Yıllardır hayat kurtarıyordu! Bu kez kendisi için mücadele verdi: Her şey göğsündeki kitleyi fark etmesiyle başladı

Acil tıp teknisyeni Emine Güneri, yıllardır İstanbul'da 112 Acil Sağlık hizmetlerinde görev yaparak, hayat kurtaran müdahalelere imza attı. Ancak, 9 ay önce karşılaştığı meme kanseriyle mücadele süreci, onun hayatındaki en zorlu sınavlardan biri oldu. İşte tüm detaylar...
AA
112 Acil Sağlık hizmetlerinde görevli acil tıp teknisyeni Emine Güneri, 17 yıl boyunca hastaların hayatını kurtarmak için canla başla çalıştı. Ancak 9 ay önce meme kanseriyle mücadele etmeye başladı. İşte tüm detaylar...
17 YILDIR HAYAT KURTARIYORDU!
Hastaların hayatını kurtarmak için özveriyle çalışan 112 Acil Sağlık hizmetlerinde görevli acil tıp teknisyeni Emine Güneri, 9 ay önce yakalandığı meme kanseriyle mücadelesini kazanarak sağlığına kavuştu.
İstanbul'da yaşayan Emine Güneri, 17 yıldır 112 Acil Sağlık hizmetlerinde acil tıp teknisyeni olarak görev yapıyor. Ambulans ekibiyle zamanla yarışarak hastalara ilk müdahaleyi yapan, onları hastaneye ulaştırarak hayatını kurtarmaya çalışan Güneri, 9 ay önce meme kanserine yakalandı.
Yıllardır hastaları kurtarmak için zamanla yarışan Güneri, bu kez çok sevdiği mesleğine ara vererek, kendisi için mücadeleye başladı.
Kanser teşhisi konulduktan sonra ameliyatının ardından akıllı ilaç ve kemoterapiyle sağlığına kavuşan Güneri, yaşadıklarını AA muhabirine anlattı.
Güneri, yaşamla ölüm çizgisinde birçok hasta gördüğünü belirterek, "112 çağrıldığında ilk ne olduğunu anlayan, hastayı gören, ne yapacağımıza karar veren bizleriz. Hastayı, en yakın ve en uygun hastaneye yine götürenler de bizleriz. Ambulansla ne kadar hızlı gidersek, ne kadar erken müdahale yaparsak, hastaların o kadar hayatta kalma şansı oluyor." ifadelerini kullandı.
Düzenli sağlık kontrolü yaptırdığını ve mamografi çektirdiğini anlatan Güneri, 9 ay önce göğsünde sert bir kitle fark ettiğini, hastanedeki kontrolde de kanser teşhisi konulduğunu aktardı.
Güneri, ilk duyduğunda 15 yaşındaki kızına bunu söyleyemediğini belirterek, ilk etapta çok üzüldüğünü ve psikolojisinin etkilendiğini ama kısa sürede kendisini toparladığını dile getirdi.
Ameliyatla göğsündeki kitlenin alınmasının ardından hayatını normal şekilde devam ettirmeye çalıştığını vurgulayan Güneri, bir gece hastanede kaldıktan sonra eve geldiğini, kendisini hasta psikolojisine sokmadığını kaydetti.
'İKİ ÇEŞİT TEDAVİM VARDI'
Emine Güneri, "Yatağa takılıp da 'Hastayım.' demek istemedim. Evet ağrım oldu. Ama bir ağrı kesicilik işi var o ağrının. Normalde de zaten güçlüydüm. Hani olumlu tarafından bakıyorum her şeye. Negatifi düşünüp de kendimi asla üzmüyordum." dedi.
Tedavisinde kullanılan akıllı ilaca da değinen Güneri, şöyle devam etti:
"Benim iki çeşit tedavim vardı. Ben onları akıllı ve deli olarak ayırdım. Yıkıcı olan kemoterapiye 'deli' diyordum. Akıllı olan kemoterapi de 'akıllı', zaten adı üstünde. Akıllı kemocan, deli kemocan. Deli olan bitti diyordum. Kızıma da hastalığımı 'Biraz rahatsızlandım. Tedavi göreceğim ama geçecek. Ama biraz zorlanacağız.' gibi anlattım. Psikolojisini bozmadan kızım da bana destek oldu. İnsanlar 'Eyvah kanserim' diye korkmasınlar. Aslında bir grip kanserden daha ölümcül. Çünkü grip anlık götürebiliyor. Ama kanserin tedavisi var. Kanser tedavisinde şartlarımız, imkanlarımız çok gelişmiş durumda. Tek yapacakları şey erken tanı. Ne kadar erken tanı alırlarsa o kadar süreç hafif bir şekilde ilerliyor. Mamografilerini ihmal etmesinler. Kanser tanısı konulanlar da hiç korkmasın."
Sağlıkçı olmasının da empati yapmasında çok etkili olduğunu ifade eden Güneri, hep kötünün kötüsünü görüp kendisine ders çıkardığını söyledi.
ERKEN TANI HAYAT KURTARIR
Emine Güneri'nin tedavisini yürüten İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı Doç. Dr. Nail Paksoy da hastadaki kanserin erken evrede tespit edildiğini söyledi.
Sonrasında tedaviye başladıklarını belirten Paksoy, "Erken tanı, kanser hastalığında yüzde 90'ın üzerinde tedavi edilebilir demek. Bunun için öncelikle cerrahi tedaviyi hastamıza uyguladık. Cerrahi tedavi bazı durumlarda yeterli olmayabiliyor ve ek tedaviler gerekebiliyor. Emine Hanım için kemoterapi tedavisini kısmen uyguladık. Ama aslında tedavi odağımız akıllı ilaç tedavisiydi. Yaklaşık 6 aydır hastamız akıllı ilaç tedavisine devam ediyor. Yapılan tetkiklerde hastalığın şu an tamamen yok olduğunu görüyoruz." diye konuştu.
Paksoy, eskiden kemoterapinin tek olanak olarak tedavide yer aldığını, artık akıllı ilaç gibi yeni yöntemler geliştirildiğini belirterek, öncelikle tümörün gen dizilimine, DNA ve RNA'sına bakıldığını, hastanın genetik haritası çıkarıldıktan sonra buna göre akıllı ilaç, immünoterapi gibi yeni yöntemler uygulandığını kaydetti.
Doç. Dr. Nail Paksoy, akıllı ilacın doğrudan tümörü etkilediğini sağlıklı hücrelere zarar vermediğini aktardı.
Meme kanserinin Türkiye'de ve dünyada en önemli toplum sağlığı problemlerinden biri olduğuna dikkati çeken Paksoy, 10 kadından birinin meme kanseri teşhisi aldığını sözlerine ekledi.
KANSERDEN KORUNMANIN YOLLARI
Uzmanlar, kronik stresin, yanlış beslemenin ve obezitenin kanser türlerine adeta davetiye çıkardığını ifade ederek, özellikle yüksek kalorili, düşük lifli ve işlenmiş gıdalardan uzak durulmasını tavsiye etti.
Türk Kanser Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Burak Duruman, 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, erken teşhis için tarama yapılmasının çok önemli olduğunu söyledi.
Duruman, dernek olarak yaklaşık 4 milyon kişiye tarama ve bakımın yanı sıra "Mucizeevi "projesiyle de hizmet vermeye devam ettiklerini belirtti.
Derneğin yatağa bağımlı hastalarla da ilgilendiğine dikkati çeken Duruman, "Sevk olduğunuz zaman çok iyi beslenmeniz, çok iyi yemek yemeniz, çok iyi uyumanız yani her şeyinizin harika olması lazım. Bağışıklık sisteminiz o an çok düşük. 'Mucizeevi' adını verdiğimiz yerlerde psikolojik destek ve diyetisyen desteği, yemekhaneler, dua ve çocuk odalarıyla aklınıza gelebilecek her şey var. En büyük hizmetlerimizden biri bu." dedi.
Duruman, normal insanlarda kanserin ortalama 12-14 yılda geliştiğini, onun için her gün neye maruz kalındığını hatırlamanın önemli olduğunu vurguladı.
Solunan hava, gıda ve uykunun önemli olduğuna değinen Duruman, "Bu gıdalardan neyi yiyip, neyi içmemeliyiz?' sorusu artık çok önemli oldu. Onun için 'Can boğazdan gelir' lafı değişti. Artık can boğazdan gidiyor. İnsanoğlu çok yemek yesin diye yaratılmış bir varlık değil. Çünkü bu hastalıklar ve kötü beslenme her şeyimizi maalesef değiştiriyor." diye konuştu.
Duruman, kanserle ilgili vatandaşları bilinçlendirmek için seminerler verdiklerini ifade ederek, şöyle devam etti:
"Psikolojik desteğin önemini, insanların yalnız olmadıklarını ve onlarla beraber olduğumuzu, dünyanın büyük bir kısmının bunu geçirdiğini anlatıyoruz. Onları rahatlatmaya çalışıyoruz. Burada çok daha önemli bir şey daha var. Hasta kadar hasta yakının da psikolojik desteğe ihtiyacı var. Çünkü hastaya bakmak kolay iş değildir. Onlara da nasıl bakmaları gerektiğini, nasıl konuşmaları gerektiğini öğrettiğimizde hastaya faydası oluyor. Bazen iyilik için söylediğimiz şeyler bir hastanın psikolojisinden yanlış anlaşılabiliyor."
Türk Kanser Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Duruman, cilt kanseri riskinin yaz gelmesiyle arttığını söyledi.
Duruman, kronik stresin otoimmün hastalığını tetiklediğini, zamanla bağışıklık sistemini düşürdüğü için her türlü hastalığa sebebiyet verebileceğini de vurguladı.
Medikal Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. İrfan Çiçin ise günümüzde kanserin sadece genetik kökenli hastalık olarak değerlendirilmemesi gerektiğini söyledi.
Bilimsel araştırmaların, çevresel faktörler ve bireylerin yaşam tarzlarının, kanserin oluşumuyla gelişimi üzerinde etkili olduğunu gösterdiğini dile getiren Çiçin, stresin uyku kalitesini düşürerek, sağlıksız beslenme alışkanlıklarını tetiklediğini ve genel yaşam kalitesini bozduğunu aktardı.
Prof. Dr. Çiçin, kronik stresin vücudun bağışıklık sistemini baskılayıp, kanser hücrelerinin gelişimini kolaylaştırdığının altını çizerek, "Uzun süreli stres durumlarında kortizol hormonunun sürekli yüksek seviyede seyretmesi, vücudun enfeksiyon ve tümör hücrelerine karşı direncini düşürür. Zihinsel sağlığın korunması fiziksel sağlığın ayrılmaz bir parçasıdır. Uzun süreli stres, hormon dengesini bozarak kanser hücrelerinin fark edilip yok edilmesini zorlaştırır. Hareketsizlik, obeziteye ve hormonal dengesizliklere neden olarak özellikle kolon, meme ve rahim içi kanseri gibi türlerde riski artırabilir." ifadelerini kullandı.
Kanserin yalnızca genetik yatkınlıkla sınırlı olmadığını, yaşam tarzı faktörlerinin de hastalığın gelişiminde rol oynadığını kaydeden Çiçin, özellikle yüksek kalorili, düşük lifli ve işlenmiş gıdaların sık tüketiminin vücutta inflamasyonu arttırdığını, hücresel düzeyde DNA hasarına neden olabildiğini bildirdi.
KANSER RİSKİNİ AZALTMAYA YARDIMCI BESİNLER
Prof. Dr. Çiçin, kanser riskini azaltmaya yardımcı temel besinlere ilişkin şunları söyledi:
"Antioksidan açısından zengin brokoli, havuç ve domates gibi besinler hücresel olarak onarımı desteklerken lifli gıdalarda tam tahıllar ve baklagiller sindirim sistemini koruyarak bağırsak kanserinin riskini düşürüyor. Omega-3 yağ asitlerinde ise balık, ceviz ve keten tohumu gibi besinler iltihabı azaltırken aynı zamanda bağışıklığı destekliyor. Günlük hayatımızda da yemeklerde sık sık kullandığımız sarımsak ve soğan doğal antibakteriyel özellikler sayesinde özellikle mide ve bağırsak kanserlerine karşı koruyucu etki sağlar. Diğer yandan yeşil çay ve kuru yemişler antioksidan içeriğiyle hücre zarlarını korur ve bağışıklığı destekler. Baharatlardan da özellikle zerdeçal ve zencefil içerdikleri anti-inflamatuar bileşiklerle kanser hücrelerinin yayılımını yavaşlatabilmektedir. Ancak bu ürünlerin, dengeli beslenmenin bir parçası olduğu unutulmamalıdır."
Dünya Sağlık Örgütü'nün salam, sosis ve sucuk gibi işlenmiş et ürünlerini kanserojen olarak sınıflandırdığını ifade eden Çiçin, bunların uzun vadeli ve kontrolsüz tüketiminin, özellikle kalın bağırsak kanseri açısından ciddi bir risk faktörü olduğunu anlattı.
Prof. Dr. Çiçin, aşırı şeker tüketiminin doğrudan kansere neden olmasa bile obezite, insülin direnci ile tip 2 diyabet gibi kronik hastalıkları tetikleyip, dolaylı yoldan kanserin gelişimine katkı sağladığına dikkati çekti.
Stres yönetiminde özellikle nefes egzersizleri, meditasyon, doğa yürüyüşleri, sosyalleşme ve hobi edinmenin önemli olduğuna işaret eden Çiçin, "Haftada en az 150 dakika orta düzey egzersiz, hormon dengesini koruyarak kanser riskini azaltır. Egzersiz aynı zamanda vücut ağırlığının kontrol altında tutulmasını sağlar ve inflamasyonu azaltır." bilgisini verdi.
Medikal Onkoloji Uzmanı Çiçin, sağlıklı bir bireyin yeteri kadar uyuması ve stresini yönetmesinin yanı sıra sigara ve alkolden uzak durması gerektiğinin altını çizerek, yaşamdaki en güçlü kanserojen faktörün tütün ürünleri olduğunu dile getirdi.
Prof. Dr. Çiçin, sigara kullanımının akciğerin yanı sıra ağız, gırtlak, mesane, pankreas gibi organ kanseriyle doğrudan ilişkisi bulunduğunu, bırakılmasının kanser riskini azaltmada atılabilecek en kritik adımlardan olduğunu sözlerine ekledi.
Yıllardır hayat kurtarıyordu! Bu kez kendisi için mücadele verdi: Her şey göğsündeki kitleyi fark etmesiyle başladı
B12 değerlerini sıfırlıyor! Sakın bu hatayı yapmayın
‘Yüksek sese maruz kalmak işitme kaybının en temel nedeni’
‘Kalp krizinde ilk 5 dakika hayat kurtarıyor’
Damar sertleşmesine yol açan eksiklik! 'Sıradan bir burun kanaması' deyip geçmeyin