Büşra Eracun Akkaya

01 Mart 2021, Pazartesi 17:27

Kleptomani hastasına nasıl yaklaşılmalı?

Son zamanların en popüler dizilerinden birisi olan Sadaksiz'in Ali'si yakın dönemde aynı sorunla karşılaşmış ve izleyiciler tarafından büyük tepki toplamıştı. Fakat bu olaylar sadece dizililerde olmuyor. Tamamen psikolojik bir rahatsızlık olan "kleptomani" halk arasında kaba bir tabirle hırsızlık hastalığı olarak biliniyor. Hassas bir konu olan kleptomanı nedenlerini ve tedavi yöntemlerini bir uzmana sormak istedim. Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü Uzmanı Dr. Leyla Ezgi Tüğen, sorularımı cevapladı.

KLEPTOMANİ NEDİR?

Kleptomani, kişinin herhangi bir şeyi, maddi değerinden bağımsız olarak veya ihtiyacı olmamasına rağmen tekrarlayıcı bir halde, çalma dürtüsüne karşı koyamayarak alması şeklinde tanımlayabiliriz. Genelde kişinin yakınları, ebeveynleri bu durumu tanımlar, bazen kişi kendisi böyle bir durumun olduğunu, o anda böyle bir dürtüye karşı koymadığını ifade eder.

KİŞİYE NASIL YAKLAŞILMALI?

Bu durum, genellikle kişinin aile üyeleri, akrabaları, iş arkadaşları tarafından ihtiyacı olmayan, ya da parasal değerinin önemli olmadığı eşyaları gizliden almasıyla fark edilir. Örneğin; eğer bu kişinin arkadaşı veya aile üyelerinden birisiysek, sakin bir zamanda bu durumu fark ettiğimizi, kendisinin zor bir dönemden geçiyor olabileceğini ve profesyonel bir yardım alması gerektiğini, onu yargılamadan kendisine söyleyebiliriz.

SORUNUN ALTINDA YATAN NEDENLER NELER?

Aslında kleptomaniyi klinikte genellikle tek başına görmüyoruz. Kişiye göre nedenler, eşlik eden diğer bozukluklar, stres faktörleri çok değişmektedir. Örneğin takıntı bozukluğu, duygu-durum bozuklukları (depresyon, bipolar bozukluk) ve yeme bozuklukları kleptomaniyle birlikte sık görülmekte. Yakın birinin kaybı, iş stresi, çocuklar için aile ve okuldaki stres faktörleri, hem saydığım bozuklukların, hem de kleptomaninin ortaya çıkmasına neden olabilir. Kleptomani olan kişiler, genellikle çalma dürtüsüne o anda karşı koyamadıklarını, devamında bir rahatlama yaşadıklarını ama daha sonrasında yaptıkları bu davranıştan dolayı pişman olduklarını ifade ederler.

25 Şubat 2021, Perşembe 13:25

Gebelikte oluşan net belirtiler nelerdir?

Hamile kalmak isteyen veya gebelik şüphesi olan birçok kadın erken gebelik belirtilerini bilip önceden önlem almak isterler. Erken gebelik belirtilerine dair internette birçok bilgi olmakla birlikte bazıları yanlış yönlendirebilir. En doğru bilgiyi edinmek için işin uzmanı olan Kadın Doğum ve Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. İlknur Sayar'a, gebelik belirtilerini sordum.

GEBELİK BELİRTİLERİ NELERDİR?

Gebelik durumu, anne adayının normal fizyolojisine göre yüksek miktarlarda hormona maruz kaldığı bir süreçtir. Bu hormon yüküne maruz kalınan süreçte anne adaylarında çeşitli gebelik belirtileri oluşmaktadır. Regl zamanının gecikmesi en sık görülen belirtidir. Ancak bu gecikme gebeliğin kesin göstergesi değildir.

Regl gecikmesinin stres, kilo alma-kilo verme, hava değişikliği, süt hormonu dediğimiz prolaktin hormonundaki yükseklik, tiroit hormon değişikliği, polikistik over sendromu, emzirme gibi birçok sebebi olabilir.

ERKEN GEBELİK BELİRTİLERİ VAR MIDIR?

Regl gecikmesi dışında erken dönemde görülebilecek gebelik belirtilerini şu şekilde sıralayabiliriz:

Sıralamış olduğumuz bu belirtiler genellikle yumurta ve sperm hücresinin birleşip döllenme gerçekleştikten 10 gün sonra ortaya çıkabilir. Gebelik döneminin belirtileri olsa da regl öncesi dönemde de sıkça karşılaştığımız belirtilerdir. Bazı gebeler bu belirtileri çok belirgin şekilde yaşasa da bazılarında regl gecikmesi dışında hiçbir bulgu olmayabilir.

20 Şubat 2021, Cumartesi 12:54

Hamilelikte kilo alımı anneyi nasıl etkiliyor?

Beslenme Uzmanı veya Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı değilim. Bu konuda bilgilerim doktorumdan aldığım ve uyguladığım bilgiler kadar ama ikinci kez anne olmaya hazırlanan bir hamileyim ve bu konuda kilo alan bir hamileyi en iyi ben anlarım. :)

Bir anne atasözü der ki; ben evlendiğimde 45 kiloydum! Tama 45 olmadım kabul ama düğün telaşıydı vesaire 48 kilo ile evlendim. Zaman içerisinde biraz kilolar aldım ve hamile olduğumu öğrendiğimde 60 kiloydum. Hiç şakasız ilk hamileliğimde 26 kilo alarak doğuma gittim. Hamileliğimin son haftalarında yakın çevremin "bizi de yemez inşallah" bakışlarına o kadar şahit oldum ki, son zamanlarımda insanlarla yan yana gelmekten çekinir oldum.

Doğumdan sonra ortalama 10 kilo hızlı bir şekilde gidiyor. Zaten önemli olan geri kalanı verebilmek. Bebeğimi ek gıdaya başlatınca bir de diyetisyene başladım, aldığım kiloların çocuğunu verdim. Bu noktaya kadar hiçbir sorun yok.

İkinci hamileliğim pandemiye denk geldi ve evde oturmaktan birçok kişinin kilo aldığı gibi bende hamilelik öncesi kilo almıştım. Hamile olduğumu öğrendiğimde bu evreyi tek başıma değil bir diyetisyen ile birlikte geçirmeye karar verdim. Hamileliğin ilk aylarında kusma ve mide bulantıları nedeniyle çok kilo alınmadığını ilk hamileliğime nazaran tecrübe ettim. Fakat işler hep beklenildiği gibi gitmiyor. Özellikle hamileliğin 6. ayından sonra başlayan tatlı krizleri, iştah açıklığı ve bunlara eşlik eden kabızlıklar hızlı ve ani kilo artışına sebep verebiliyor.

Benim diyetisyenim haftada iki kere sütlü tatlı yememe izin vermesine rağmen, başlarda haftalık kilo alımına uygun gittiğim halde 6. aydan sonra hızlı kilo alışımdan korkmaya başladı. Bu duruma neden olan bir sağlık problemi olup olmadığı için birçok tahlil yapıldı. Bir sorun yok! Sorun hormonlar...

Anlatmak istediğim şu ki; birçok hamile elinde olmayan ve asla istemediği kiloları hamileliği sırasında alabiliyor. Bunun birçok nedeni olabilir. Ama nedeni ne olursa olsun, etraftan aldığı tepki kadar can acıtmıyor. Kocaman büyüyen göbek zaten birçok işe engel olduğu yetmiyormuş gibi hamilelikte alınan kilolar da eklenince hareket hatta konuşma hızın bile kısıtlanıyor. Kim bilerek isteyerek böyle bir duruma düşmek ister ki!

20 Mart 2020, Cuma 14:11

Corona virüs günlerinde ‘anne olmak’

Anne olanlar bilir; her şeyden önce çocuğumuzu düşünürüz. Bütün dünyayı etkisi altına alan corana virüsün en tedirgin ettiği kişiler de şüphesiz anneler. Her ne kadar önlemimizi ve tedbirimizi alsak da, konu bebeğimizin sağlığı olunca paniklememek ve kaygılanmamak elde değil.

Corona virüs nedeniyle panik ve kaygı hızlıca artarken uzmanlar bu durumun bağışıklık sisteminin gücünü azalttığını ve bu şekilde alınan önlemlerin daha kötü sebepler doğurabileceği konusunda uyarıyor.

Her şeyden önce öncelikle kendimizi korumalıyız. Sonrasında ailemizin sağlığını düşünüp sakince, resmi kurumların ve uzmanların önerilerini dikkate alarak çözüm üretmeliyiz. Bu süreçte ev temizliğimiz, kişisel temizliğimiz ön planda olmalı. Çocuğumuza daha hijyenik ortamlar sunabilmek çabalamalıyız. Sarılma ve öpüşmelere bir süre ara vermek 14 gün kuralı için oldukça önemli.

Aldığım çoğu önleme rağmen endişe ve kaygımı sonlandırmakta zorluk çekiyorum. Bu çok normal. Ancak bu duygularımızı bir yerde frenlememiz gerek. Ben bir anne ile çocuğu arasında oluşan bağın hamilelik sürecinde başlayıp yaşam son bulana kadar devam ettiğine inanıyorum. Yani o kordon hiç kesilmiyor aslında. Corona virüs nedeniyle yaşadığımız stresi ne kadar hissettirmemek için çabalasak da çocuğumuz ile aramızda kurulu olan bağ sayesinde bir şekilde oluşan kaygının gerginliğini çocuğumuz hisseder.

Uzmanlar, özellikle pedagoglar, annelerin ellerinden geldiğince bu durumu çocuklara yansıtmadan atlatmaları gerektiği konusunda uyarıyor. Gerekli tedbirler alındıktan sonra, yaşanan süreci fırsata çevirip evde geçirilen vakit içerisinde aile bağını güçlendirmeyi ve çocuğun motor becerilerini geliştirecek oyunlar oynamayı tercih etmemizi öneriyorlar. Motor beceri oyunları ya da duyusal oyun eğitimleriyle çocukların gelişimine katkıda bulunmak, biz annelerin severek yaptığı asli görevi. Bu konuda size fikir verici yardımcı metinler arayışı içerisindeyseniz posta.com.tr sitesinin ebeveyn kategorisi size yardımcı olabilir. Şuradan tıklayabilirsiniz: www.posta.com.tr/ebeyven

11 Şubat 2020, Salı 16:08

Bebeğin emmemesi annenin suçu değil

Çok bilindik bir hikayeyle başlayacağım ama bilindik hikayelerin ne kadar yara bıraktığına siz karar verin.

Türkiye standartlarında evlenen çoğu çift gibi evliliğin başlarında borç ödemek için bebek isteğini erteleyen çiftlerdendik. Bir müddet sonra biz de ebeveyn olmayı çok istedik ve bu nedenle doktora gitmeye karar verdik. Tahlillerin ardından "İkinizde çok sağlıklısınız, kendinize 6 ay süre tanıyın" dendi. Gel zaman git zaman, iki yılın sonunda hamile kaldığımı öğrendim. İstenen ve beklenen bir gebelik olduğu için ailede bir bayram havası oluştu. Çoğu hamilelikte yaşanabilecek birkaç sorunu saymazsak, gayet sağlıklı bir hamilelik geçirdim.

"Hayatımın dönüm noktası" diye nitelendirdiğim gün, bebeğimi zorunlu sezaryenle kucağıma aldım. Hastanede bütün sevdiklerim benimle bu sevinci paylaştı. O kadar ki, çocukluk arkadaşım Candan elinde bir pasta ve üzerinde "0" rakamlı bir mumla, "Bugünü kutlamayacağız da hangi günü kutlayacağız?" dedi. Buraya kadar her şey kusursuz, her şey mükemmeldi.

Fiziksel problemi çok kafama takmadım ve bir şekilde ayaklanmanın yöntemini buldum. Asıl problem, en yakınlarım olarak gördüğüm bireylerin psikolojik şiddetiydi. Sütün gelip gelmediğini anneden daha çok takan biri varsa etraftaki insanlar! Bütün lohusalığımı bu soruyla geçirdim. Gelin görün ki çok sütü olan bir anne değildim ve bebeğimin sağlıklı beslenmesi için gün içerisinde birkaç biberon formül mama vermem gerekiyordu. İnsanlar formül mamaların zehir olduğundan bahsediyor, benim sütümün olmamasını ise yargılıyorlardı.

Bebek emzirmek, yüzyıllardır kadına atfedilen en kutsal şey. Emzirmenin faydaları, anne sütünün mucizesi ya da anne ile bebek arasında emzirirken oluşan o kusursuz iletişim tabii ki tartışmaya açık bir konu değil! Fakat emzirmek fiziksel bir eylemken ve emzirmeyi çok isterken, bebeğin emmemesi annenin suçu olmamalı. Annelik, emzirmek ile sınırlandırılacak bir şey değil. Emzirmenin birçok nedeni olduğu gibi, emzirememenin de bir çok nedeni var. Emzirme sırasında göğüste oluşan yaradan dolayı bebek emmek istemeyebilir, annenin meme yapısı buna uygun olmayabilir, bebeğin emme refleksi gelişmemiş olabilir ya da annenin psikolojisi buna müsait olmayabilir gibi birçok neden sıralanırken, niçin bir anneye sütle ilgili psikolojik şiddet uygulamayı tercih ediyoruz?