Huzurlu, sakin, keyif turizmi için ideal olan, günlük hayatı yavaş akan şehirlere verilen bir sıfat ve bu sıfatın ödülü “Citta Slow”… Bu hafta, İtalya’nın Citta Slow’u seçilen şehirlerinden Lecce’deyiz.
(Bilginiz olsun; Türkiye’den Kırklareli- Vize, İzmir – Seferihisar, Muğla- Köyceğiz ve Çanakkale- Gökçeada gibi yerler seçilmişti) Lecce’nin romantik sokakları, Harran evlerini andıran konik yapılarıyla Arbelobello, dünyaca ünlü mağaralarıyla Castellana ve volkanik coğrafyasıyla “Matera” var rotamızın üzerinde…
İtalya’nın Puglia bölgesindeki, yani Çizme’nin topuğundaki seyahatimizin ikinci ve son kısmındayız efendim.
GÜNEYİN FLORANSA’SI
Sarı taştan binaları, tarihi şehir merkezinin dönemeçli sokakları, evler arasına sıkışmış ince kiliseleri ve aniden karşınıza çıkan ferforje balkon demirli, Mağrip mimarisinden kuleli villalarıyla sizi şaşırtacak olan Lecce’ye “Güneyin Floransa'sı” deniyor… Lecce, Puglia’daki diğer şehirler gibi küçük bir şehir aslıda. 2000 yıldan önceye dayanan bir yaşam tarihi var. Nüfusu ise 100 bin var, yok…
Şehrin göbeğinde, San’Oronzo Meydanı’nın hemen yanındaki ünlü amfi-tiyatro 2.yüzyılda yapılmış. 25.000 kişilik kapasitesinin yarısı da günümüze kadar kalmış. Meydana hakim olan ünlü Roma Takı şimdi turizm bilgi ofisi olarak kullanılmakta. Lecce’nin Katedrali, bir çok İtalyan kentinde de olduğu gibi, bölgenin en önemli ve ihtişamlı yapısı… Şehrin yine sarı kesme taştan olan müze-kalesini gezmek, ayrı bir zevk…
Lecce’nin eski şehir merkezi dışındaki sokaklarında dolaşırken ilgimizi çeken ve bizi heyecanlandıran detay ise binalar arasındaki mimari tarz geçişleri oluyor… Roma dönemi mimarisindeki kapıların ötesinde; birdenbire Mağrip ve Endülüs konaklar; yapılar üzerinde yumuşak kıvrımlar ve Arapça yazılar görülmesi, şehre ayrı bir hava katıyor… Kuleleri minare, villaları saray gibi; farklı bir İtalya duruyor karşımızda.
YEME DE YANINDA YAT
Lecce yemeklerindeki farklılık, benim gibi bir mide düşkününün gözünden kaçmıyor tabii. Patlıcanlı makarnanın ve sebzeli favanın hası burada! Favayı bakladan değil de bezelyeden, börülceden falan olanını ilk kez buralarda yedim. Sızma zeytinyağı ve sarımsakla tatlandırılmış… Üzerine de parmaklarımı yedim! Küçük bir tavsiye: Pierro Gobetti caddesinde; Zio Pesce diye bir restoran bulduk ki…
Yine bir Çok Gezenti şansı diyelim; bu kadar uygun fiyata bu kadar lezzetli ve havalı bir yemek yememiştim doğrusu. Filmlerde New York’ta Los Angles’ta falan, araya tanıdık sokulup günler öncesinden rezervasyon yaptırılan, kapısında eli mönülü ceketli görevlilerin sizi karşıladığı, şarabı bardağınıza bir parmak döküp tatmanızı bekledikleri yerler vardır ya… Tıpkısının aynısı ama gerçek İtalyan olanı. Ve daha ucuz olanı…
Yalnız, kadehime bir parmak şarap döküldükten sonra masanın kenarında beni bekleyen garsona bir bakışım vardı benim! Alışmamıştım ki… Meğerse tadıp onay vermemi bekliyormuş. Ben ne anlarım? Yerine geldik diye istedik işte… “Bellisimo Bellisimo, koy koy” işareti yaptım. Sanırım o daha ziyade “hmmm gövdeli bir yapıya sahip, meyvemsi tatlar da hissediliyor, mercanköşk ve kekik tadı alıyorum, daha ziyade kırmızı et ve peynirle iyi gider bu hasat. Cabarnet değil mi bu?” falan dememi bekliyordu… Yazık… “Dök anam dök. Bellisimo!”
Gerek midyelerinin dolgunluğu gerek deniz mahsullü Carbonara’nın önünüzde hazırlanması… Evet, orijinali gibi, yumurtayı sıcak spagetti üzerine kırarak…. Ve karidesli Gnocchi… Mutlaka denemelisiniz. Yemek geç gelirse; her restoranda yemeğin öncesinde verilecek olan “Tarelli”lerinizi bol tutar, bu lezzetli küçük simitleri kıtırdata kıtırdata yersiniz. Tarellilerin ıspanaklısı ve anasonlusu pek meşhur. Tatlı olarak yine içi dolgulu kekler (Pasticiotto) burada da bolca var.
Lecce’yi farklı bir açıdan tanımak için de Ferzan Özpetek’in Serseri Mayınlar filmini izlemelisiniz... Yanlış hatırlamıyorsam yakışıklı aktörümüz Mehmet Günsür de ailecek bu şehirde yaşıyor.
BU EVLER ÇOK “KONİK”
Puglia’yı gezerken yaşanacak çok özel anlardan biri, belki de en heyecan verici olanı; Alberobello seyahatidir… Daha şehre sokulurken, tarlalarda bile o masal kitabından fırlamış konik evleri görmeye başlarsınız.
Bu evlerin adı “Trullo”. Çoğul olarak “Trulli” deniyor. 200 yıllık bir mimarinin sonucu bir tarz bu. Daha doğrusu bir “icat”… Dönemin ev vergisinden kaçmak için oluşturulan harçsız bir ev yapım yöntemi. Kralın vergi memurlarının yaklaştığını haber alan halk evlerinin taşlarını yıkıyor; onlar gittikten sonra yine üst üste koyuyorlarmış… Bu küçük şehir, tam ortasından geçen ana yolun ayırdığı iki tepeden oluşuyor.
Doğu tepesi; günlük hayatını da burada geçiren halkın bulunduğu bölge. Bazıları evlerini ziyarete açmışlar, ufak tefek bahşişlerle bundan gelir elde ediyorlar. Batı tepesi ise tamamen turistik; butiklerin, restoranların ve tarihi kiliselerin bulunduğu bölge. Tüm sokaklarında farklı bir manzara var Alberobello’nun… Yan yana dizilmiş bu evleri gören her açı, sizi “en iyi” fotoğrafı çekmek için cezbedecek nitelikte. (Hayır, bazı yerlerde “esinlenilmiş” denmiş olsa da Harran’daki evlerle buranın tarihi bir bağlantısı yok. Araştırdım.)
Ekstra not: Lecce’ye 1 saat araç mesafesinde olan Castellana Mağarası dünyanın en uzun turist parkuruna sahip bir yeraltı mucizesi. Burası sadece bir mağara değil, dev bir “doğal yeraltı sergisi” sanki…
İddia ediyorum gözlerinize inanamayacaksınız. Castellana Caves Takımı, İtalyan mağaracı Franco Anelli’nin keşfi olan Grotto Di Castellana’nın yüzeyinde, başarılı rehberlik hizmetlerini sunmak için sizleri bekliyor.
MATERA: VOLKANİK BİR MUCİZE
Ve Matera… 2019 Avrupa Kültür Başkenti. Avrupa’nın gizli güzelliklerinden biri. Özelliği, neredeyse tüm şehrin yanardağlardan gelen tüf yapı katmanları kullanılarak kurulmuş olması. Evlerinden kiliselerine, şu an hizmet veren pastanelerine restoranlarına kadar hemen her bina; kül rengi tüf yapı malzemesinden inşa edilmiş.
Birçoğu da katmanlar arasına oyulmuş evler zaten. Palombaro Lungo’ya inerek, bizim Yerebatan Sarnıcı misali, altta uzanan şehri gezebilirsiniz. Bu büyük sarnıç, yeni şehrin ana meydanı olan Piazza Vittorio Veneto’nun altında bulunmuş, restore edilmiş ve bu meydandan giriş verilerek ziyarete açılmış… Ama bu merkezde gördüğünüz binaların ön taraftaki vadiye bakan balkonlarına çıkıp, tepelere kurulmuş evleri izlemekten, müzelere, sarnıçlara girecek zamanınız kalır mı, bilmiyorum...
Hayatımda gezdiğim hiçbir yer için “tüh” demedim, hele hele bu tüf şehri gezerken; hiç demedim! 9000 yıl önceki ataları ile aynı evlerde yaşamaları ile övünüyorlar Materalılar. Bizim Ürgüplüler, Göremeliler gibi... Bu büyüleyici şehir 1993 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmış. Küçük bir de not: Mel Gibson’nın “İsa’nın Çilesi” filmi dahil pek çok ünlü tarihi sinema yapımı, Matera’da çekilmiş.
PUGLİA’DAN BİRKAÇ İNCİ DAHA
Otranto, hem Puglia’nın hem de İtalya’nın en doğusunda bulunan 5.000 nüfuslu küçücük yazlık bir kasaba. Bizim küçük kıyı kasabalarına benziyor ama tarihi önemi de turistleri hayli etkiliyor. Otranto’nun bu ününün asıl sebebi, Osmanlıların ele geçirdiği ve hükmettiği tek İtalyan şehri olması. Fatih Sultan Mehmet’in son dönemlerinde, 1480 yılında, Gedik Ahmet Paşa’nın donanması buraya ulaşıyor ve Osmanlılar Otranto’yu 13 ay boyunca işgalde tutuyor.
O zamanki Napoli Krallığı’na ait olan Otranto’nun nüfusu 5.000’miş, Osmanlılar ise buraya 20.000 askerle gelmiş… Aylar boyunca halkını Müslüman olmaya zorlamışlar... Rivayete göre bu dönemde zulüm gören halkın iskeletleri, şimdiki Otranto Katedrali’nde sergileniyor. Tarihe geçen “Mamma li Turchi” yani “Anneciğim Türkler Geliyor” manasındaki tabir de o zamanlardan ve buralardan geliyor… Ahmet Paşa’nın donanması buradayken Fatih Sultan Mehmet’in Anadolu’daki ordugahında ölümü üzerine, Osmanlı Devleti İtalya seferine gerekli önemi veremiyor ve şehirden çekilmek durumunda kalıyor. İtalyanlar da bu dev ordunun Roma’ya yürüyüşe geçmemesinden dolayı rahat bir nefes alıyor.
Yediğim en iyi Margarita pizzayı Otranto Kalesi’nin giriş kapısının hemen karşısındaki küçük restoranda yemiştim. Bende de anısı bu… Şehirde bir de “Ahmet Paşa” restoran var. Tabelalarını bol bol göreceksiniz zaten. Bölgeden ayrılmadan; tam filmlik bir şehri daha görmelisiniz. Citte del Panne: Ekmeğin şehri. Altamura kasabası giriş tabelasında işte böyle yazıyor. Şehir antik Roma’dan beri bölge buğdayından çıkartmış olduğu özel ekmeğiyle ünlü. Bu ekmek tescilli olup, tüm İtalya’da ve dünyada Altamura Ekmeği olarak satılıyor...
Aracınızla sapacağınız bir tabela da “Gallipoli” olmalı… Puglia’nın en güzel kasabalarından biri burası. Nüfusu sadece 20 bin. Küçük ve tipik bir Adriyatik kasabası. İyon Denizi kıyılarında gerçi… Dar sokaklarda birbirinden şirin binalar… Çizme’nin de güneyi olan Salento bölgesinin masalsı şehirleri bunlar… Ve son olarak, beyaz evleriyle ünlü “Ostuni”… Mahalle pazarlarında sandık sandık kırmızı biberler balıklar, restoranlarında bunların yöresel tarzda pişmiş halleri… Zeytin bahçeleri ve üzüm bağlarıyla çevrelenmiş coğrafyası muhteşem Ostuni’nin…
Bari ve Lecce’nin tam ortasındaki Brindisi şehrine, Yunanistan’dan aracınızla binebileceğiniz bir feribotla da gelebilirsiniz... Nasıl gelirseniz gelin; Puglia’ya mutlaka gelin.