Ortaokul, lisedeyken ne saçımın kıvırcığından ne de kilomdan memnundum.
Bir de kendimi yeterince hazırcevap bulmazdım.
Yürüyüşümü yeterince dik…
Ses tonumu yeterince etkileyici..
Yüz ifademi yeterince ilginç…
En yakın arkadaşlarımla, hiç kaçırmadan, “Mavi Ay” dizisini seyreder, Maddie Hayes gibi çalışkan karizmatik, etkileyici ve güzel, David Addison gibi de zeki, hazırcevap, çekici olmayı isterdim.
Hemen hemen her yaz tatilinde o sene çok çalışacağıma dair kendime sözler vererek, sınıf kapısından içeri Maddie&David ikilisinin bir karışımı olarak gireceğimi hayal eder, yeterince Maddie ve Davidleşirsem istediğim karaktere dönüşeceğimi düşünürdüm.
Özgüvenli olmaya…
Yıllar sonra, liseden yakın bir erkek arkadaşımla sohbet ederken onun da, tüm ortaokul ve lise hayatı boyunca yaz tatillerinde tek hayalinin, bir anda çok kilo vermiş ve tıpkı David Addison gibi çekici bir şekilde okula dönmek olduğunu öğrendim. Hayallerinde herkes ona hayran hayran bakıyormuş falan…
İkimizin ortak problemi o zamanlar kendimizi beğenmiyorduk.
İyi olduğumuza, özel olduğumuza, zeki olduğumuza, bu hayatta bir fark yaratacağımıza, başarılı olacağımıza inanmıyorduk. İnanmadığımız içinde kendimizi ortaya koymak, kendimizi hayata açmak işkence gibi geliyordu.
Ergenlik ağır işçilik…Ama işte çocuklukla yetişkinlik arasında “ara istasyon” olduğu için buradaki hisler, düşünceler, inanışlar vagonlar halinde “yetişkinlik istasyonuna” aktarılıyor.
İş hayatında gözlerimi, her bir çalışanının ayrı ayrı yürüyen özgüven abideleri olduğu bir iş yerinde açtım, herkes çok komik, akıllı, yetenekli, özel ve en önemlisi yaratıcı olduğu bir reklam ajansında.
Bazı meslekler vardır ki en zeki, en ilginç, en yaratıcı ve en doğru olduğunu düşünmüyorsan, yapamazsın.
İkna kabiliyetine, hazırcevaplılığına ve zekana güvenmiyorsan müşteri ile başa çıkamazsın.
Yaratıcılığına güvenmiyorsan üretemezsin.
Benim içinse hayat içerde hala Maddie&David birleşimi olarak yeniden doğmayı beklemekle, dışarda ise güvenli, komik, zeki, rahat ve becerikli olarak görünmeye çalışmakla geçiyordu.
Dikkatinizi çekerim, güvenli, komik, zeki, rahat ve becerikli “olmaya çalışarak” demedim, “görünmeye çalışarak” dedim, arada dağlar kadar fark var.
Ve her güvenli, zeki, rahat ve becerikli görünemediğimde kendimi suçladım.
Güvenli hissetmek ile güvenli görünmek arasında nasıl dağlar kadar fark olduğunu çok sonraları anladım.
Güvenli görünmek bir dış gözün senin “muktedir, becerikli, işinin ehli, güçlü” görmesiydi. Saçın, başın, yürüyüşün, bakışın, konuşma biçimin, ses tonun her şey işin bir parçasıydı.
Kendini güvenli hissetmek ise, tehlikede olmadığını, desteklendiğini, başarısız olsan bile “ocak dışı” kalmayacağını bilmek, hissettiğin duygular için kendini suçlamamak, rahatça kendin olabilmeye izin vermek demekmiş. Çok sonraları öğrendim.
Bir şirketin görevi elbette bizi güvenli hissettirmek değil. Ama çalışma yaşımıza gelene kadar ailemiz, öğretmenlerimiz bize nasıl kendimize güvenli olacağımızı öğretmek yerine, kendimizi nasıl güvende hissedeceğimizi öğretse çok daha hayırlı olmaz mı?
Tüm sistem, kendine güvenli çocuklar yetiştirmektense kendini güvende hisseden çocuklar yetiştirmeye odaklansa…
Bir toplumda, teker teker her bir birey, kendini güvende hissettiğinde, kabul edilebilmesi için zeki, ilginç, yaratıcı, güvenli, güzel, çekici, zengin olmasına gerek olmadığını bildiğinde, kendine has yolu zaten bulacaktır.
Meditasyon yaptığım şu son 10 yılda neredeyse her bir huyumla, karanlık noktama, canımı sıkan anılarla, olmak istediğim kişiyle şimdiki halim arasındaki mesafenin büyüklüğü ile karşılaştım.
O kadar çok karşılaştım ki, onlarla tanış oldukça, can sıkıcı ve canımı yakan özelliklerini kaybettiler.
Yani evet, insanın kendisiyle ilgili imgesi, hayali başka oluyor, kendisi başka oluyor, eee ne yapalım yani?
Gördüm ki meditasyon bizi daha güvenli bir insan yapmıyor, olduğumuz kişinin içine daha rahat yerleşmemizi sağlıyor.
Olduğumuz kişiyi daha net görmemize, onunla daha rahat kalabilmemize…
Zaman zaman sesi cılız çıksa da, her konuda becerikli olmasa da, bazen çuvallasa da onu sevmemizi, ondan utanmamamızı, onunla bütünleşmemizi sağlar.
Kendinize güvenmiyorsanız ya da özgüveniniz düşükse buradaki hikayeyi, biraz biraz fark etmenizi sağlar.
Bir insanın kendine güvenmemesi, özgüveninin düşük olması ne demek ayrıca?
Dış dünyada, sahnede yeterince iyi görünmemesi mi?
Yoksa kendine, ihtiyaçlarına uzak olması mı?
Baştaki sorumuza gelirsek:
-Mümkünse geliştirmesin…