Aylar sonra ilk köşe yazımı, vakit çok da geç olmadan, 31 Ağustos’ta kaybettiğimiz Türk Tiyatrosu’nun öncü isimlerinden Ferhan Ağabey’e ayırmak ister, özüme borç bilirim. Zatım gibi mektepli olmasından mütevellit “Ağabey” diyorum; kendisiyle bir söyleşisi vesilesiyle bendeniz henüz bir lise öğrencisiyken tanışma şerefine nail olduğum, oyunlarını çoğu kez kaçırdığım için ise özellikle şimdilerde pek üzüldüğüm mektepten doğan çınar, usta Ferhan Şensoy’a.
1951 doğumlu Ferhan Şensoy, öykü ve şiir yazmaya küçük yaşlarda Sultani’de başlıyor. Daha o yıllardan sanatın sonsuz dünyasına kucak açarak bilgi birikimini yetenekleriyle harmanlayan Şensoy’un ilk yazıları 1969’da dönemin dergilerinde yayımlanmaya başlarken, genç sanatçının yolu aynı esnada Türk öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci Haldun Taner ile kesişiyor. Derken, Şensoy belki de tüm hayatını etkileyecek bir karar veriyor: “Ben tiyatrocu olacağım!”
O zamanlar Samsun Çarşamba’nın Belediye Başkanı olan babasının isteğiyle akabinde Galatasaray’ı bırakıp Çarşamba Lisesi’nde öğrenimini tamamlamak durumunda kalan Ferhan Şensoy, buradaki yıllarını da elbette boş geçirmiyor. Hayallerine doğru ilk adımlarını atarak burada bir tiyatro kulübü kuruyor, yine bu kulübe bağlı olarak pek çok oyun yazıp yönetiyor.
Liseden mezun olduktan sonra ilk olarak Güzel Sanatlar Akademisi’nde mimarlık ve devamında Strasbourg’da tiyatro eğitimi alan büyük ustanın, 1970 yılında yazdığı ilk skeçler Devekuşu Kabare’de oynanmaya başlıyor. Şensoy, vakit kaybetmeden “Je m’en fous bilader” isimli yarı Fransızca ile yarı Türkçe bir oyun daha kaleme alıyor ve bu kez, kendi kurduğu Galatasaray Oyuncuları ekibi ile bizzat sahne alarak profesyonel oyunculuğun bir nevi temellerini atıyor.
İlerleyen yıllarda Montreal’e giderek Fransızca yazdığı oyunları sahneleyen, “Ce Fou De Gogol” ile burada en iyi yabancı yazar ödülüne sahip olarak Türkiye’ye dönen Ferhan Şensoy; geleneksel tiyatro motifleriyle, Ortaoyunu’yla, Brecht’le, absürt tiyatroyla ve kendine has çağdaş meddahlık geleneğine ulaşmasını sağlayacak Fransız ekolünün izleriyle Türk tiyatrosuna böylelikle adını altın harflerle kazımış oluyor.
31 senedir ara vermeden oynadığı tek kişilik oyunu Ferhangi Şeyler ile dünyada en çok oynanan tiyatro oyunu rekorunu elinde tutan usta oyuncu, her daim sert ve kendine has tarzıyla sevenleriyle buluştu. Kalplerde ve zihinlerde pek çoğumuza farklı duygular yaşattı ama güldürmeyi bir an olsun bırakmadı. Yaşamı boyunca, büyük isimlerle büyük oyunlar oynadı, “büyük usta”. Hele ki Münir Özkul’un ardından “Ben şimdi bu kavuğu ne yapacağım, Münir Abi?” deyişini ise yıllar sonra CNN Türk’e verdiği röportajında gözleri dolu dolu anlatışı, hala akıllarda…
Peki, Ağustos 31 dediler ustan ölmüş. Çok gülünçsün Azrail, Ferhan Şensoy ölür mü? O bu dünyadan göç etmeden yalnız birkaç ay önce, yakın geçmişte kaybettiğimiz Levent Ünsal, Rasim Öztekin gibi çok sevdiği oyuncu dostlarının hüznüyle nasıl baş ettiği sorulmuş Ferhan Şensoy’a. “Ben her gün günlük tutar, mektup yazarım. Acılarımı şiir olarak nakşederim defterime...” demiş Türk tiyatrosunun hiç unutulmayacak, her daim hatırlanacak dev çınarı ve son bir mektup yazmış sevgili Rasim Öztekin’e: “Kavuğumu ona devrettim. Orta oyuncularda çok başarılı bir dönem yaşadı. Kimi rahatsızlıklarından ötürü sahneyi bıraktı, kavuğu Şevket Çoruh’a devretti. Günü geldi uçtu gitti gökyüzüne. Kavuklu fotoğrafı asılı durur Ses 1885’te. Bir gün ben de uçup geleceğim gökyüzüne. Buluşuruz gökyüzünde neşeli bir meyhanede.”
Bugün ise bizler, başta Ferhan Şensoy olmak üzere tüm bu büyük tiyatro ve söz ustalarını yüzlerimizde kocaman bir tebessüm ile anımsıyor, hüzünlerimizi tüm derinliğiyle kalplerimize basıyoruz.
Ferhan Şensoy; sanata karşı duruşu ve insanlığıyla, irade ve fikirleriyle, dünümüzden bugüne geleceğin önünü açan özgün bir “yaratıcıydı” aslında. Onun gibi ömrü boyunca özgür düşünce ve laiklik ilkelerine bağlı kalarak tiyatrodan yana heyecanını hiç yitirmemiş biri ile aynı döneme denk gelebilmiş olduğum için dahi kendimi şanslı hissediyorum.
İyi ki geldin, geçtin bu dünyadan Ferhan Ağabey!