Pazar PostasıTürkiye'nin ikinci Duygu Asena'sıyım!
Paylaş
Türkiye'nin ikinci Duygu Asena'sıyım!

Türkiye'nin en çok tanınan isimlerinden biri Ertuğrul Özkök. Yıllarca ülkenin en önemli gazetesini yönetti, siyasi arenada yazılarıyla yıldız oldu. Gazete yöneticiliğini bıraktıktan sonra kendini daha özgür hissetmeye başladı...

Biz de Asıl Ertuğrul Özkök'ü o zaman tanıdık. Meğer yaşama sevinci yüksek, yaşadığı her şeyden en yüksek hazzı almayı amaçlayan bir 'hedonist' varmış karşımızda. Kadınları anlatan bir kitap yazdı adı 'KIRK7'. Ertuğrul Özkök bu kitapta tüm kadınları değil 40'lı yaşlardaki kadınları anlatıyor. Ben kitabı okuduğumda “Ertuğrul Özkök ile mutlaka konuşmalıyım” dedim. Buluştuk ve konuştuk. Kadınları, erkekleri, hayatı, aşkı, romantizmi..

Haberin Devamı

Röportaj: Mehmet COŞKUNDENİZ


Bu kitaba bir cinsiyet atfetsek ne olurdu? Bu kitap dişi mi erkek mi?

Dişi bir kitap ama bir erkeğin yazdığı dişi bir kitap. Çünkü hepimiz yaradılış itibarıyla içimizde hem erkekliği hem de dişiliği taşıyoruz. Kadınlar 35’ten itibaren “Eyvah ben 40’a geldiğimde benim hayatımdaki erkek 20’lik, 30’luk kızlara bakacak” diyor. Erkek ise “Eyvah yaşım geçiyor. Genç kadın bulayım, kendimi tazeleyeyim” diyor. Erkeğin bu düşüncesi yanlış. Gençleşmek 40 yaşında, 45 yaşında, 50 yaşında bir kadınla da mümkün. Önemli olan içindekidir. Ben Mark Knopfler, Kings of Leon, Radiohad konserine gidiyorum. Bunları özenti olarak değil zevk aldığım için yapıyorum. Bu kitabı erkeklerin de okuması gerektiğine inanıyorum.

‘HÜRRİYET’TE KADIN KIYAFETİYLE GEZEN ERKEKTİM’

Çocukluğunuzu İzmir’de geçirdiniz. Orası da dişi bir kenttir. Ama sonra Hürriyet’in yayın yönetmeni oldunuz ve bir anda erkek hakimiyetinin çok keskin olduğu siyaset dünyasında yıllarca kalem oynattınız. Peki o dönemde kadınlara bakış açınız farklı mıydı? Daha sert mi bakardınız?


Hayır hiç öyle bir şey yok. Ama ben gazeteleri hep erkek bulurum. Ben Hürriyet’i biraz daha dişi hale getirmeye çalıştım. Evet, gazetecilik Türkiye’de erkek bir meslek. Ama ben gazetenin içinde kadın kıyafetiyle gezen bir erkek gibiydim. Bu kitabı da bu duygularla yazdım. Müthiş bir satış başarısı gösterdi. Tahminimi aşan bir satış oldu. “Neden?” diye düşündüm ve cevabını buldum. Ben Türkiye’nin ikinci Duygu Asena’sıyım. Türkiye’nin kadınlık tarihi yazılırsa, ikinci Duygu Asena benim. Duygu Asena devrim yaptı. Benim kitabımı okuyanlar, bundan 20-25 yıl önce Duygu Asena’nın ‘Kadının Adı Yok’ kitabını okuyan kadınlar. Genç yaşta onu okudular, 40’lı yaşlarda da benim kitabımı okuyorlar. Duygu Asena kadının kendisini keşfetmesini sağladı. Benim kitabım da 40 yaşındaki kadının kendini keşfetmesini sağlıyor.

Kitapta “Artık kadınlara rahatlıkla bakabiliyorum” diyorsunuz. Peki kadınlara ‘bakarken’ tepki gösterirler diye hiç korkmadınız mı?

Hiç korkmadım. Hayatım boyunca ahlaki normları sorguladım. Tabii ki Hürriyet’in başındayken bir kitle gazetesini temsil ediyordum. Ama şimdi o kimliğim yok. Ayrıca toplumların gelişmesi için nefret edilmeyi göze almak gerek. Bu siyasette de böyledir, hayatın öbür alanlarında da. Bir Picasso olmak, Dali olmak kolay değil. Ben tabu yıkmaktan, dayak yemekten nefret edilmekten, toplumsal linçten hiç korkmam. Çünkü Hallac-ı Mansur kültürüyle büyüdüm. Benim Allah ile aramda hiçbir şey yok. İnandığım, doğru bildiğim şeyi söylemekten çekinmiyorum. Bu kitapta ne erkeklere ne kadınlara bir şey öğretiyorum. Sadece “Yaşayın” diyorum.


Türkiyenin ikinci Duygu Asenasıyım



‘ERKEKLER GALİBA BU KİTABI KISKANDI’

Siz kitapta kadınların 34-36 bedenlere mahkum edilmesini eleştiriyorsunuz. 40-42 beden kadını bir tanrıça gibi anlatıyorsunuz.


Tanrıça heykelleri öyle zaten. O 40-42 beden görünümündeki tanrıça heykellerini yapanlar enayi miydi? Estetik anlayışları yok muydu? Ben kadınlara erkekler için güzelleşmelerini söylüyorum. Çünkü kadınlar erkekler için değil, başka kadınlar için zayıflar. Benim çizdiğim portrenin çok tutmasının nedeni şu. Kadınlar kendilerine bir destekçi arıyordu. Yapmak istediklerini birisi onlara söylesin diye bekliyordu. Demek ki çevrelerindeki erkekler bunu yeterince söylemiyorlardı onlara. O yüzden erkekler bu kitabı okusun istedim.


Peki kitaba erkek tepkileri nedir?


32’ye yakın televizyon programından davet geldi. Yüzde 90’ı kadınların sunduğu programlardı. Gazetelerden ise çok ses gelmedi. Gazeteleri hala erkekler yönetiyor. Bir Ayşe Arman geldi bizim Hürriyet’ten, bir de sen geldin. ‘Best Seller’ bir kitap bu. Erkek kıskançlığı mı, mesleki kıskançlık mı anlayamadım. Böyle bir kitap benim önüme gelseydi büyük bir iştahla yazardım.

Siz “Popüler olanı yazmaktan çekinmedim” dediniz. Peki çağımızda popüler olan kadın mı? Artık kadınların ön plana çıktığı bir dönemde miyiz?

Şurası kesin ki 21. yüzyıl her alanda kadınların yüzyılı olacaktır. Şimdi medya sektörü, eğlence sektörü, sinema 40’lı yaşlardaki kadınların elinde. Kadın hakimiyeti artmaya başladı. Erkekler de kadınları taklit etmeye başladı. Mesela teşhiri taklit ediyor. Eminim 10 yıl içinde erkekler makyajı taklit edecek. Pudrasız çıkmayacak erkekler dışarıya. Kıyafete bak, kadın ile erkek arasındaki mesafe daralıyor. Kadınlar erkeklere yaklaşmıyor, erkekler kadınlara yaklaşıyor. Çünkü kadınlar başarılı. Başarı neredeyse herkes onun peşine gider.

‘MUHAFAZAKAR KADININ İSYANI BAŞLAYACAK’

47 yaşındaki muhafazakar bir kadın bu kitapta anlattığınız bir yaşamın içinde olabilir mi?

Muhafazakarlığı belirleyen şey inançlar değil, inançların yorumlanmasıdır. Ben yaşam tarzının daha önemli bir gösterge olduğuna inanıyorum. Muhafazakar kadını çok iyi bilmiyorum ama onların yazdığı yazıları, kitapları okuyorum. Muhafazakar denen dünyanın en azından aydın kesiminde ciddi biçimde cinselliğin yeniden yorumlandığını görüyorum. Gazetelerin 3. sayfalarına bak. Aldatmalara, cinayetlere... Toplumun yarısından fazlası başörtülüyse orada da yarıdan fazlası başörtülü. Davranış biçimleri başı açıklardan farklı değil. Bu yazarlar “Başörtüsünü bizim namus timsalimiz olarak görmeyin” diyorlar artık. Hani Amerikalıların dediği gibi ‘What is the next big’ (Önümüzdeki büyük şey) diye soracak olursan, nasıl ki az önce erkeklerin makyaj yapacağını söyledim, önümüzdeki 10 yıl içinde Türkiye’de muhafazakar kadının isyanı olacaktır. Bu isyanın nasıl bir şey olacağını göreceğiz. Ama eminim çok daha bağımsız davranan başörtü örtmeyen kadınlarla aynı davranış kalıplarına sahip hatta hayat tarzları birbirine çok benzeyen kadınlar göreceğiz. İnançları gereği belki başörtüsü takacaklar ama muhafazakarlar ile muhafazakar olmayan kadınları birlikte içki içilen restoranlarda göreceğiz.

40’lı yaşlardaki kadın ‘Pinot Noir’ şarabıdır


Hiç canınızı yakan bir kadın oldu mu?

İnsanın canını yakmayan kadın olur mu? Karım var ya...

Sizin canını yaktığınız kadın var mı?

Yine karım. Tansu ile bizim evlenmeden önce ayrılmalarımız, barışmalarımız var. Her insanın hayatında aşk acısı vardır. Yoksa zaten insan değilsin ki...

Kitapta romantizmin ölmediğinden de söz ediyorsunuz. Ben romantizmin erkeğe ait olduğunu düşünüyorum. Sizin düşünceniz nedir?


Bence de romantizm erkek duygusudur. Erkek arabesktir. Ben severim arabeski. Erkek ruhunun arabesk olduğuna inanıyorum. Şiirdeki ‘İkinci Yeni’ akımı arabesktir. Sezen Aksu’nun, Nazan Öncel’in şarkıları arabesktir. Benim oturduğum masada kadın hesap ödemez mesela. Bu, kenar mahalle delikanlısı bıçkınlığıdır. Seviyorum bunu, bana iyi geliyor. Ama erkeklerin de kadınlardan beklentileri var. Erkekler korkaktır, kaybetme korkusu vardır. Johnny Hallyday’in anılarını okuyorum. Alain Delon anormal kıskanç bir adammış. En büyük aşkı Romy Schneider’ı deli gibi kıskanırmış. Düşünsene Alain Delon ya... Allah’ın yarattığı kaç tane güzel erkek var? Kıskanmak, kıskanılmak abartmadığın sürece güzel duygular. Ben klasiğim o konularda.

Haberin Devamı

Türkiyenin ikinci Duygu Asenasıyım


Şarap seviyorsunuz. Peki 40’lı yaşlardaki kadın hangi şarap cinsidir?

En rafine üzüm ‘Pinot Noir’dır. 40 yaş kadınına en çok yakışan odur.

Bir aşk tarifiniz var mı?

Bana göre aşk alınyazısıdır. İnsanın alınyazısı bazen iyidir bazen kötü. Aşk hem çok iyi hem de kötü bir şey. Zülfü Livaneli geçenlerde “60 yaşından sonra aşk acısı çekmek istemem” dedi. Katılıyorum. Ben aşka “Tek kişilik tarikat” diyorum. Bazen sen şeyh olursun, sevgilin mürit olur, bazen sevgilin şeyh olur, sen onun müridi olursun.

(19.05.2013 tarihli Karnaval'dan alınmıştır.)

Haberin Devamı