SÖYLE GALLER, NE BU HALLER?
Birleşik Krallık’tan tekrar merhaba! Yıllardır televizyondan anlamamış olsanız bile, illa ki beş aydır buraya yazdıklarımdan ‘takıntılı bir Oğlak’ olduğumu çözmüşsünüzdür. İşlerini düzenli yapma, listeleyerek gitme ve ‘check ederek’ bitirme… Bütün bunlar Oğlak kişisinin çalışma manifestosunun başında yer alır. İki hafta önce İngiltere’nin başkenti Londra’yı, geçen hafta İskoçya’nın başkenti Edinburgh’yı anlatan ben, bu hafta Ada üçlüsünün en küçük ferdi Galler’i ve başkenti Cardiff’i yazmazsam nasıl uyuyabilirdim? İşte Birleşik Krallık’ın dört ülkesinden; turizm için en az tercih edilen ve hal böyleyken en az bilinen ülkesindeyiz... Tam bir ‘işçi’ ülkesi burası. Topraklarının altında zengin madenler, üzerinde ejderhalarla dolu efsaneler var! Haydi söyle Galler, nedir bu haller?
MİSTİK AMA FISTIK GİBİ BİR BAŞKENT: CARDIFF
Hiç bilmediğim bir şehirde attığım ilk adımlar, bir bebeğin ilk adımlarıymış gibi geliyor bana… Etrafımda tanımadığım; algıma yabancı yerler, sesler ve semboller…. İngiltere’ye daha öncesinde çok kez gitmiş olmama rağmen, Galler’e ilk ayak basışım 2017’nin ilkbaharında oldu. Ben de burayı gezmeye ‘öncelikli olarak’ değer bulmamışım... Elbette aynı karanın ve aynı yönetim birliğinin bir parçası olduğu için İngiltere ve İskoçya havasını bulacağımı sanıyordum Galler’de de…
Yanıldığımı başkent Cardiff’e ayak basar basmaz anladım. Etrafta boş, sakin, biraz da gizemli bir hava vardı. Elimizde nasıl fazla para kalmışsa o zaman; geceliği 60 pound olan – Cardiff Koyu’nun kıyısında- merkeze tam tepeden bakan bir otelde dört gecelik yer ayırtmıştım. Günün her saati her bakışımda aynı şeyleri hissettim: Cardiff’te sessiz bir çığlık vardı. Dikkat etmeden duyamazdınız.
Gürültüden değil, görüntüden çıkan bir sesti bu. Biraz huzursuzluk ama daha çok merak uyandırıyordu insanda bu gizli ses. Konuşmuyordu ama çok şey anlatıyordu bu işçi şehri! 1950’lerde başkentliğini alan dinamik şehrin temelinde; kömür ve demir işçilerinin ve eski balıkçıların büyük emeği var. Yollarda gördüğümüz birçok heykel, tabela ve grafiti, bunu kafamızda netleştirmeye yetiyor zaten. Şık, modern bir getto Cardiff.
KALENİN BEDENLERİ VE EJDERHALARI
Bayraklarının tam ortasında dalgalanan kırmızı ejderha, Galler’in simgesidir. Galler Ejderhası, 1800 yıllık bir hanedanlık sembolü. Roma dönemindeki yazıtlarda da var ancak kullanım olarak MS.5’inci yüzyılda Kral Arthur’un ve diğer eski Kelt liderlerinin savaşlardaki güç sembolü olduğu düşünülüyor. Lafı gelmişken İngiliz Kraliyet Ailesi’ndeki görev sıralamasında Galler Prensi’nin ilk sırada yer aldığını belirteyim.
Misal, Kraliçe öldüğünde en büyük yetki Galler Prensi Charles’ın olacak. (Harry zaten avcunu yalayacak! Atarlı ergen!) Cardiff Kalesi şehrin merkezinde yer alıyor. Burası, Avrupa kıtasında gördüğüm tek ‘düz ayak kale’ diyebilirim. Yani, genelde şehre hakim, gelen düşmanı kolay görebilecek ve kolay savunulacak tepelere kurulan kalelerin yanında burası, sanki biraz “Buyurun bize de bekleriz” tarzı bir kale olmuş...
Romalılar kusura bakmasınlar. Kentin merkezinde, alışverişin de kalbi olan ile St.Mary Caddesi’nin (High Street olarak da bulabilirsiniz) tam ucunda yer alan kalenin girişinde 12 poundluk bir bilet alacaksınız. Yaşayacağınız saatler bilet fiyatına değecektir. İçeride, antik Roma kalıntıları etrafında oluşturulmuş müzede, ülkenin tarihinden özel parçalar sergileniyor.
Usta mimar William Burges ülkeye nazik eserler bırakmış. Burges’in en göz alıcı yapısı, kalenin en büyük parçası olan, 3. Bute Markizi için yaptığı dev saat kulesidir. Biletinizle kulenin içine de girebilirsiniz ki, kulenin ve tüm kalenin dekorasyonu da en az dış görünüşü kadar etkileyicidir... Arab Room/Arap Odası’nı görmeden çıkmayın.
DOKTOR KİM?
Cardiff Şehir Pazarı (Marchnad Caerdydd) St. Mary Caddesi üzerinde, kocaman çatılı yeşil binasıyla hemen gözünüze çarpacaktır. İçinde onlarca tezgahlık sebze meyve pazarı ve pek çok yemek büfesi bulunan market zemininin üst katında, belki de ömrünüz boyu aradığınız ve bulamadığınız kitaplarla plaklar çıkacaktır karşınıza. Karnınızı ve ruhunuzu Büyük Market’te doyurursunuz; garantisini veririm. Pazarda büyük bir Türk lokumcusu da var; belki özlemiş olursunuz, oradan alırsınız…
Cardiff Koyu şehrin iki merkezinden bir diğeri konumundadır. Sahil boyu yapılmış çelik asma yol üzerinde yürürken neşeli heykelleri inceler, suya oturmuş ince sisi delerek dalıp çıkan martılara dalıp gidersiniz… O bölgede en çok dikkatinizi çekecek bina, mükemmel mimarisiyle göz dolduran, 2004 yılında açılmış olan Milenyum Kültür Merkezi’dir. Opera bale ve dans gösterileriyle konserlerin sahnelendiği bina, BBC televizyonunun stüdyoları olarak da kullanılıyor.
Merkezin dev kapısı üzerinde ünlü şairlerinin “Ufuklar şarkı söyler bu taşlarda” mısrası yer alır. Hemen ötede çok farklı bir bina daha var öyle değil mi? Sislerin içinde metal bir balina gibi parlıyor sanki. İşte orası da Doktor Who hayranlarının mabedi niteliğinde, ünlü TV dizisinin müzesidir efendim.
Dünyanın en uzun soluklu bilim kurgu dizisi olan Doktor Who, 2020 kışında 39. sezon çekimlerine başladı. Diziden setlerin; eşyaların, orijinal maket ve kostümlerin bulunduğu Dr.Who Experince, hayranlara keyifli bir yolculuk sunuyor. Evet evet, ünlü telefon kulübesi ‘Tardis’ de orada!
CARDIFF MERKEZ PEK SAKİN HERKES
Cardiff Koyu’ndaki yürüyüş yolunda kızıl bir kilise görünümünde olan Eski Belediye Binası’nı mutlaka görecek, fotoğrafını çekeceksiniz. Rengiyle ve yapısıyla o kadar dikkat çekici ki; tam bir sosyal medya paylaşımlığı diyebilirim. Ben de öyle yaptım, fotoğrafladım, paylaştım, 1000 like falan derken (Like’ın karneyle dağıtıldığı yıllardı) birden karşıma ülkenin Parlamento binası çıkmasın mı? Ve hiç hesapta olmayan o heyecan, orada başladı…
Şehirdeki ikinci günümüzdü ve o bebek adımlarımın verdiği cesaretle, kalabalığın tek sıra biriktiği -modern mimarinin nefis örneklerinden- meclis binasının giriş kuyruğuna, ben de kendimi iliştiriverdim. Kısa bir üst araması ve iki satırlık form doldurmasından sonra kendimi Galler Senatosu’nun içinde buldum! Evet, ülkenin yönetildiği yer. Ellerinde içecekleriyle vekiller, kağıt kalemle not tutan Britanyalılar, kameralarıyla görüntü alan basın mensupları ve ben; küçük el kamerasıyla an yakalamaya çalışan bir Türk televizyoncu, yazar…
Milletvekilleri bana gülümsüyor ve sanırım o günkü toplantı konusuyla ilgili soru sormamı bekliyorlar. Ben kaçak güreşiyorum tabi; gülümsemelerine gülümsemeyle karşılık verip “İyi günler” falan diliyorum. Hayırlı işler, diyorum... Sanki Kapalıçarşı’da halı satan esnaf! “Hayırlı işler” ne yahu? Hadi oğlum Burak hadi! Alışmadık medeniyette gazeteci durmaz; çık oradan adamlar rahat rahat konuşsunlar ülke meselelerini. Çııık!
ÇİTLERİN ARDINDA KUZULAR VE ALABİLDİĞİNE YEŞİLLİK
Başkentin deniz kıyısında, ‘Cardiff Bay’ hattında görülecek bir diğer mekan; sanat merkezi ve kafe olarak kullanılan beyaz ahşap Norveç Kilisesi. Ona çok yakın olan motor iskelesinden bir beş pound verip küçük şehir hattı motorlarına binip, yarım saatlik kanal gezisi yapmayı da ihmal etmeyin. Uzun yürüyüşlerle görmeye üşeneceğiniz yerleri ya da bilmeden ıskalamış olacağınız binaları, böyle küçük tekne turlarıyla çok rahat yakalarsınız.
Bunu sadece Cardiff için değil; bütün su kenarı şehirleri için söylüyorum… Çok önemli bir gezme yeri; yine Markiz Bute’nin soy adını taşıyan ‘Bute Park’… Dev bir yeşil alan, nefis bir doğa, yine birbirinden ilginç heykeller. Mutlaka yarım gününüz geçer. Tam gün geçireceğiniz bir başka etkinlik tavsiyem; merkezdeki ‘Cardiff Bridge’ istasyonundan 32 numaralı belediye otobüsüne binip, 30 dakika mesafedeki
St. Fagans köyüne gitmeniz. Buradaki açık hava Etnografya Müzesi’ni mutlaka görün. Sazdan köy evleri, çitlerin ardında kuzular, tarihi binalara oturtulmuş kafeler; St. Fagans turundan çok memnun kalacaksınız…
PENCERE VERGİSİ Mİ? YOK ARTIK!
Biz, Galler maceramızın üçüncü gününü, ülke karakterini daha iyi tanımak amacıyla, Orta Galler turuna ayırdık. Biletini daha öncesinde internetten, kişi başı 50 pound’a aldığımız tam günlük bir tur. Otobüsümüz şehir merkezindeki Ulusal Müze’nin önünden kalkacak. Burası da zaten gezmenizi tavsiye edeceğim bir mekan. Dev taş yapı Roma dönemi izlerini taşıyor; içinde de Britanya tarihi yatıyor…
Hah, işte otobüs geldi. Bakalım hangi milletten hangi turistlerle ve hangi enerjik tur rehberiyle, yolları arşınlayacağız bugün? Yolun ilk saatlerinde Galler’in küçük kasabalarını gezip güzel manzaralarını görüntülerken, pek çok evin penceresinin samanlı sıvayla sıvanmış- kapatılmış olduğunu görüyoruz.
Bunun; kralların 1700’lerin başında ve 1840’larda iki kez koyduğu ‘pencere vergisi’nden kurtulmaya çalışan halkın icadı olduğunu öğreniyoruz. Tıpkı İtalya Alberobello’daki konik evlerin, çatı vergisinden kurtulmak isteyen halkın icadı olduğu gibi. İnsanoğlu bu... Ortama ayak uydurmak için, yerçekimini alt eder!
EN BÜYÜK KALE, EN GÜZEL DOĞA
Tam günlük Orta Galler turunun en özel durağı; ülkenin birinci, Büyük Britanya’nın ikinci en büyük kalesi olan Caerphilly. Aynı adlı şirin kasabanın ortasında yer alan kale, katmanlı duvar yapısıyla dillere destan bir görüntüye sahip. İçindeki şövalye konutlarıyla ve mancınık türü tarihi silahlarıyla, dev yapı çok renkli bir tur sunuyor. Düşmanı uzak tutacak su kanalları, dev toplanma odaları ve zindanlar…
Gerçek tarihi yaşıyorsunuz kalede. Ve bir önemli durak da bir saat yol aldıktan sonra karşımıza çıkan Kırmızı Kale! Daha önce bahsini ettiğim mimar William Burges’in eseri olan kale, tam bir masal şatosu. Evet, Galler burası; masal gibi bir coğrafyayı daha yaşıyoruz işte… Batısına gittikçe yeşilin daha da koyu yeşil olduğu, koyunların daha kıvırcık, insanların daha yaşlı göründüğü; sessiz çığlıkların toprakları…
Ve sarımsak kokusu! Kalelerin etrafında özellikle. Bu ilginç detayla son vereyim yazıma: Roma döneminden gelen geleneği Normanlar da sürdürmüşler sonra… Savaş alanlarına, özellikle de kalelerin etrafına, güçlü bir antiseptik olan sarımsak ekiyorlar bolca. Yaralanan asker gerektiği an sökebilsin, yarasına sürebilsin diye. Gelenek olmuş, hâlâ ekiliyormuş… Galler’den sevgilerimle.