Çocuk gelişiminde yapılan araştırmalarda cezanın (Sözel ve fiziksel şiddet) çocuğa zarar verdiği, kendini kötü hissettirdiği, korkuya ve güvensizliğe doğru itici güç oluşturduğu belirlenmiş.
Neden çocukla iletişimde ya da çocuk eğitiminde yetişkinler cezaya başvurur? Yetişkin ceza vererek çocuğun yaptığı yanlışı anlaması için en etkili yol olduğunu düşünür. Çocuk aldığı ceza (Dayak, tokat , aşağılayıcı konuşma vb.) ile hatasını anlamayacaktır. Tersine içinde yaşadığı duygusal karmaşa ve öfkeyle tekrarlayan problem davranışlar zinciri artacaktır. Yetişkin kontrol kendisinde olduğu için bir rahatlama hisseder. Deşarj olur. Çocuğa uygulanan fiziksel şiddet aslında yetişkin olarak ne kadar aciz olduğumuzun bir göstergesidir. Üstelik uygulanan şiddetle çocuğun sorunları çözmek yerine şiddete başvurması konusunda model olarak şiddet eğimli bir birey yetiştirmiş oluyoruz.
Yetişkinin bu şekilde davranması çocuğa kendini nasıl hissettirir? Çocuk kendini değersiz ve güvensiz hisseder. Şiddet eğilimi artar. Yetişkinin verdiği ceza sonucu davranış o an için bitmiş olsa da yeniden ortaya çıkma potansiyeli yüksektir. Çocuğun psikolojik olarak travmatik zemin ortamında gelişimi sürer. Çocukluk dönemi bireyin kişilik gelişiminin temelini oluşturduğunu düşünürsek, bu dönemde çocuğun karşılaştığı davranış ve tutumlarda dikkatli olunması gerekir.
Çocuğun istenmeyen davranışlarını azaltmak istiyorsak yapılmamasını istediğimiz davranışlar çocuğun düzeyine göre açıklanmalı, kurallar açık ve net olmalıdır.
Çocuk yaptığı davranış konusunda önceden uyarılmalıdır. Tepkiyi görmeden önce çocuğun algısında doğru davranış ile yanlış davranış arasında bir muhakeme , davranış hakkında bir farkındalık bilinci oluşması gerekir.
Ceza vermek yerine pozitif disiplin yaklaşımında davranışının sonucunu (bedelini) anlamalı ve yaşamalıdır. Burada hedef çocuk değil, davranıştır. Bu şekilde davranmak çocukta nefret oluşturmaz. Çocuğun sorumluluk kazanmasını sağlar. Örneğin: Kirli sepetine çamaşırlarını atmayan birinin aradığı giysiyi giyememesi gibi… oyuncaklarına zarar vererek oynayan bir çocuğa yetişkin duygusal şantaj yaparak “ Büyümedin hala oyuncaklarını kırıyorsun? Bunu alıp başka çocuklara vereyim…” gibi cümleler kurmak yerine çocuğun davranışının sonucunu fark etmesini sağlamalıdır. “Bu oyuncağa vurduğun için kolu kırılmış, eskisi gibi olmasa da bantlayalım öyle oynayabilirsin. ”ya da “Ortamdan uzaklaştırıp , biraz daha sakin oynamaya karar verince bana söylemeyi unutma” gibi bir yönlendirmeli cümleler çocuğun hatasını anlamasına yardımcı olur.
Çocuğa verilen tepki her zaman davranışın olduğu anda yapılmalıdır. Çocuk 3 gün önce yaptığı bir davranışın cezasını çekmemelidir. Çocuğun yaramazlıklarına tahammül edip ses çıkarmadan bekleyip, bardağın taştığı noktada tepki gösterilmemelidir.
Uyarı ve yaptırımlar çok sık olmamalıdır. Zamanla bu davranış şekli çocuktaki etkisini yitirecek boyutta onu duyarsızlaştırmamalıdır.
Çocuğa uygulanan davranış şekli sonucunda çocukla oluşan bağ zarar görmemelidir. Yapılan uyarılar ve davranış değişiklikleri , çocuğun sorumluluk kazanmasına yönelik olmalıdır. Çocuğun problem çözme becerisini geliştirmesine, farklı açılardan bakmasına ve empati kurmasına imkan vermelidir.
Ceza olarak kullanılan tepki ya da yaptırım çocuğun psikolojisine ve benlik algısına zarar vermemelidir. “Böyle yaparsan artık senin annen olmam. Dikkat et sakar şey…Baban gelince görürsün…” gibi söylemleri artırmak mümkün. Kullanılan bu tür cümleler çocuğun kendini güvensiz hissetmesine, suçluluk duymasına ve düşük benlik algısına sahip olmasına neden olur.
Ceza olarak dayak en ürkütücü ve çocukta dönülmez yaralar, izler bırakan bir davranıştır.
Doğan Cüceloğlu’ nun dediği gibi “Hepimizin içinde güzel söz ve gülümsemeyi bekleyen bir çocuk vardır.”