10 Kasım haftasındayız. Ata’mızı kaybettiğimiz günün 83 yıl sonrasında… Bugünkü yazımda, yüreğimizin liderinin dünyaya geldiği şehri; Selanik’i gezeceğiz. Birbirinden renkli turistik etkinlikleri ve mekanlarıyla, lezzetli Ege yemekleriyle ve tabii Atatürk’ün doğduğu evle, Yunanistan’ın en özel şehri burası.
HEMEN ATATÜRK EVİ’NE KOŞUYORUZ
Selanik’e ikinci gidişim, 2019 Eylül’ünde, program çekimimiz içindi... Yola çıkışımız ise, memleketim Kırklareli’nin Yayla Mahallesi’nden oldu. Burası, hem 1972 yılında dünyaya geldiğim mahalle hem de şimdi Türkiye’nin en güzel Atatürk Evi’ne ev sahipliği yapan mahalledir. Kırklareli Belediyesi’nin katkılarıyla yaptırılan ve Atamızın doğduğu evin birebir replikası olan evde, Mustafa Kemal’e ait pek çok hatıra da bulunuyor.
Ziyaretimiz ve çekimlerimizden sonra Yunanistan’ın başkenti Atina’ya uçup oradan da en güzel kenti Selanik’e uzanıyoruz… Selanik, Makedonya bölgesinin başkenti. Havalimanının adı “Makedonia”; ülkenin ikinci büyük havalimanı. Tıpkı Selanik’in Yunanistan’ın ikinci büyük şehri olduğu gibi. 500 bin nüfuslu şehrin sokaklarda yürürken dikkatinizi çeken ilk özellik- buranın İzmir gibi Ege sahili kentlerimize fazlasıyla benzemesini saymazsak- genç nüfusun fazlalığı olacaktır.
Atina ve Yunan adalarındaki yaşlı çoğunluğun aksine Selanik’te sokaklar, restoranlar kafeler, genç dolu. Şehirde önemli üniversitelerin oluşunun buna ekstra bir etken olduğu söyleniyor. Kıyı boyu eğlence mekanları ve şehrin geneline yayılmış renkli hayat da cabası tabii. Selanik, adını, Yunanca’da Thessalos ve Niki kelimelerinin birleşmesinden doğan “Thessaloniki” kelimesinden almaktadır.
Thessalian Zaferi anlamına da geldiği söylenir. Ki bu da Makedon prensesi olan, hepimizin de adını sıkça duyduğu Büyük İskender’in kız kardeşi “Thessalonike”den gelir. Atatürk’ün evi ve kalenin altındaki Türk mahallesi Anapoli, Selanik’e giden her turistimizin ilk durağıdır. Türk Konsolosluğu’nun hemen yanında yer alan Atatürk Evi, 1870’de Rodoslu Hacı Mehmet tarafından yaptırılmış.
Atatürk’ün babası Ali Rıza Efendi’nin evi kiralama zamanı ise 1878. Küçük Kemal, malumunuz, 1881’de burada doğuyor. Ev 1920’lerde dikiş atölyesi olarak kullanılıyor, sonra bir müddet boş kalıyor. 1930’ların başında aslına uygun restore edilen bina 1937’de bölgesel yönetim tarafından Türklere teslim ediliyor. Atatürk Evi, aynı zamanda şehirdeki Osmanlı döneminden günümüze ulaşan az sayıda yapıdan biri... Tahta döşemelerini adımlarken çıkan seslerine bile kurban olurum!
ANA MEYDANLAR, TARİHİ ALANLAR
Günününüz çoğunu Atatürk Evi’nde gezerek, ona bakan kafelerde Türk kahvesi içerek geçirir; yürümeyle 15 dakikada varabileceğiniz Kamara Meydanı’na inersiniz. Kamara – yani kemer- yani “Galerius Kemeri”, şehrin en iyi bilinen ve Selaniklilerin buluşma yeri olarak tercih ettikleri bir Roma kalıntısı. MS 3. yüzyılın sonunda İmparator Galerious’u onurlandırmak için yapılmış olan kemer, Dimitriou Gounari ve Egnatia yollarının kesiştiği noktada yer alıyor.
Kamara’dan biraz yukarı çıktığınızda göreceğiniz Osmanlı’dan kalma Rotonda Camii, şehrin bana en ilginç gelen tarihi yapısı oldu. Dev kubbeli taş yapı şimdilerde müze olarak kullanılıyor. Gazi Magusa’daki Koca Mustafa Paşa Camii’ni hatırlatıyor bana... Bu hat sizi Aristotelous Meydanına kadar getirir. Yolunuz üzerindeki Navarino Meydanı’nda yer alan Roma harabelerini; hanlarını hamamlarını kaçırmayın, fotoğraflayın… Şehrin merkezi ve en çok bilinen meydanı olan Aristotelous Meydanı; gezmek, gündüz vakti soluklanmak ve geleni geçeni izlemek için idealdir. 1918’de Fransız mimar Ernest Hébrard’ın dizayn ettiği meydanın büyük bölümü ellili yıllarda yapılmış.
Büyük İskender’in bir heykeli meydanın ortasında yer alıyor. Oteller ve diğer konaklama seçenekleri de bu meydan civarında yoğunlaşmış. Zaten az ötenizde de Ege’yi görürsünüz… Leoforos Nikis’e gelince. Burası bizim “kordon boyu” tabir ettiğimiz; Selanik’in en havalı ve pahalı mekanlarının bulunduğu, sonunda da ünlü Beyaz Kule’nin yer aldığı sahil caddesidir. Nikis Caddesi’nin trafiğe açık olması bir kaos yaratmıyor değil.
Bir yanda kaldırıma sığışmaya çalışan halk ve turistler, öte yandan deniz kenarında yürüyenler, spor yapanlar, turistlere hediyelik satanlar… Ve ortada yoğun bir araç trafiği. Selanik’in simge yapılarından biri olan Beyaz Kule, Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılmış ve Osmanlı döneminde önce kale, askeri istihdam alanı ve sonunda da zindan olarak kullanılmış.
Bir dönem adı Aslan Kulesi olan yer, sonraları Yeniçeri Kulesi olarak anılmış. Zindan olarak kullanıldığı dönemlerde Sultan II. Mahmud’un emriyle kuledeki tutukluların hepsi kılıçtan geçirilince adı Kan Kulesi olarak anılmaya başlanmış. Şehir el değiştirince simgesel olarak vaftiz edilerek ve beyaza boyanmış ve adını da buradan alıyor. 1988’de UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ne giren Beyaz Kule günümüzde müze olarak kullanılıyor ve tepesinden muhteşem bir şehir manzarası sunuyor.
YİYELİM, İÇELİM, HESABIMIZI BİLELİM
İlk günün yemeğinden sonra bir frappe içmeyi ihmal etmezsiniz herhalde. Soğuk kahvenin sütle çalkalanıp köpürtülmesinden başka bir esprisi olmayan bu içecek, Selaniklilerin milli içeceği gibi. Atina daha çok -nispeten daha yoğun çalışan bir kitle olmasından dolayı belki- espressoya yönelmiş durumda. Selanik ise, tamamen “frappe.” (Dip not: Selanikliler 6 saat çalışıyorsa, Atinalılar 7! Yoğun dediğim de bu yani) İkinci akşam yemeğinizi mutlaka ki “Ladadika”da yersiniz…
Aristo Meydanı’nın sonundaki tarihi Modiano Market’ten başlayarak gezebileceğiniz iki üç kilometrelik bir mahalle olan “Ladadika” sokaklarında; bolca mezeci, taverna ve eğlence mekanı mevcut. Bu arada, üzeri kapalı restoranlar ve balıkçılar çarşısı olan Modiano, pek büyük değil ama keyifli bir yer. Karşılıklı iki parçadan oluşan Modiano, yanan eski bir Sinagogun yerine inşa edilmiş ve 1925’te hizmete açılmış…
Ladadika ise çok daha büyük bir “yeme içme semti” diyebilirim. Geceleri Nikis’e ya da Modiano’ya takılmayan turistler ve yerli halk mutlaka ki Ladadika’ya gelir… Yol üzerinden bir iki tavsiye: Konstantin pastanesinin kurabiyeleri ve baklavaları ile, “Ble” pastanesinin pastaları gerçekten efsanedir… Biz Ladadika’nın sonlarına doğru “Full To Meze” adlı, ortalama fiyatlı ve fazla lüks olmayan görünümlü restorandan kişi başı 30’ar Euro’ya kalkmıştık...
Sardalyasıyla, midyesiyle, sarmasıyla; güne lezzetli bir son olmuştu. Mönülerde Tzaziki, Mousakas, Kalamar, Borek, Baklava falan görürseniz şaşırmazsınız artık. Dillerimizde pek çok ortak kelime olduğunu biliyorsunuz… Lezzetler ortak mı? Hayır değil. Hele hele tuz! Hiç ortak değil. Yunan mutfağının, özellikle de bu Selaniklilerin tuza düşkünlüğü beni öldürecek.
Her masaya yemekle birlikte bedava bir sürahi su getirmeleri de bundan mütevellit olmalı. Ellerinde kuruyup heba olmayalım diye... Kallari Caddesi 9 numaradaki “Elliniko” restoran, şehirde Ege mutfağındaki ilk tercihiniz olmalı. Orada da bir tabak ızgara kalamar ve çok özel sardalya!
GÖZDEN KAÇMAMASI GEREKENLER
Vasillisis Olgas/ Kraliçe Olga Caddesi, Selanik’te, Beyaz Kule’nin bulunduğu merkez kısmında değil, havalimanına yakın olan bölgedeki, uzun süreli bir yürüyüş yapmanızı tavsiye edeceğim caddedir… Paralelinde yine Ege denizi olan bu hat, üzerinde daha ziyade yerel halkın tercih ettiği kafelerin ve restoranların (bol porsiyonlu Grekos’cular yani dönercilerin) ve tarihi kamu binalarının olduğu, huzurlu bir caddedir.
Mordoch Villasının binası harikadır, Casa Bianca göz alıcı bir sanat galerisidir ve bahçesi çok güzel bir kafe halindedir… Ulusal Banka binası da ona yakındır ve yine görülmeye değer. Mikel Kafe, Gousios ve Terkenlis pastaneleri; bu caddenin lezzetine lezzet katan diğer unsurlardır. Yürümeyle beş dakika mesafedeki sahil yoluna çıkar, merkeze dönüşünüzü buradan yürüye yürüye yapabilirsiniz.
Ünlü “Su Bahçesi” ve özellikle gün batımında bol bol fotoğraf çekeceğinize emin olduğum Şemsiyeler entalasyonu turistlerin ilgisine çeker… Şehirde ayrıca pek çok önemli tarihi dini yapı bulunmaktadır. Ben Aya Sofia’dan çok etkilenmiştim. Bahçesi ve iç mimarisi gerçekten özenli bir çalışma ürünü… Şehrin bu en eski dini yapısı; Aya Sofya ve Ermou Caddelerinin kesiştiği noktada yer alıyor. Atatürk’ün Evi ile aynı cadde üzerinde olan Aya Dimitros Katedrali ise yakın zamanda restorasyon görmüş ama Yunanlılar için çok değerli bir tarihi yapı.
Orijinali 5 yüzyıl ortalarında yapılmış olan katedralin özelliği, Kral 1.Konstantin’in Hristiyanlığı kabul etmesine istinaden yaptırılmış olması. Tarihi Agora Meydanı (okuduğuma göre şu an geçici olarak kapalıymış) görülmesi gereken bir Roma toplanma ve sosyallik alanı…
Yakın çevresinde yer alan ve tabelalardan bakarak kolayca yürüyebileceğiniz; Alaca İmaret Camii, Aziz Pavlos Kilisesi, Aziz Panteleimon Kilisesi, Meryem Ana Kilisesi ve Bizans İmparatorluğu’na ait önemli eserlerle koleksiyonların sergilendiği Bizans Kültür Müzesi; şehrin gezilip görülecek diğer noktaları olarak not edilmeli. Son bir not daha; pek çok Osmanlı dönemi eserinin ve camisinin bulunduğu Selanik’te resmi bir Müslüman mezarlığı ve ibadete açık bir cami bulunmuyor. Batı Trakya Türklerinin bu konuda fazlaca şikayetçi olduklarını ama bir sonuç alamadıklarını duymuştuk.