Hayal edin, bir itfaiye şefisiniz ve yaşadığınız Bedeni Şehri’ni yangınlardan siz ve ekibiniz koruyorsunuz.
Bir gün çalışanlarınızdan biri koşarak yanınıza geliyor ve "Şehrimizde çok büyük bir yangın başladı, neredeyse şehrin yarısını ele geçirmek üzere" diyor. Ne yaparsınız? Muhtemelen karar verici olarak, hemen söndürme önlemlerinin alınması için ekibinize talimat verip büyük bir mücadele süreci başlatırsınız.
Bedenimiz; yukarıdaki itfaiye ekibi gibi çalışıyor. Bir şef var, beyin ve omurilikten oluşan. Bir de çevremizde olan şeylerle ilgili bizi bilgilendiren bir ekibimiz var. Bu ekibimiz de beyin ve omuriliği vücudun diğer organlarına bağlayan sinirlerimiz.
Şefimiz yani beynimiz, kararları ekibinin kendisine verdiği mesajlara göre alıyor. Yani sinirlerimizden tehlike olduğuna dair mesaj geliyorsa, şefimiz de hemen savunma moduna geçilmesi için emir veriyor.
Aslında yangın o kadar da büyük değildi...
İşte tam da bu aşamada Bedeni Şehri’nde (yani bedenimizde) neler oluyor biliyor musunuz?
Bedenimizin tehlikeye hazırlıklı olabilmesi için, beynimiz hemen kalbin atışını hızlandırıyor ve özellikle kollara, bacaklara tehditler karşısında koşup saldırabilmesi için daha çok enerji gönderiyor.
Mide, bağırsak ve üreme organları normalde çok fazla enerji harcayan organlar. Tehlike moduna geçildiğinde bu organların bu kadar enerji harcamasını engellemek için, şefimiz onlara "Bir süreliğine durun ve enerjiyi şu an gereksiz tüketmeyin" mesajı veriyor. O organlara göndereceği kanı ve oksijeni büyük oranda azaltıp savunmamız için gerekli olan kollara ve bacaklara göndermeye başlıyor. Kronik strese bağlı mide problemleri ve üreme problemleri tam olarak bu sebeple oluşuyor.
Yaptığı bir diğer önemli şey ise; düşünen, empati kuran, plan yapan, kişiliğimizi oluşturan beyin bölgemiz olan prefrontal lob ile bağlantıyı kesmek. Çünkü diyor ki, "Şu an empati kurmaya ya da plan yapmaya ihtiyacın yok, tehdit altındayız ve savunmaya ihtiyacımız var". Bu durum sıklıkla yaşandığında ise, mantıklı kararlar vermekten, empatik davranmaktan uzaklaşmaya başlayabiliyoruz.
Size tam da bu aşamada bir sır vereyim mi? Aslında Bedeni Şehri’ndeki yangın çok da büyük değildi. Hatta sadece birkaç eve sıçramıştı o kadar. Bu durumu şefe ileten itfaiye çalışanı, olayı yanlış değerlendi ve tüm bu savunma moduna geçilmesine sebep oldu.
1-1-2 yöntemi
Yani bilmemiz gereken en önemli konu şu: Çevremizde olan şeyleri beynimize kodlayıp iletirken yanlış mesajlar gönderebiliyoruz. Beynimiz bizim ilettiklerimize göre eyleme geçtiği için duygularımızı değiştirmek de mümkün.
Haydi şimdi 'beden'imiz için neler yapabileceğimize dönelim.
Vücudumuzda savunma süreci, ilk önce kalbin hızlanması ile başladığına göre, ilk olarak nabzımızı düşürmeye ihtiyacımız var. Bunun için en kolay yöntem ise, 1-1-2 yöntemi. 1 birim sürede nefesinizi alın (örneğin 4 saniye), 1 birim sürede nefesinizi içinizde tutun -ki oksijen biraz içeride gezinebilsin-, ardından 2 birim sürede nefesinizi verin (örneğin 8 saniye). Bunu yapmak, otomatik olarak nabzımızı düşürür ve sonrasında gelecek etkilerin de azalmasını sağlar. Bacaklarda biriken enerjiden bahsetmiştik. Bunun için en etkili ve kolay yöntem yürüyüş yapmak (Şu dönemde evin koridorunda yapılacak tempolu turlar da çok işe yarar 😊). Yine kollardaki enerji de spor yapılarak kolaylıkla atılabilir. Hatta şu minik stres topları da tam olarak kollardaki enerjiyi atmak için var. Özetle; bedenin olumlu bir hisse yönelmesi için, öncelikle enerji yüklerinden kurtulmaya ihtiyacı var.
Kendimize sorabileceğimiz birkaç soru var
Beynin stresli zamanlarda yaptığı en önemli şeylerden birinin de prefrontal lob ile, yani bizi insan yapan tarafımız ile olan bağlantıyı kesmesi demiştik. İyi hissetmeye ihtiyaç duyduğumuz her aşamada mutlaka o bağlantıyı yeniden kurmak için çaba sarf etmek gerek. Bu da en kolay ‘kendimize soru sormakla’ olur. Örneğin, "Şu anda neye ihtiyacım var?", "Bu durumu yönetmek için ne yapmalıyım?", "Bu duruma ne kadar etki edebiliyorum?", "Öyle bir şey yapayım ki hem kendim için hem de çevrem için olumlu bir etkim olsun. Ne yapsam bunu gerçekleştirebilirim?" gibi.. Tüm bu sorular; prefrontal loba ulaşmamı sağlar. Oraya ulaştığımızda ise artık ipler bilinçli tarafın, yani kişilik tarafının elinde olur. Son önerim ise şu olacak: Her durum gerçekten de bizim için stresli olmayabiliyor. Yani biz durumu yanlış kodlayarak şefimiz olan beynimize iletebiliyoruz. Örneğin trafikte biri aniden aracınızın önüne kırdığında, "Bu olay, 1 yıl sonra hatırlayacağım önemde mi?" diye kendimize tekrar sormak gerek. Eğer cevap "Hayır" ise, lütfen o olayı kenara koyun ve devam edin. Çünkü vücudunuza yaptığı hasara değmez!
Tüm bu okuduklarınıza ek olarak size bir video önerim olacak. Lütfen aşağıdaki videoda, Northeastern Üniversitesi'nde Psikoloji Profesörü olan Lisa Feldman Barrett'e kulak verin. Duygularımızın sorumlusu olduğumuza dair konuşması oldukça faydalı ve keyifli.
Bu yazıyı; bütün bu bilgileri bundan yaklaşık 1900 yıl önce tek bir cümleyle özetleyen Yunan Filozof Epiktetos'un şu sözüyle noktalamak isterim:
İnsanı mutsuz eden olaylar değil, olaylar hakkındaki görüşleridir.