Depersonalizasyon bozukluğu nedir? Semptomlar nasıl azaltılabilir?
Depersonalizasyon ve derealizasyon nedir? Bozukluk olarak nitelendirilebilir mi? Uzmanı Posta.com.tr okuyucularına konu hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Psikolog Dilek Memnun, konu hakkında merak edilenleri tüm ayrıntılarıyla sizler için anlattı.
Daha öncesinde hiç kendinizden kopmuş bir biçimde ya da sanki etrafınızdaki dünyanın sizden koptuğunu hissettiniz mi? Depersonalizasyon kelimesi ilk kez 1880 yılında Henri Frederic Amiel tarafından kullanılmıştır. Depersonalizasyon ve derealizasyon bireylerin sürekli ve tekrarlayan bir biçimde her iki bozukluktan birinin duygulara sahip olduğu ruhsal bir bozukluk şeklinde tanımlanabilir. Depersonalizasyon ve derealizasyon birbirlerinden farklılaşmaktadır.
Depersonalizasyon kısaca bireyin kendisinden kopmasıdır
Birey bu durumda kendisinden kopuk hissetmeye başlar. Biraz daha netleştirelim bireyler kendi düşüncelerinin ve bedenlerinin dışarıdan bir gözlemcisi gibi hissederler hatta genellikle kendi düşünceleri ve eylemlerinde kontrol kaybettiklerini bildirebilirler. Bu bozukluğa sahip bireyler sıklıkla gerçekliğin ve varoluşun sorgulama ve eleştirel düşünme dürtüsünü yaşarlar. Fiziksel bedenlerinden kopuk hissettiğini ifade eden bireyler sanki bedenlerini doldurmuyormuş gibi, konuşmaları veya fiziksel hareketleri kontrolden çıkmışçasına hissedebilirler ve kendilerini yaşamlarından uzakta deneyimlemektedirler.
Derealizasyon kişinin çevresinden kopmasıdır
Derealizasyon ise depersonalizasyondan farklı bir biçimde kişinin çevresinden kopması biçiminde tanımlanmaktadır. Derealizasyona sahip olan bireyler dünyayı sisli bir biçimde, gerçek üstü görsel bir biçimde çarpıtılmış veya rüya gibi algıladıklarını bildirirler. Derealizasyon bozukluğu olan bireyler genellikle yaşadıkları bir duyguyu sanki zaman geçiyormuş biçiminde tanımlarlar ve şimdiki zaman kavramında olamayabilirler. Hatta bazı durumlarda kendi düşüncelerini kendilerinin değilmiş gibi yaşayabilirler. Bazen yaşadıkları bir anıyı hatırlayabilirler ancak onu kişisel olarak deneyimlemişçesine hissedemeyebilirler.
Depersonalizasyon veya derealizasyon bozukluğunun temel belirtisi bireyin kendi içinde gerçekdışı öznel deneyimi veya bireyin çevresinden kopmasıdır. Bu bozukluğa sahip bireylerin çoğu ciddi psikoz veya beyin semptomlarında meydana gelen bir durumdan kaynaklandığını düşünerek semptomları yanlış yorumlayabilmektedirler. Bu durumda semptomların ilerlemesine ve kötüleşmesine neden olan kaygı ve takıntılarda artışa yol açabilmektedir.
DSM-5’te depersonalizasyon bozukluğuna deralizasyonda eklenilmiş ve bozukluk DRDR biçiminde tekrar adlandırılmış. Bu bozukluğa sahip bireyler bazı kriterleri karşılamalıdırlar. Bu kriterler şu şekilde açıklanabilir; kalıcı bir biçimde tekrarlayan depersonalizasyon – derealizasyon ataklarının varlığı, bir epizot sürecinde gerçeklik ve dissosiyasyonu ayırt edebilme yani bozukluğa sahip bireyin algısal bir rahatsızlığının farkına varmasıdır. Yaşanılan semptomlar kişinin sosyal, mesleki ve günlük yaşamına müdahale edecek kadar ciddidir. Semptomlar bir madde ya da ilaçtan kaynaklanmamakla birlikte başka bir bozukluktan da kaynaklanmamaktadır. Bu bozukluğu genel popülasyonun yaklaşık yüzde 1-2’si deneyimlemektedir. Bu bozukluğun büyük ölçüde çocukluk çağı istismarı travmalarıyla ilişkili olduğu düşünülmektedir. Olumsuz yaşanan erken çocukluk deneyimleri özellikle istismar, duygusal istismar, duyarsızlaşma, ihmal gibi durumlar semptomların gelişimi ile ilişkilendirilmiştir. Hayatın içerisinde bireylerin yaşadığı stres, panik atak ve uyuşturucu kullanımı hastalığın tetikleyicileri arasında sayılabilir.
Semptomlar nasıl azaltılabilir?
Semptomların azalabilmesi için kişisel etkileşim ve rahatlama gerekmektedir. Özellikle bireyin dikkatini dağıtacak sohbet etmek veya film izlemek de geçici bir rahatlama sağlayabilir. Semptomun şiddetini azaltabilmek için diyet ve egzersiz yapılabilir. Alkol tüketimi ve yorgunluk semptomları artırabilir. Bireyler kısa süreli bir biçimde depersonalizasyon yaşayabilirler ancak depersonalizasyon veya derealizasyon bozukluğu yaşanılan duyguların güçlü, şiddetli, ısrarcı, tekrarlayıcı ve sürekli olduğunda özellikle günlük hayatta bireyin işlevselliğini önemli bir ölçüde etkilediğinde ortaya çıkmaktadır. Yaşanılan epizotlar geçici olma eğiliminde olabilir fakat süresi değişken olabilmekle beraber bazı bireylerde birkaç hafta sürebilir.
Önlenebilir mi?
Depersonalizasyon veya derealizasyon bozukluğu küçük yaşta istismara uğramış olan çocukların ruh sağlığı yardımı alması ile önlenebilir. Çocuklar için travmaya göre müdahalede bulunma gelecekteki semptomların önlenmesinde faydalı olabilmektedir. Bu bozukluğun oluştuktan sonraki tedavisi zor ve dirençlidir. Kimi profesyonellere göre semptomların sabit ve tedaviye daha az yanıt verme eğiliminde olduğu tanı koymada yaşanan gecikmeden kaynaklı olabileceği düşünülüyor. Bununla beraber çoğunlukla semptomlar geçici olabilmekte ve tedavi olmaksınız kendiliğinden düzelebilmektedir. Tedavi sürecinde psikoterapi, bilişsel davranışçı terapi, psikoeğitim, hipnoz ve meditasyon süreçleri bulunabilir.