Geçtiğimiz günlerde İzmir’de meydana gelen ve enkaz altındakileri arama kurtarma çalışmaları günler boyu süren, uzakta olan ve o ana birebir şahit olmayanların dahi kalplerinde derin yıkımlara yol açan 6.9 büyüklüğündeki deprem, aslında pek çoğumuza yaşamın yalnızca tek bir andan ibaret olduğunu gösterdi.
Hayatlarımız eşsiz rutininde sonsuz gibi görünen akışa ayak uydurarak devam ederken, ufacık ve o “tek” an gelene dek ölüme bu denli yakın olabileceğimizi, yaşamlarımızın ansızın tehlikeye düşebileceğini düşünebilir miydik?
Plansız duyulan her korku, bilişsel farkındalıklara yol açar. Bizler, bu süreçte sevdiğimiz yahut hiç tanımadığımız, içten içe çekindiğimiz ya da belki varlığını bile pek de umursamadığımız tüm canlıların evrensel dünya üzerinde yalnızca “tek” bir düzlemde bulunabildiğinin farkına vardık.
Burada elbette, bizlerin dışında, insanlığın çağlar boyu “bir diğeri” olarak ötelediği ve böylece üstünlük yarışına girdiği; fakat olası bütün doğal afet, kaza ve savaşlarda karşımıza sonsuz sevgi ve merhametle çıkan, yaşamak eylemini bizlerin aksine her nefes alan için saygıyla kucaklayarak yardım uzatan köpek, kedi ve pek tabii hayvan dostlarımızın “nicesinden” bahsediyorum.
Günler boyu enkaz altında hayata tutunmaya çalışan pek çok insanımızı özveriyle kurtaran ve bizlerden de aynı şefkati görmeyi dileyen dostlarımız, bir nevi lügatımızda sıkça kullanılan “insanlık” dersini biz “insanlara” sundu ve onlara artık kıymet vererek haklarının güçlü sesi olmamız gerektiğini her birimize birer kez daha hatırlattı.
Yalnız şu an değil, koskocaman yürekleriyle aslında hep yanı başımızda olan bu biricik canlarımızdan özellikle bazıları var ki, tarih sahnesine isimlerini şimdi ve geçmişte cesurca bir kahramanlıkla kazıdılar: Buse’yi kurtaran arama ve kurtarma köpekleri, her şeye rağmen yaşamak istediği için adına “Umut” konulan kediyi çöküntüden kurtaran Bob; dünyada geriye gidersek denizci kedi Simon, labrador Tang, keçi Manny...
Konu üzerinden kahraman dostlarımız hakkında araştırma yaptığım sırada bir hayli maziye gitmişken listeye bir de cephede tam 194 askerin hayatını kurtaran minik güvercin Cher Ami’yi ekliyor, ayrıca kendisinin ilginç ve bir o kadar iç ısıtan hikayesini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Anlatılana göre, Birinci Dünya Savaşı sırasında Argonne Ormanı'nda Almanlar tarafından esir alınan ve sonucunda ağır kayıplar veren Amerikan askerleri, bulundukları bölgeden müttefiklerine haber yollayabilmek amacıyla üç adet güvercini bacaklarına mesaj bağlayarak uçururlar. Yola çıkan ilk iki güvercin düşman güçleri tarafından kısa zamanda vurularak hedeflerine ulaşamadan ne yazık ki yaşamlarını yitirince, geriye kendileri için umut çağrısı olacak tek bir güvercin kalır: Cher Ami...
Mesajı iletmek için havalanan Cher Ami de yine Almanlar tarafından vurularak yere düşer; ancak gücünü kaybetmeyen güvercin dostumuz yeniden ayaklanarak 40 kilometrelik mesafeyi 25 dakikada alır ve sol bacağına bağlanan mesajı ilgili yere başarı ile ulaştırır.
Uçuşu esnasında aldığı yaralar sebebiyle bir gözü kör olur ve bacağı da vücuduna sadece bir tendonla bağlı kalacak şekilde kopar. Savaş sürerken hekimler tarafından tedavi edilen Cher Ami'ye kaybettiği bacağının yerine bir tahta bacak yapılır ve böylelikle kahraman güvercin bir sene daha hayatta kalmayı başarır.
Günümüzde Amerikan Ulusal Galerisi’ndeki “Özgürlüğün Bedeli” sergisinde heykeli yer alan mücadeleci güvercinin minik bedeniyle yaşattığı hayatlar, -tıpkı bizlere bizden çok değer veren birçok hayvan dostumuzun başına gelen tüm kötülüklere rağmen insanlığı yaşamla her defasında “yeniden” kavuşturuşu gibi- hatırlanmaya ve minnetle anılmaya devam eder.
Demem o ki sevgili okur; dünya yalnız zatımızı değil, yeryüzünde mevcut bütün canlıları kapsayacak şekilde tasarlanmış ve üzerindeki denge, insanlar kadar hayvan ve bitkiler için de kurulmuştur. Bizlere son derece zararsız biçimde yaklaşarak karşılıksız sevgilerini sunan bu güzel dostlarımızı yalnız zor günlerimizde hatırlamamalı, kalplerimizde onlar için her daim safi merhamet barındırmalı ve nefes aldığımız müddetçe eşit derecede sahip oldukları haklarının süregelen sesleri olmalıyız.
Bir Kızılderili atasözü ne demiş? “Her şey aynı nefesten alır: hayvanlar, insanlar, ağaçlar... Hayvan olmazsa insan ne yapar? Ruh büyük bir yalnızlığa boğulur; insan, yalnızlıktan ölür.”