Uras Benlioğlu: Televizyonların ve gazetelerin düşmanı biziz
13 yıllık gazetecilik hayatını bırakıp YouTuber oldu. Eşi hamileyken günde 53 kuruş kazandı. Uras Benlioğlu'nun şimdi YouTube'da 2 buçuk milyondan fazla abonesi var. "Televizyonlar ve gazetelerin düşmanı biziz. Fakat bizim düşmanımız yok" diyen Uras Benlioğlu ile ofisinde buluşup yeni hayatını konuştuk. / Gizem Yetil- gizem.yetil@posta.com.tr
Medya sektörünü bırakıp YouTuber olmak nasıl bir duygu?
Baya bildiğin sokak muhabiriydim. Spikerlik de yaptım seslendirme de. Öyle geldi geçti 13 sene. Beni her açıdan zorlayan bir işti. Özellikle mental olarak. Çünkü artık hiçbir şeye üzülmez hale gelmiştim. Ama işi bırakınca öyle olmadığını anlıyorsun.
Olayların içinde olunca alışıyorsun sanırım.
Deliririz yoksa. Öyle bir hayat modeli yok zaten sürekli o acıları yaşayarak bunları anlatmak olabilecek bir şey değil. Hepimizi hastaneye yatırmaları gerekir.
Hiçbir şey de hissetmemek de bir nevi delirmek olabilir mi?
Bu aslında hiçbir şey hissetmemek değil. Bu mesleki deformasyon. Doktorlarda da vardır. Ben işi bıraktım, oğlum oldu, hepsi yok oldu. Artık her şeye üzüyorum. Haber izleyemiyorum. Benim için haber izleyememek çok sıkıntı ama ne yapayım çok üzülüyorum. Özellikle çocuklara bir şey olduğu zaman mahvoluyorum. Dizi de izleyemiyorum ya.
Neden?
Babalık beni çok değiştirdi. “Stranger Things” diye bir diziye başladık. İlk başta çocuk kayboluyor. Kaybolan çocuk oğlumun aynısı! İlk bölümden bıraktık eşimle. Gazetecilikten ayrıldıktan sonra duygularını geri kazanıyorsun.
"YouTube’a video yükleyip para kazanıldığını bilmiyordum"
Peki işi bırakıp YouTube'a geçmek tam olarak nasıl oldu?
Aslında şöyle oldu; Ali ağabeyi gönderdiler, sonra bütün ekip gitti hemen hemen. Sonra bir ben kaldım. 3-5 kişi kaldık. Muhabir bir ben kaldım eskilerden. Spikerlik yapıyorum metin yazıyorum her şeyi yapıyorum. En son Erhan Çelik’e, “Ağabey beni azat et gideyim” dedim. Çok da iyiydi aramız. "Hiç istemem Uras" dedi. “Bırak ağabey beni” dedim bir şansımı denemek istiyorum. Bir de patronaj değişikliği olduğu için tazminat hakkımız vardı. Aldım tazminatımı çıktım yani. Gözümü kararttım biraz başka türlü olmaz yani.
Büyük risk
Risk değil, girerdim bir tane televizyona çalışırdım. Ben iyi bir televizyoncuyum. Ben işsiz kalmadım 2 sene boyunca. Çalı Kuşu’nun, Muhteşem Yüzyıl’ın, Çağan Irmak filmlerinin kamera arkası belgesellerini yaptım. Baya iş yaptım ben bu iki sene içinde. Sadece bir yere bağlı değildim o kadar.
YouTube’a ilk video yüklemeye başladığında, konsepte nasıl karar verdin? Deneye deneye mi?
Yo yo. Benim hikayem çok ilginçtir o konuda. Ben YouTube’a video yükleyip para kazanıldığını bilmiyordum. Bugün bile tam anlamıyla bir YouTube izleyicisi değilim. Bir sitede 5 kelimesi 10 liraya seslendirme yapıyordum. Bir çocuk bana mesaj attı. “Ağabey YouTube kanalım var, seslendirme yapar mısın?” dedi. Ben öğrencilere oldum olası kıyamam. Çünkü çok parasız bir öğrencilik geçirdim. Aç uyudum çok zor günler geçirdim. “Kardeşim niye para veriyorsun, yap kendin” dedim. “Ağabey ben bu işten para kazanıyorum” dedi. Nasıl ulan dedim! “Baya para kazanıyorum YouTube’dan” dedi. Asıl soru ne biliyor musun? “Sen neden para kazanmıyorsun Youtube’dan?” dedi. Hiçbir fikrim yoktu. Çocuk bana mail adresi aldı, kanalı açtı ve bir Amerikan kanalı gönderdi. “Ağabey böyle bir içerik yok sen bunu yap” dedi. Şanslı bir insanım.
Bir de şansı değerlendirmesini bilmişsin.
Orada sabır meselesi işte çok önemli. Şimdi o daha da arttı. Eskiden bizde sabır süresi 3-4 aydı, şimdi 1 sene 2 sene. Belki de hiç tutmayabilir. Eskiler öyle değildi. 10 tane kanal vardı. 11’nciyi say desen sayamayabilirim. Şimdi 200 tane milyon üstü kanal var Türkiye’de.
Tutması da artık şans mı?
Yani içeriğe bağlı. "Content is the King" derler dijital medyada. İçerik kraldır yani. İçeriğin güzel olursa neden tutmasın? Seçmeli izleme başka bir şey. Televizyoncuların anlayamadığı şey bu. Adam beni tercih ediyor. İstediği saatte, istediği gün. İsterse 10 tane video izliyor. Beklemek çok demode. O kadar çok insan var ki mutlaka yakalayacağın bir kitle bulursun.
YouTube’da tabii ki para kazanılıyor ama seni asıl cezbeden ne oldu?
Para. Ben 32 yaşında açtım kanalı. Çocuğum olacaktı. Başka ne cezbedebilir ki? Bağımsız bir şekilde, kimseye bağımlı olmadan para kazanmak. Gençler bu kadar açık olamıyorlar. Olamamalarını da anlıyorum. 40 yaşına gelmişim hobi mi diyeyim yani.
Türkçe içerik yapmakla, İngilizce içerik yapmak arasında fark var mı?
10 katımız kazanıyorlar.
Nasıl?
Çünkü Google reklamları yurt dışında İngilizce içerikte daha pahalı. Ekonomi daha gelişmiş. Dünyanın bütün markaları İngilizce reklam verebilir ama Türkçe reklam vermez.
Haksızlık değil mi?
Haksızlık değil de şanssızlık diyelim. Ben burada İngilizce yapsam yine 10 katı kazanırım.
Önemli bir nokta aslında
E hep söylüyoruz. Şöyle bir durum var, bu ne biçim gazetecilik anlamıyorum. Socialblade diye bir internet sitesi var. Bizim güzide gazetecilerimiz oradaki rakamları alıp diyorlar ki, “Kazancı 5 bin dolarla 150 bin dolar arası” Böyle bir şey var mı? Bu haber mi? 145 bin dolar var arada. Bu haber değildir yani. Ama İngilizce koy. 150 bin doları kazanabilirsin. Ama işte orada da rekabet çok.
En çok hangi YouTuber’ı beğeniyorsun?
Ben tam bir Pewdiepie hayranıyım. Dünyanın en büyük YouTuber'ı. YouTuber’lığı bulan adam. İnanılmaz içerikler yapıyor. Ama son zamanlarda MrBeast. Şu an Türkiye’de birçok kanalı aç, onun içeriklerini yapıyorlar zaten. Çok özel bir adam. Yaptığı işler kazançlarıyla doğru alakalı. Çok kazanıyor. Mesela takipçisine bozuk parayla 100 bin dolar veriyor. Ben veremem. Yüz bin dolarım da yok zaten.
"Nasıl iyi ve kötü televizyoncu varsa iyi ve kötü YouTuber da var"
YouTuber olmak isteyen gençlere tavsiyen nedir?
YouTuber olmak isteyip de bir video çekip bırakan gençlere çok üzülüyorum. 25 kişi izliyor bir daha koymuyor. Kanalım ölüyordu. Çok az izlendiğim zamanlar da oldu. Başıma gelenleri de anlattım. Kayda girmeyi unutmak mı dersin kadrajım yamuk mu çıkmış dersin. YouTuber olmak isteyen insanların işine yarayacak bilgileri madde madde ne yapmaları gerektiğini kitabımda anlattım. Bilgi paylaşınca değerli. Ben de bunu paylaştım. Senelerce haber yazdım, kitap yazabilecek bir yetkinliğim de var. Hem de bir çivi çakmış olduk. Hiçbir maddi beklentim yok kitaptan.
Kitabında neler anlattın?
Hem hayat hikayem var o kitapta hem de sıkmayan bir anlatım. Anneler babalar gerçekten çocuklarına YouTuber olma konusunda destek olabilirler ya. Kötü bir şey değil yani. YouTuber olmak köyü bir şey değil. Nasıl iyi ve kötü televizyoncu varsa iyi ve kötü YouTuber da var.
Toplumda hâlâ bir kabullenememe var.
Televizyonlar yüzünden. Konvansiyonel medya yüzünden. Televizyonlar ve gazetelerin düşmanı biziz. Fakat bizim düşmanımız yok. Biz yeni nesil iş modellerinin düşmanı yok. YouTuber'lar birbirleriyle kapışır ama Sibel Can ve Hülya Avşar’ın o 90’lı yıllarındaki çekişmesini yaşamaz yani. Biz kendilerine düşman yaratan insanlar değiliz. Biz sadece işimize bakıyoruz. Bir zahmet de televizyonlar ve gazeteler de sadece işlerine bakarlarsa harika olur ya. İşleri biz değiliz onların.
YouTuberler’ları genelde kazandıkları parayla ya da yaptıkları ‘skandallar’la görüyoruz.
YouTuber'lar kötü insanlar değil. Gerçekten değil. Büyük YouTuber'lar ciddi anlamda vergiler veriyor. İnan o kadar da kazanılmıyor. Kazansak keşke. Konvansiyonel medyanın bizi küçümse çabasıyla ilgili bir durum bu. Benim zamanımda insanların ne kadar para kazandığını konuşmak ayıptı. Ben arkadaşlarımın maaşını bilmezdim. Size ne birader? Acun’a soruyorlar mesela ne kadar kazanıyorsun? Git Ali Koça da sor o zaman. Adamın suçu mu muhabir olup TV’ye çıkmak, halktan biri olmak. Ben soramam, sormam da. Kendi görgüsüne bunu yediren varsa sorsun. Benim ne kadar para kazandığımı bilmesi gereken tek bir yer var, devlet. O da biliyor zaten.
YouTuber olmak kolay yol mu?
Hala evlerinde bir köşede video çeken insanlar var. Fakat YouTuber’lar evlerinde bir köşede kamera koyup karşısına geçip konuşmak değil yani. Vergi ödüyorum ben ya. Markalarla çalışıyorsun, fatura kesiyorsun. Google ödemeleriyle ilgili bir sıkıntım vardı. Bizim suçumuz yoktu tabii. Devlet çağırdı bizi. Neyse çıkardık ödedik. Vergi denetleme müdürü, “Öncelikle size teşekkür ederim, çoğu limited şirketinden daha fazla vergi ödüyorsunuz” dedi. “YouTuber’lar oturduğu yerden para kazanıyorlar” diyorlar ya ben vergimi ödüyorum, oturmuyorum.
Vergi vermeyen YouTuber’lar hakkında ne düşünüyorsun?
Bakkal açarsan, şirket kurmazsan yine vergi vermezsin. Vergi vermeyen müteahhitler, kanal sahipleri hakkında ne düşünüyorsam aynı şeyi düşünüyorum.
Sen vergini verirken başkalarının evinin bir köşesinde video çekip para kazanması...
Ben evimin bir köşesinde video çekerken vergi vermeye başladım. Şahıs firması açtım. Ofisten önce de vergi ödüyordum. Bir iş yapıyorsan vergisini ödeyeceksin. Büyük kanal sahiplerinin hepsi kuruşu kuruşuna vergisini ödüyor. Ben vergi vermemekle uğraşmıyorum. Vergimi ödeyeyim, vergi vermemeye harcayacağım enerjiyi daha fazla nasıl para kazanayım diye geçireyim.
Peki evinde video çekerek reklam yapanların vergi vermemesi haksızlık değil mi?
Evinden patik satan da aynı durumda. Gönlü rahatsa ayrı konu. Ben rahat edemem yani. Sonuçta İngiltere’den her ay gelen bir para var. Devletten bir şey gizleyemezsin. Belki de en fazla vergi veren kişiler biz olabiliriz. Birçoğumuz vergi nasıl kaçırılır bilmiyoruz. Masraf göstermeyi falan bilmeyiz böyle şeyleri. İşimizi yapmaya çalışıyoruz. Birçoğu 18-19 yaşında çocuk, nereden bilecek? Ben zaten yıllarca maaşla çalışmışım. Hiç alakam yok bu konularla.
YouTuber olmak için üniversitelerde bölüm açılmalı mı?
Ben böyle şey yapmak istiyorum aslında. YouTuber'lık değil de Influencer'lık olabilir. YouTuber'lık adı yapıştı. Ben aynı zamanda Instagramer'ım yani. "Ben Instagramer'ım" diyen insanların 150 bin takipçisi var, benim 600 bin takipçim. Eskiden, "Ben Instagramer'ım" diyenler artık mikro Influencer haline geldi bizim yüzümüzden. Böyle garip bir şey oldu. YouTuber'lar kitleleriyle çok barışık belki de bununla alakalı.
“Twitter bana mantıklı gelen bir mecra değil”
Herkes YouTuber olabilir mi?
Aslında YouTube bile YouTuber demiyor bize. YouTuber olmak biraz kalifikasyon gerektiriyor. Montaj programı, ışık, kamera kullanmayı bilmek lazım. Araştırma yapmak lazım, kamerayı sevmek lazım. Zor iş. Mesela benim eşim sevmiyor kamera karşısını. Anne- çocuk kanalı var ama yapmıyor. Instagram’a fotoğraf koymayı da sevmiyor.
Sizinle zıt mı?
Bu bir tercih meselesi. Sevmiyor oralarda olmayı. Öyle bir beklentim de yok. Aslında bakarsan ben de çok seviyorum sayılmaz. Ben de biraz mecburiyetten.
Nasıl mecburiyetten?
İşim bu benim. YouTube ve Instagram aynı şey değil ama. Şöyle ki YouTube’da ben özel bir şeyimi paylaşmıyorum. Video içeriği üretiyorum. Instagram’da hayatımı paylaşıyorum. Çok bana göre değil. İnsanlar diyor ki, “Neden fazla bir şey paylaşmıyorsun.” Çünkü aklıma gelmiyor.
Anladım. Sadece var olmak için Instagram’dasın.
Evet. Bir de takipçilerim bunu benden talep ediyor. Bu da çok önemli bir şey. Bir taraftan da her platforma girmek lazım. Ama Twitter’a girmiyorum. Sevmiyorum. Hiçbir zaman da sevmedim. Çok yetersiz geliyor bana 140 karakter. Ben kendimi öyle anlatamam. Bana 20 dakika video lazım. Dezenformasyon kaynağı sadece başka bir şey değil. Gerçek hesaplara karşı saygım sonsuz ama anonim hesap dolu. Bana mantıklı gelen bir mecra değil.
“Üniversite mezununun iş bulamıyorum demesi bana çok üzücü geliyor”
Haber izlemiyorum dedin ama haber sitelerine giriyor musun?
Sevdiğim iki site var. Biri alışkanlıktan girdiğim birinin de dilini seviyorum. Yanlış bir şey gördükleri zaman her iki tarafa da sövüyorlar. Benim için habercilik objektifliktir. Benim kimsenin yorumuna ihtiyacım yok. Bir zahmet bana ne düşüneceğimi söylemeyin. Bana haberi verin, ben düşünürüm. Bir makale okumuştum, “Bir ülkede ne kadar köşe yazarı varsa o ülke o kadar geri kalmıştır” diyor. Kesinlikle doğru. Adam okumuyor, fikri yok. Fikrini zikretmesi için biri var işte, “Onu okuyorum bunu okuyorum” diyor. Kendi fikrin yok mu yani? Bunlar makale yazan köşe yazarları değil. Subjektif yazı yazan kişiler.
İnsanlar duymak ve görmek istediklerini takip ediyor.
Bana göre değil. Haberciyken de bana göre değildi. 80 milyonluk ülkede 200 bin kişiyle onlara başarı dilerim. İnsanlar artık şeffaflığı seviyor. İnternet dünyaya bunu getirdi. Saklanacak hiçbir şey kalmadı yani.
Bir de tabii ‘tık’ savaşı var YouTube gibi.
Bu bir süreç. İlk radyo çıktığında eminim gazeteciler çok mutsuz olmuştur. Onların mesleğine göz koyan yeni bir meslek çıktı. Barış Çimen diye bir ağabey vardı. Ona da bir YouTube kanalı açmıştık ama sabredemedi, kapattı. YouTube sabır işidir. Algoritmayla savaşıyorsun. Bir algoritmaya girmenin yolu da sabırdan geçer. Bütün internet siteleri için aynıdır bu. Şöyle bir şey söylemişti ilk kanalı açtığında, “Kimsenin kanalına kalmadık, kendi kanalımızı açtık.” Ben gerçekten şu yeni dünyada okuyamamış, gariban kesimi saymıyorum. Zaten çok zor durumdalar. Ama bir üniversite mezununun iş bulamıyorum demesi bana çok üzücü geliyor. Bu kadar seçenek varken.
Nasıl yani?
İnsanlar kendilerine bir internet sitesi kuruyor. Alıyorlar oradan linkleri ve para kazanıyorlar. Ortada hiçbir şey yok. Böyle bir para kazanma modeli var. Nasıl bilmez üniversiteliler bunu!
Ben de bilmiyorum.
Yani bu kadar Ferrari olabilir mi sokaklarda başka türlü?
Destekleyici bir şey mi yok acaba? Mesela anneme gidip desem ki, “İşi bırakıp YouTuber olacağım”, “Saçmalama” falan der.
Bana, “Helal olsun!” dediler. Bak bu telefonla istediğini yapabilirsin. Geçenlerde bir söyleşiye gittik ve sordum. “Kaçınızın akıllı telefonu var, ne yaptınız en son o telefonla?” Ben sesli kitap okuyarak geldim mesela. E bunu yap bari. Video izle. YouTube’da zaman geçirmek kötü bir şey değil ki. İnsanlar şu an oturduğu yerden kendilerini geliştirebilecek imkana sahip.
Söylediğim gibi cesaretleri olmayabilir mi?
E bize baksınlar. Bak kitap yazdım. Burada bütün hikayem var. Ne kadar zor zamanlar geçirdim. Daha yeni evlenmiştim. Eşim hamileydi günde 53 kuruş kazanıyordum.
Tepkisi nasıldı eşinin?
Sağ olsun. O olmasa bunların hiçbiri olmazdı. Hep arkamda durdu. Düşünsene bir adamla evleniyor ve iyi bir kanalda muhabir. Toplumsal bir yeri var. Sonra, “YouTuber olacağım” diyor. Sağ olsun babam da “Beni bugüne kadar beni asla hayal kırıklığına uğratmadın, uğratmazsın da biliyorum. Sen ne yapıyorsan arkandayım” dedi.
Eşinin yerinde olsam afallar, tedirgin olurdum.
Belki de kendi içinde bir savaş yaşamıştır. O çalıştı ya 2 sene. Ben tazminat yedim. Hayatımda ilk kez borçluydum. YouTube kanalı açtığımda insanlara borcum vardı.
Herkesin ailesi, eşi seninkiler gibi desteklemeyebilir. Sonuçta şu an tam olarak bir meslek gözüyle bakılmıyor.
Anneler, babalar benim kitabımı alıp çocuklarına okutuyorlar. Ben de oğluma YouTube kanalı açtım. Yarın öbür gün 17-18 yaşına geldiğinde, “Neden benim için bir şey yapmadın, beni neden bildiğimiz bu koşturmacanın içine attın. Niye YKS niye ÖSS!” Böyle diyebilir benim oğlum. O yüzden açtım kanalını. 2 tane kanalı var şu an. Son derece bilinçli bir şekilde yürütüyorum tabii.
Şanslı bir çocuk
Her şey onlar için. Kızım ve oğlum için para kazanıyorum. Hayatımın en çok para kazandığım ama en az para harcadığım dönemindeyim. Sadece pazar günü bir mangalım var. Yaz- kış yaparım onun dışında hiçbir şeyim yok. 20 tane siyah t-shirt’üm var. Birkaç tane de altımdaki siyah eşofmandan var. Diğer bütün kıyafetlerim eskiden kalma. Beni heyecanlandırmıyor artık kıyafet satın almak.
Eski iş arkadaşların... Pişmanlar mı YouTube’a girmedikleri için?
Pişman değiller de keşkeleri var. Gerçi şu an bile tren kaçmış değil. Bugün bile isteyen herkes YouTube’a girebilir.
Kitleniz nasıl?
YouTube’u kullananlar zaten genelde genç. YouTube’un kendisi genç. Serkan’la çalışmaya başladıktan sonra, beni takip eden insanların yaşı büyümeye başladı.
Neden?
Çünkü 2 tane 40 yaşında adam muhabbet ediyor. Bizim yaptığımız esprilerin çoğunu çocuklar anlamaz. Küfür etmiyoruz ama yetişkin esprileri yapıyoruz. 40 yaşındayım ben normal değil mi?
Yaş senin için avantaja mı dönüştü yani?
Dezavantaj.
Neden?
Çünkü fanın yok. Gençlerin daha çok var. Beni alışveriş gücü daha yüksek insanlar izliyor.
Daha ciddiye alıyorlar
Evet. Gerçi bizim kanal çok ciddiye alınacak bir kanal değil. Çok geyik bir şey bizimki. Bunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Niye izliyorlar o zaman seni?
Eğlenmek için ve ne olursa olsun işin ucunda bir şey öğreniyorlar. Ama insanlar oturduklarında Türkiye’nin en büyük YouTuber’larının hangi yemeyi sevdiğini öğrenecekler. Bu da bir genel kültür. Ben genel kültürle üniversite kazandım.
"Televizyoncu maskesini çıkarmak zor oldu"
Kimler çalışıyor bu ofiste?
Serkan ve Kamil. Harçlık veriyorum diğerlerine. Üniversite okuyor hepsi zaten. Hem eğleniyorlar, hem öğreniyorlar. Ben bir sene hiç para almadan çalışmıştım. Benim ekibim onlar. Ve onlar da bunu hissediyor. Benim için bu önemli. Herhalde YouTube piyasasında hem konvensiyoneli hem de dijitali aynı anda öğrenebilecekleri tek kişi ben ve Serkan .
İyi bir yerdeler o zaman
Bence öyleler. Ben genç olsam, iletişim fakültesinde olsam bizim özelliklerimizin bulunduğu bir yere girerdim. Serkan Türkiye’nin en iyi kurgucusudur. Müthiş bir sanatkardır. Çizerdir, müzisyendir. Çok fazla özellikleri olan bir adamdır. Ben de kamera önünde gayet iyiyimdir. Yaklaşık 14 sene her gece primetime’da stüdyodaydım. Sesimle, görüntümle… Bunun çok artısını gördüm ama çok eksisini de gördüm.
Ne eksisi oldu?
Televizyoncu maskesi. Televizyoncularda yalan bir maske vardır. Bunu çıkarmak çok zor oldu. Yeni 8-9 yaşında bir abonem, “Ağabey böyle sunma, bunu izlemek istesem açar kanalda izlerim” dedi. “Vay be!” dedim ne acayip. Ama ben bundan ancak Serkan gelince kurtulabildim. Ben aslında çok ciddi bir insanımdır ama Serkan’la çok gülerim. 12 yaşımdan beri arkadaşım. Gerçekten en yakın arkadaşım. Öyle son 3 yıldır falan değil, çocukluktan beri. Ortaokula girdim Serkan’la tanıştım kapısında.
Birlikte baya eğleniyorsunuz.
Çünkü eğlenceli bir iş yapıyoruz. Eğlenmezsek, ilerleyemeyiz.
- Kaşık kaşık yiyoruz ama metabolizmayı alt üst ediyor! Her kahvaltı sofrasında var, ömrü 10 yıl kısaltıyor, diyabete davetiye çıkartıyor
- Karaciğeri resmen yeniden doğmuş gibi yapıyor! Her sabah aç karnına 1 kaşık yutmak yetiyor: Bağırsakları fokur fokur çalıştırıp ömre 10 yıl ekliyor!
- Göz altı morluklarını tarihe karıştırıyor! 3 malzemeyle evde hazırlanıyor: Kan dolaşımını hızlandırarak cilt tonunu eşitliyor
- 3 hafta uygulayınca iğne ipliğe çeviriyor! Vücuttaki yağları eritiyor: Metabolizmayı çalıştırıp forma sokuyor
- En asil burçlar onlarmış! Çevrelerindekileri auraları ile büyülüyorlar