Çay demir emilimini azaltır mı?
Türkiye’de her 5 yetişkinden 1’inde demir eksikliği görüldüğünü söyleyen İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Çay, kahve ve kakao içerdikleri tannik asit (tanen maddesi) dolayısıyla demir emilimini azaltmaktadır. Bu nedenle demir yönünden zengin bir yemekten 2 saat önce veya sonra çay veya kahve tüketilmesi daha sağlıklı olacaktır. Çay ile kahve kıyaslandığında, çay daha çok demir emilimini azaltabilmektedir” dedi.
Demir eksikliği ve buna bağlı gelişen aneminin önemli bir halk sağlığı sorunu olduğuna dikkat çeken İç Hastalıkları ve Hematoloji Uzmanı Doç. Dr. Ömer Ekinci, demir eksikliği anemisinin temel olarak vücutta bulunması gerekenden daha az miktarda demirin oluşuyla karakterize, direkt veya dolaylı olarak birçok sistemi etkileyen bir tablo olduğunu söyledi.
Demir eksikliğinin sebeplerinin çok değişken olabileceğinin altını çizen Doç. Dr. Ömer Ekinci, temel nedenlerin diyetle azalmış demir alımı, demir emiliminde azalma ve kan kaybı olduğunu açıkladı.
Kan kaybı nedenleri olarak birden çok faktörün etkili olduğunu anlatan Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Gastrointestinal kanaldan (yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsak) kayıp, genitoüriner kanaldan (kadınlarda mens kanamaları, böbrek, üreter ve mesanenin inflamatuar hastalıkları, taş ve tümörlerine bağlı kronik kan kaybı) kayıp, kanama bozuklukları gibi bir takım hematolojik hastalıkların zemininde gelişen kanamalara bağlı kan kaybı en sık görülen nedenlerdir” diye konuştu.
YENİDOĞANLARDA İNEK SÜTÜ KULLANIMI ETKİLİ
Diyete bağlı demir eksikliğinde özellikle yenidoğanlarda inek sütü kullanımının yetersiz demir içeriği nedeniyle anemi oluşturabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Daha büyük çocukluk döneminde de büyüme ve gelişme hızına rağmen diyetle demir alımı az olabilmektedir. Demir emiliminde bozulma; mide ve ince bağırsak (başta çölyak hastalığı olmak üzere) ile ilgili birçok hastalıkta bu tablo oluşabilmektedir” dedi.
Doç. Dr. Ömer Ekinci, genel olarak gelişmiş ülkelerde diyetle alım yeterli olduğundan demir eksikliğinin sebebi genellikle kan kaybı iken, gelişmekte olan ülkelerde ise beslenme (diyetle) yetersiz demir alımının en sık sebebi oluşturduğunu ifade etti.
KADINLARDA DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Ülkemizde yapılan çeşitli çalışmalarda demir eksikliği anemisi sıklığının farklı yaş grupları, bölgeler ve topluluklarda farklı oranlarda bulunduğunu kaydeden Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Ülkemizde çocukluk yaş grubunda yapılan çeşitli araştırmalarda bu sıklık yüzde 15,2 ile yüzde 62,5 arasında bildirilmiştir. Erişkinlere bakıldığında ise demir eksikliği anemisi yüzde 20 civarında olup, mensturasyon ve gebelik nedeniyle en sık kadınlarda görülmektedir” dedi.
Demir eksikliği anemisinin erken evrelerinde şikâyetler daha hafif görülürken, aneminin şiddeti arttıkça semptomların belirginleştiğini belirten Doç. Dr. Ömer Ekinci, şunları söyledi:
“Demir eksikliğinin en sık görülen semptomları solukluk, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, çarpıntı, nefes darlığı, baş ağrısı, egzersiz intoleransı, depresyon, huzursuz ayak sendromu, tırnaklarda değişiklikler, saç dökülmesi, ağız kenarı ve dilde çatlaklar, yutma güçlüğü, pika olarak tanımlanan toprak yeme özlemi, buz yeme ve çocuklarda nörogelişimsel gecikme sayılabilir.”
BİRÇOK ORGANIN İŞLEVİNİ ETKİLİYOR
Demirin birçok organın işlevlerini etkileyen sistemik bir etkiye sahip olması nedeniyle hayatımız için önemli bir mineral olduğunun altını çizen Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Gerek hücre içerisinde gerekse dolaşımda bulunan demir içeren bileşimler işlevlerini yeterince yapamadığında hücresel fonksiyonlarda, büyümede, motor gelişimde, davranış ve bilişsel fonksiyonlarda, fiziksel kapasite ve işgücünde, immün sistemde, gastrointestinal sistemde, termoregülasyonda, deri ve mukozalarda önemli değişiklikler olmaktadır” şeklinde konuştu.
BAZI OLGULARDA TANI KOYMAK ZOR OLABİLİR
Demir eksikliği anemisinin sık karşılaşılan ve tanısının çoğunlukla kolayca koyulabilen bir bozukluk olduğunu işaret eden Doç. Dr. Ömer Ekinci, şu bilgileri paylaştı:
“Tam kan sayımı (hemogram), periferik kan yayması incelemesi, serum demir parametreleri (demir, total demir bağlama kapasitesi ve ferritin) ve biyokimyasal testler tanıda kullanılmaktadır. Demir parametreleri tanıda, ayırıcı tanıda ve eksikliğin derinliğini göstermede yol göstericidir. Bazı olgularda tanı koymak kolay olsa da, özellikle iltihap parametrelerinin de arttığı az sayıdaki hastalarda ayırıcı tanıda zorluk yaşanabilir ve tedaviden tanıya gidilmesi söz konusu olabilir.”
ALÜMİNYUM KAPLARDA PİŞİRİLEN ETLERE DİKKAT!
Demir emilimini etkileyen birçok faktörün söz konusu olduğunu ifade eden Doç. Dr. Ömer Ekinci, bunları şöyle sıraladı:
“Alüminyum ve paslanmaz çelik demir emilimini azaltır. Bu kaplarda pişirilen et, yeşil yapraklı sebze gibi demir açısından zengin besinlerin emilim oranı azalmaktadır. Kalsiyum da önemli bir molekül olup, diyetteki kalsiyum oranı (süt ve ürünleri özellikle) artıkça demir emilimi azalmaktadır. Ayrıca çay, kahve ve kakao da içerdikleri tanen maddesi dolayısıyla demir emilimini azaltmaktadır. Demir yönünden zengin bir yemekten iki saat önce veya sonra çay ve kahve tüketilmesi daha sağlıklı olacaktır. Çay ile kahve kıyaslandığında, çay daha çok demir emilimini azaltabilmektedir.”
BİR TÜMÖRÜN HABERCİSİ DE OLABİLİR
Demir depoları doldurulmadığı sürece aneminin ilerlemesi ve buna bağlı organ hasarı/iskemisi riski söz konusu olacağına dikkat çeken Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Genel olarak semptomların olup olmadığına bakılmaksızın demir eksikliği anemisi veya anemi olmadan demir eksikliğinin tedavi edilmesi önerilmektedir. Ancak demir eksikliği veya demir eksiliği anemisi tedavisi, basitçe demir replasmanı yapmaktan ibaret değildir. Örneğin, yeni başlangıçlı demir eksikliği tablosu, gastrointestinal sistemdeki bir tümörün habercisi olabilmektedir. Özellikle erkekler ve postmenopozal kadınlar olmak üzere bütün hastalarda demir eksikliğinin nedeni araştırılmalı ve ortaya çıkarılmalıdır” bilgisini paylaştı.
Demir eksikliği anemisi tedavisinde oral ya da parenteral (damar yoluyla) demir ürünleri kullanılabileceğini vurgulayan Doç. Dr. Ömer Ekinci, bunlardan hangisinin tercih edileceğinin aneminin derinliğine, hastanın oral preparatları tolere edebilme yeteneğine ve farklı demir replasman ürünlerine ulaşılabilmesine bağlı olduğunu belirtti. Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Oral demir preparatları etkin, kolay ulaşılabilir, ucuz ve güvenli olduğundan genellikle ilk tercih olarak kullanılmaktadır. Ancak oral demiri tolere edemeyenlerde parenteral tedavi seçenekleri etkin olarak kullanılmaktadır” dedi.
AZ GELİŞMİŞ VE GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERDE FAZLA
Son olarak demir eksiliği anemisinin dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 12’sini etkilediğini sözlerine ekleyen Doç. Dr. Ömer Ekinci, “Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki üreme çağındaki kadınlar ve çocuklar, esas etkilenen popülasyonu oluşturmaktadır. Ülkemizde tarama programları, gebelik öncesi ve sonrası takipler ve erken çocukluk çağında demir replasmanı stratejileri sayesinde bu tablo daha az görülmeye başlamıştır” diyerek sözlerini noktaladı.