Bengisu Özkes9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

HABERİ PAYLAŞ

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Haberin Devamı

“Aslında yazıyı bulan benim. Ekip biçmeyi önce ben öğrendim, öğrettim. Hayvanları evcilleştirdim, tekerleği icat ettim. Yuva kuran dişi kuş masalını yiyeyim!”

Hikaye anlatıcılığında üzerine tanımayacağımız Ezel Akay’ın yönetmenliğini üstlendiği 9 Kere Leyla filminin tam da giriş sahnesinde yer alan bu sözler, 21'inci yüzyılda dahi pek çoğumuzun ne yazık ki ismini henüz işitememiş olduğu “ilk kadına”; feminizmin ebedi sembolü, özgürlük ve eşitliğin kudretli savaşçısı Lilith’e ait.

Adem, Lilith’e karşı üstünlük savaşına girince...

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Efsaneye göre, Tanrı evreni en kusursuz haliyle işlediği sırada toprağı çamura, çamuru ise iki adet insana çevirdi ve nihai olarak yaşamı sürdürülebilir kıldı. Yaratılanlar, bir kadın ile bir erkekti; yani ilk insan olarak bilinen Adem ve onun deliler gibi sevdiği, ateş kızılı saçları, kiraz dudakları ve badem gözleriyle biricik eşi, güzeller güzeli Lilith...

Tanrı, var olmalarını sağladığı bu iki insanı birbirlerini sevmekten başka bir dertleri olmasın diye o meşhur cennetine yerleştirdi ve yeryüzünde mutlu yaşamın temellerini atmaları için yalnız birbirine bağışladı.

Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Tahmin edilen yine oldu; “insanoğlu” tabiriyle anılan Adem, Lilith’e karşı dayanılmaz bir üstünlük savaşına girdi ve bugün her erkek gibi, Lilith’den zatına itaat etmesini istedi. Oysa ki her ikisi de Tanrı tarafından aynı anda, aynı topraktan yaratılmışlardı. Fakat Adem, şahsını “bağışlayan ve bereket bahşeden bir gökyüzü” olarak görürken, kızıl saçlı eşsiz kadını ise yalnızca “kendi bağışlayıcılığı sayesinde ürün veren bir topraktan” ibaret görüyordu!

Lilith, şeytanın ilgisini çekti

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Adem’in yol açtığı bu haksızlığa uzun süre katlanamayan Lilith, sonunda cennetin tüm nimetlerini kendisine olan saygısı ve sonsuz eşitlik isteği sebebiyle elinin tersiyle itti ve Tanrı’nın söylenmesi yasak olan ismini söyleyerek cennetten kaçtı. İnanışa göre korkusundan, bir süre dünyada rastladığı bir mağarada gizlendi; tıpkı kendisini yakalamaya gelen ağabeylerinden, yahut belalı eski sevgilisinden kaçmaya ve bir şekilde korunaklı bir yerlere sığınmaya mecbur bırakılan nice kadın misali.

Gelelim insan varlığının tarih sahnesinde ilk kez yerini almaya başlamasıyla şekillenen kaos dolu hikayenin devamına... Dünyada tek insan olan bekar ve alımlı kadın Lilith, mağarada barındığı sırada şeytanın ilgisini çekti. Lilith her ne kadar Adem'e olan sevgisini hala kalbinde taşısa da, ona karşı olan dinmek bilmez öfkesiyle şeytana yanaştı ve ondan 100 çocuk yaptı.

İlk feminist: Lilith

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Ayrılık sonrası her erkek gibi Adem de Lilith gittikten sonra onun değerini ve aslında onu ne kadar sevdiğini anladı, böylece Tanrı'ya her gün Lilith'in geri dönmesi için yalvardı. Tanrı, yarattığı erkeğin daha fazla üzülmesine ve cennette tek başına olmasına dayanamayarak Lilith'e geri dönmesi için 3 melek gönderdi ve geri gelmediği takdirde çocuklarını öldüreceğini söyledi. Lilith ise kararlıydı; bir daha asla dönmeyecekti. Bunun üzerine Tanrı, Lilith'in çocuklarını öldürdü ve Adem'in kaburga kemiğinden Lilith'e çok benzeyen Havva’yı yarattı.

Bu kadın, Adem'in kaburgasından yaratılan uysal bir insandı; tam da Adem’in istediği gibiydi! Adem bundan çok memnundu, zira sonunda yeryüzünde tek söz sahibi kendisi olmuştu.

Anlatılan tüm bu mitler bir yana, bizler Lilith'in hikayesini biraz da sosyolojik bağlamda inceleyelim. Anaerkil dönemin bir Tanrıçası olup alışılagelmiş ataerkil dünyadan kovulan Lilith; her ne kadar güçlü bir özne olan kadın imgesini toplumsal yaşamdan dışlayan, Tanrı-devlet-erkek birleşimi “erk’e tabi” kadın kimliğini “makbul” sayan anlatı ve sanat yapıtlarında şeytani ve olumsuz bir figür olarak resmedilmeye çalışılmışsa da, Adem'i eş olarak kabul etmemesi toplumsal düzene “haklı” bir nevi başkaldırıydı. Bu nedenle Lilith, Adem’in yanında anılan ilk kadın ya da ilk “itaatkar eş” değil, duruşuyla biz kadınlara örnek olmuş ilk feministti.

9 Kere Leyla, alışılagelmişin dışında ve kaliteli bir iş

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Lilith’in yaradılışı ile kendisine yüklenen kimlik etiketini ve zorunlu eylemleri reddettiği bakış açısıyla, bugünün toplumsal yapısına ve kadın tipine atıf niteliğinde olduğunu düşünüyorum. Ezop’tan dinlediğimiz “9 Kere Leyla” hikayesi ise, bana kalırsa günümüz topluluklarının pek çoğunda ne yazık ki bir türlü takdire şayan sonuçlanamayan “cinsiyet eşitsizliğine” ışık tutuyor ve kadının “boyun eğen” değil, haksızlığa karşı her daim “baş kaldıran” insan-birey olması gerekliliğini kara bir komediyle vurguluyor.

Film, Netflix’te izleyicisiyle buluştuğundan beri denk geldiğim “hiç gülmedik” eleştirileri arasında haksızca kaybolup gitmeden ben de hakkında birkaç şey kaleme almak istedim. Senaryosu gereği karakterlere cuk oturan isimlerden belirli bir kültür düzeyi bekleyen Lilith bağlantısına, durum komedisinden uzak durulup zeka ve fikre dayanan sözel espri anlayışına, ayrıca gayet tadında bir fantastik ile absürt bir olay örgüsünün harmanlanışıyla, ortaya -özellikle de yerli sinema sektörü için- alışılagelmişin dışında kaliteli bir iş çıktığı kanaatindeyim.

Görsel detaylar da göz doyurucu

9 Kere Leyla: Gerçeği ancak masallar anlatır

Ayrıca, “9 Kere Leyla” ile sinema severlerin sinematografik açıdan da “estetik” kavramıyla uzun zaman sonra yeniden buluşabildiğini gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Özellikle filmi bütünleştiren renklerin çemberinde birbirinin karşısında bulunan iki zıt renk mor ve sarıdan oluşması, ince elenip sık dokunan sanatsal, görsel detaylar yeterince göz doyurucuydu.

Ezel Akay, halihazırda kendine has bir sinema dili olan, özellikle de “evren yaratma” konusunda oldukça başarılı bir yönetmen ve filmlerinde izleyicisini gerçek hayattan koparıp anlattığı masalın hakikatin ta kendisi olduğuna inandırmak konusunda ise son derece usta bir isim. Örneğin, henüz 10 yaşımdayken izlediğim “Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü?” hikayesi, o zamanlarda dahi yine pek çok sözde izleyicinin yalnız “gülmek” maksadını karşılasa da, bugün beni hala ara ara etkilemeye devam ediyor.

Demem o ki, sanatı bir güldürü aracı olarak görmeye biraz olsun ara vermeli; izlediğimiz filmleri, okuduğumuz kitapları, incelediğimiz resim ya da heykelleri bir anlık içselleştirmeli ve mesajın altında yatan temel sorunu kimi zaman da bireysel ve toplumsal derinliklerde arayabilmeliyiz sevgili okur!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder