Geçtiğimiz günlerde 9 yaşındaki Quaden Bayles'in okulda gördüğü zorbalıktan dolayı kendini öldürmek istediği video medyanın gündemindeydi. Engelli olduğu için akranları tarafından zorbalığa uğrayan Quaden Bayles'in yaşadığı bunalımı anlatan video annesi tarafından paylaşıldı, sosyal medyada büyük ses getirdi. Annesi, Quaden Bayles'e doğumundan 3 gün sonra cücelik olarak bilinen akondroplazi teşhisi konduğunu, ancak diğer çocuklardan farklı olduğu için sürekli hedef haline geldiğini söylemişti. Quaden'ın "Bana bir bıçak ver, kendimi öldüreceğim. Şu an tek istediğim ölmek" dediği video kısa sürede sosyal medyada yayıldı. Videonun medya tarafından da yayınlanmasının ardından ünlü isimler Quaden Bayles için yardım topladı. Şu an neyse ki iyi. Bu bir farkındalık projesine dönüşmüş durumda. Futbolcular, basketbolcular ve daha nice ünlü isimler ona bu konuda destek sağladı.
Peki akran zorbalığı dediğimiz şey sadece çocukluk döneminde mi görülüyor? Hayır. Çocuklukta, yetişkinlikte hatta yaşlılıkta da akran zorbalığına maruz kalmıyor muyuz?
Genç ve yetişkinler arasındaki zorbalığın birkaç örneğinden de bahsetmek istiyorum.
Çok yakın bir diğer örnek bizden biri... Sibel Ünli'yi hatırlıyorsunuzdur. İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümü 3. sınıf öğrencisi 20 yaşındaki Sibel Ünli'nin cesedi Samatya sahilinde bulundu. Daha sonra onun da görünüşü yüzünden hem normal yaşantısında hem de sosyal medyada zorbalığa maruz kaldığı ortaya çıktı. Çocukken geçirdiği ateşli bir hastalık sonrası epilepsiye yakalandığı için vücudunun belli kısımlarında engellere sahipti. Ağır depresyonla mücadele ediyordu. Ne yazık ki Sibel Ünli'yi kurtaramadık.
Yapılan çalışmalar, zorbalığa uğrayan çocukların yetişkinlikte ebeveynleri tarafından kötü muamele gören çocuklardan daha fazla sorun yaşadığını gösteriyor. Aşağılayıcı sözcüklerin ve tacizin psikolojik etkileri söz konusu olduğunda akranlar ebeveynlerden daha kötü olabiliyor.
Lancet Prsikiyatri Dergisi'nde 2015 yılında yayınlanan Warwick Üniversitesi'nin yaptığı çalışmada zorbalık şöyle tanımlandı: Haftada en az bir kez yapılan, akranların sözlü alay hareketleri, fiziksel saldırılar veya sosyal dışlanma gibi tekrarlayan saldırganlık. Tanımlamaya bakılırsa çocuk, genç ve yetişkin olarak hemen hemen her gün bunlara maruz kalıyoruz. Bu çalışmada "Zorbalık yapmak zararsız geçiş dönemi ya da büyümenin kaçınılmaz bir parçası değil. Bunun uzun vadeli sonuçları var" deniyor. Asla gözardı etmememiz gerekenler ise şöyle sıralanıyor: "Zorbalığa uğrayan çocuklarda ciddi hastalıklar, odaklanamama, kötü sosyal ilişkiler ve hatta yetişkin olarak bir işi devam ettirmede sorun yaşanabilir."
Saç saça girmiş kızların bir başka kızı tartakladığı ya da gençlerin birbirine meydan okuduğu görüntüleri sosyal medyada, televizyonda sıkça görüyoruz. Çok küçük yaşlarda görülen akran zorbalığı için ailelerin daha dikkatli olması gerekiyor. Zorbalık yapan da, buna maruz kalan da sizin çocuğunuz olabilir. Peki, akran zorbalığı ile ilgili neler yapılmalı? Uzman Klinik Psikolog Pelin Su Uzun'la akran zorbalığını konuştuk.
Dünyanın en genç üniversite mezunu olmaya aday 9 yaşındaki Laurent Simons’u çoğumuz duymadık belki de. Mucize çocuk olarak adlandırılan Laurent Simons, 6 yaşında liseye başladı. 8 yaşında Belçika'nın Brugge kentinde matematik bilimleri üzerine lise diploması aldı. ABD'deki Stanford ve Fairfield üniversitelerinin üstün yetenekli çocuklar için açtığı kurslara katıldı. IQ düzeyi 145 olan Laurent, okulda sıkıldığı için Amsterdam Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde bir araştırma projesine başladı. Eindhoven Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümünde okuyordu. Başka üniversitelerden gelen teklifler ve okuduğu üniversitenin daha fazla gelişmesi için mezuniyetini ertelemesi üzerine Laurent Simons’un Eindhoven Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği bölümündeki eğitimi bitmek üzereyken ailesi tarafından eğitimi sona erdirildi. Mezun olsaydı en genç üniversite mezunu unvanıyla Guinness Rekorlar Kitabı'nda yerini alacaktı. ABD'de üstün yetenekli çocukların üniversiteye gönderilmesi konusunda çok fazla olanak sunuluyor. Türkiye’de ise henüz böyle bir örnekle karşılaşmadık.
Çocuğun zekice sözler etmesi, çok bilmişliği ya da yaşından büyük konuşması Türkiye’de onaylanmayan bir davranış. “Sen sus daha çocuksun!” demekten vazgeçip onlara ne zaman kulak vereceksiniz? En son ne zaman çocuğunuzu ciddiye alıp uzun uzun sohbet ettiniz?
Atakan Kayalar 5 ayda 250 kitap okumasıyla gündem olmadı. Aslında okuduğu kitapların hem akademik anlamda ağırlığı hem de soyut kavramları barındırması nedeniyle bu kadar şaşkınlık yarattı. Çoğu zaman üniversite okuyanların bile anlayamayacağı felsefi ve sosyolojik kavramları, terimleri anlayabiliyor ve hatta açıklayabiliyor olması önce “bravo” dedirtti, daha sonra da her zaman yapılan gibi “yuhalandı”.
Biz de Uzman Pedagog Zeynep Şimşek’e Atakan Kayalar ile ilgili merak edilenleri sorduk.
Atakan’ın 250 kitap okuması, günün büyük çoğunluğunu sosyal yaşamdan uzak sadece kitap okuyarak geçirmesi normal mi? Bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Atakan elbette istediği kadar kitap okuyabilir. Bu düşünme kapasitesini arttıran ve alternatif düşünme becerisi geliştiren bir eylem olur ki bunun da bir zararı yok. Ancak hayat içerisinde diğer insanlarla etkileşime girmek, spor yapmak, kendi zihinsel performansına uygun oyunlar oynaması da gerek. Zira kişiler arası iletişim olmadan empati de olmaz.
Geçtiğimiz günlerde bir annenin, ölen kızıyla sanal gerçeklik sayesinde bir araya gelmesi olayı haberlere konu oldu. Sanal gerçeklik teknolojilerinin ölüm ve yas sürecinde nasıl kullanılabileceğine yönelik bir örnekti. Bu kavuşma bir ölüyle sanal ortamda buluşmayı mümkün kılarak tarihe geçti. Ancak, sosyal medyada bu haberle ilgili annenin psikolojisinin daha çok etkileneceği yönünde birtakım yorumlar da yapıldı. “Bu durum anneyi sanal dünyaya iter, gerçeklikten uzaklaşır, ürkütücü bir deneyim, gerçek sanal ilişkisini ayırt etmek zorlaşır” gibi yorumlar dikkat çekiciydi.
Güney Koreli Jang Ji-sung isimli kadının 7 yaşındaki kızı Nayeon yakalandığı hastalığın tedavisinin bulunamaması sonucu hayatını kaybetti. ‘Sanal gerçeklik’ projeleri üreten bir firma, 8 aylık bir çalışma ile Nayeon'un görüntüsünü oluşturdu. Anne ve kızının daha önce gittikleri bir parkın sanal gerçekliğini hazırlayan firma, aileyi stüdyoya davet etti. Stüdyoya gelen anneye bir sanal gerçeklik gözlüğü verildi, eşi ve diğer kızı ise teknik ekip ile birlikte izleyici bölümünde sürece tanık oldu. Sanal gerçeklikte annenin kızı ile buluştuğu anlar ise stüdyodakileri gözyaşlarına boğdu. Anne Jang, sanal gerçeklik gözlükleri ve eldivenleriyle de olsa kızının saçlarını okşadı, elinden tuttu. Nayeon, annesinin sözlerine ve hareketlerine tıpkı karşısındaymıçasına tepki verdi. Elleri birbirine dokundu.
NAYEON: Anneciğim, seni çok özledim.
ANNE: Ben de seni çok özledim. Annecik hep seni görmeyi istedi. Güzel kızım benim.
Teknolojinin gelecekte insanların hayatında nasıl bir role sahip olacağına yönelik tahminlerde bulunan bir distopya olan TV dizisi Black Mirror'da (Kara Ayna) da buna benzer bir durum işlenmişti. Black Mirror dizisinin bir bölümü eşini kaybeden bir kadının yas sürecinde yapay zeka ile konuşması ve onun fiziki olarak klonuyla yas sürecini geçirmesini konu alıyordu. Dizinin sonunda yas tutan eş, kocasının klonunu tepkisizliği ve duygulardan yoksun oluşu nedeniyle de yok etmek istiyordu. Bu tarz diziler aslında ilk bakışta gerçekleşmeyecek gibi dursa da, Rusya’da bunun bir adımı atıldı bile. Bir Rus teknoloji firması gerçek insanların robot klonlarını satıyor. Bu Rus şirketi ürettiği robotları “dijital ölümsüzlük” diye adlandırıyor ve tarihe iz bırakan şahsiyetlerle başladığı macerasına “Alıcılar robotları dünyadaki herhangi bir kişiye benzetmeyi seçebilirler” vaadiyle de bir adım öteye taşıyor.
Bu teknolojik adımlar, ölenlerin gerçeğinden ayırt edilmeyen sürümleriyle etkileşim kurma fırsatı olarak değerlendirilen, psikolojik açıdan yas sürecindeki kişilere nasıl bir etkisinin olacağı ise merak konusu. Psikiyatrist/Psikoterapist Yrd. Doç. Dr. Rıdvan Üney ile Güney Kore’de yaşanan bu deneyimi konuştuk.