Elbette analar ağlamasın...
Elbette fidanlar solmasın...
Elbette ‘kardeş kanı’ dursun...
Elbette bu ‘kirli savaş’ bitsin...
“Ama dikkat edin;
[[HAFTAYA]]
PKK bir sivil toplum örgütü değil bir terör örgütü! 30 yıldır şiddetle besleniyor! İpleri de sadece İmralı’nın elinde değil” dediğimizde bizi çözüm sürecini baltalamakla suçlayanlar şimdi PKK düşmanı kesiliyor.
* Biz, “Kürtlerin yaralarını sararken Türkler’de yeni yaralar açmayın” diye yazarken memleketin bilumum şöhret takımına bal kaymaklı saray kahvaltısı verip açılıma destek arayanlar şimdi ‘milliyetçilik’ oynuyor.
* “Esad’ı sevmek, desteklemek zorunda değiliz ama bu kadar açıktan düşmanlık gütmek Türkiye’nin menfaatine değil. Yıllarca Öcalan’ı besleyen, ev sahipliği yapan Esad Ailesi’nin eli armut toplamıyor” dediğimizde bizi ‘Esadçı’ ilan edenler şimdi “Türkiye’yi kim karıştırıyor?” diye soruyor.
* “Irak’ta vaziyet ortada, Suriye’de kaosu desteklemeyelim. O ateş hepimizi yakar” dediğimizde “Türkiye büyük bir devlet olmanın gereğini yapıyor” nutuğu atanlar şimdi at izinin it izine karıştığı bir ülkede çareyi sokağa çıkma yasağı ilan etmekte buluyor.
* Tertemiz duygularla tamamen çevreci ve demokratik bir refleksle başlayan Gezi Parkı eylemlerini belediye otobüsü yakıp önünde hatıra pozu çektirerek kirletenler şimdi “Benim vergimle ödenen otobüsü yakıyorlar” diye isyan ediyor.
* İnsanların değiştiğini görmek mi yoksa eski halleri hatırlamak daha acı bilemedim!