ölmüş, onu dert edinmiyor, Diva’nın durumu onun önceliği oluyor orada.
DAHA ÖNDE OLMAK İSTİYORUM
Bu kadar ödüllü bir oyuncunun daha önde olması gerekmiyor mu? Yoksa bu, üzerinde durmadığınız bir konu mu?
Yooo, tabii insan düşünüyor (Gülüyor). Bir hikayeyi anlattığın zaman onun insanlara ulaşmasını istiyorsun. Neden şu ana kadar böyle oldu onu bilmiyorum ama daha çok insana ulaşmak, daha çok iş yapmak ve önde olmak istiyorum tabii ki. Biraz sizin seçtiğiniz işlerle belirleniyor bu. Öte yandan herkesin zamanlaması farklı diye bakıyorum.
Siz aslında Kimya okumuşsunuz. Sonra oyunculukla nasıl kesişti yolunuz?
Ben neredeyse çocukluğumdan beri oyuncu olacağımı biliyordum. Ama mühendis anne babanın çocuğu olunca biraz o durumun etkisi oldu galiba. Bir yandan Boğaziçi Üniversitesi oyuncularıyla birlikteydim zaten. Böyle bakınca benim için sonradan yapılmış bir keşif değil yani. Komiktir, en erken ben karar vermişim, ama en son ben ortaya çıktım (Gülüyor). Sonra zaten Amerika’da oyunculuk üzerine yüksek lisans yaptım.
Döndüğünüzde sektöre girmekte zorlandınız mı?
E, tabii! Kendi meslektaşlarımla aynı okullardan gelmediğim için biraz zor oldu onların arasına girmem. Sıfırdan Şehir Tiyatrosu’na başvurduğumda Haldun Hoca (Dormen) beni görünce “Sen kimsin? Biz seni nasıl bilmeyiz?” dedi mesela. Tabii yapı olarak farklı üslupta biri olmamın da etkisi olmuştur.
Farklı üsluptan kastınız tam olarak ne?
İnsan olarak ben sert ve düz görünen biriyim. Hele o zamanlar daha sert, daha kapalı görünüyordum herhalde. Yakından tanıyınca herkes aslında ne kadar sıcak kanlı olduğumu görüyor ama ilk intiba olarak öyle bir algı yanılsaması oluyor insanlarda.
Dışarıdan bizim gördüğümüzün ardındaki Selen Uçer’den nasıl bahsedersiniz?
Her zaman öğrenmek isteyen bir yanım var. Birçok insan bana “Olduğundan daha genç ruhlusun” der. Bu da oradan geliyor bence. Öğrenmeye müthiş meraklıyım. Potansiyele değer veriyorum. Birinin ‘büyük’ olmaya çalışmasındansa bulunduğu yere saygı duymasının önemine inanıyorum. Bilmem nerede olmak değil, olduğun noktada çok yetenekli ve parlak olmak çok heyecan verici bence. Bir de ne yaşarsam yaşayayım oradan olumlu bir yan çıkarmaya çalışırım her zaman. Bu da hayat heyecanımdan geliyor sanırım.
BENİM KAFAMDA KAHRAMANLAR YOK HERKES KENDİNİN KAHRAMANIDIR
Bu yıl tüm starlar tiyatro sahnesinde. Dizilerin ömrü yavaş yavaş bitiyor mu?
Sanmıyorum. Televizyon çok önemli bir anlatı aracı. Sadece Türkiye’deki durumun bir reforma ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. İnternette yapılan işlerde kalite direkt yükseliyor mesela. Çalışma sürelerinden bütçeye, alınan tavıra kadar mevcut koşulların değişmesi gerekiyor. Çok büyük kahraman hikayeleri yerine daha sıradan insanların hikayelerini anlatmaya yönelmek bile büyük bir adım olabilir. Hep şan, şöhret, zenginlik üçgeninde yaratılmış bir hayat ve dışarıdan ona öykünen bizler varız. Oysa bizi asıl özgürleştirecek olan kendi hikayelerimiz. Benim kafamda öyle kahramanlar yok. Her insan kendi hikayesinin kahramanıdır.
SEVDİKLERİM İÇİN DÜNYAYI FETHEDERİM
Sizi hayata karşı ne motive eder?
Aşk... Sevgiliye duyulan aşk, annenle kurduğun ilişkideki aşk, iki arkadaşın arasındaki aşk... Sevdiğim her şeyle kurduğum bağ beni heyecanlandırıyor ve yaşama şevkimi artırıyor. Herhangi bir konu için şuradan şuraya adım atmayacakken sevdiğim bir insan için bir anda dünyayı fethedecek güçte hissedebilirim kendimi.
Neyin karşısında isyan duygusuna kapılırsınız?
Çok konu var ama en temelde birinin durduğu yerde gücünü kullanarak diğer insanları ezmesi ve ötekileştirmesi itiraz duygumu harekete geçirir. Çocuklara verilen değerin gittikçe kaybolması, onları gerektiği gibi koruyamıyor olmak. Şiddetin ve tecavüzün normalleştirilmeye çalışılması... Bunlar öncelikli olarak isyan duygumu harekete geçiren konular.
FEMİNİST DEĞİL EŞİTLİKÇİ BİR OYUN
Oyun feminist bir bakışla kaleme alınmış gibi hissettim. Doğru bir tespit mi?
Feministten ziyade eşitlikçi demek isterim ben. Çünkü hikayede erkek karakteri de suçlayamıyoruz. Evet kadına kitap okutmuyor ama onun da öğrendiği o... Bu şekilde yetişmiş ve gördüğünü, bildiğini devam ettirmeye çalışıyor. Bir yanıyla bakınca o da aciz aslında. Bence bu metin kadına da erkeğe de eşit mesafeden bakıyor.
Kaçıp gitme, unutma, geri dönme gibi pek çok duygu iç içe oyunda. Bu kadar duygu arasında geçiş yapmak oyuncu için zor değil mi?
Kolay diyemem. Çok çalışmak gerekti. Öncesinde bir yıla yayılan bir çalışma olduğu için her karakteri çok içselleştirmiştim zaten. Ondan sonra daha kolaylaşıyor işiniz.
Oyun, DasDas’ın Metropol İstanbul’da yeni açılan mekanında 30 Ocak, 9 ve 28 Şubat tarihlerinde izlenebilir.
RÖPORTAJ: OYA ÇINAR
- 1 hafta boyunca için! 7 günde 7 kilo verdiriyor, aç kalmadan zayıflatıyor, kaşık kaşık yiyince yağları cayır cayır yakıyor
- Botoksa para dökmeye hiç gerek yok! Uyumadan 1 damla süren sabah 10 yaş gençleşiyor
- 40 yıllık yoğurtçunun sırrı! Taş gibi yoğurt yapmak için içerisine 15 adet ekleyin: Hem lezzetli hem şifalı, probiyotik etkisiyle vücuda iyi geliyor
- Kelle paçaya büyük rakip! Ruslar kaşık kaşık tüketiyor: Bağışıklığı çelik gibi güçlendiriyor, damar daralmasını önlüyor, lezzetli ve şifalı
- Kadir Ezildi tarifini verdi! Yağmura çamura meydan okuyor: Temizlik suyuna 1 çay bardağı ekleyin