Türkiye, cumhuriyet tarihinin belki de en kritik dönemeçlerinden birinde... Korkunç bir terör dalgası altında ülke kasıp kavrulurken tek çıkış yolu, daha doğrusu tek umut, ülkeyi yöneten ve yönetme iddiası bulunan siyasetçilerin bir an önce aklını başına alması...
Aklını başına almak ne demek? Şu demek...
PKK, IŞID, DHKPC ve bir virüs gibi ülkenin ne zaman direnci düşse sahneye çıkan devletin derinlerine sinmiş o malum çete el birliğiyle Türkiye’yi Suriye’ye çevirmeye çalışıyor. Terör örgütleri geçmişten bu yana bu coğrafyadaki siyasi projelerini hayata geçirmeye çalışan üst akılların maşası olmuştur. Hiç şüphe yok ki Türkiye’de terörün bir anda yeniden hortlaması bu üst aklın bölgemizde belirlediği yeni “konjonktürün” gereği...
Türkiye Kürtleri üzerinden başlayan giderek Türkiye’deki tüm muhalif kitle üzerinde şiddetini artıran son derece provokatif kanlı terör eylemlerinin tek bir hedefi var: Türkiye’de bir iç savaş ortamı yaratmak.
Terör örgütleri üzerinden Türkiye’de sahneye konan bu uluslararası komplonun bugün geldiği korkunç noktada hiç şüphesiz en büyük pay ülkeyi yöneten kadroların körlüğü ve beceriksizliği, AK Parti iktidarının dış politikada akla mantığa sığmayan hataları, iç politikada paralel paranoyası ile devleti adeta “işlemez” hale getirişi ve şüphesiz Gezi’den bu yana her geçen gün dozu daha da artırılan ve aynı ülkenin insanlarını birbirinden nefret eder hale getiren toplumsal gerilim ve kutuplaşma...
Peki ne yapmalı? Bu oyunu görüp dışarıda başta komşularla ilişkiler olmak üzere tüm devlet politikasını tamamen “yeni şartlara” göre değiştirmek, içeride ise toplumdaki tüm çatışma noktalarına pansuman yapacak yeni bir uzlaşmacı barış dili benimsemek zorundayız.
Kritik soru ise bunu kim yapacak? Daha önce de yazdım... Türkiye tek bir siyasi partinin kadrolarının ya da ideolojinin kaldıramayacağı kadar ağır bir yükle karşı karşıya. Bu taş ancak herkes elini altında koyarsa kaldırılabilir. Geldiğimiz noktada AK Parti’nin İzmir’de, HDP’nin Trabzon’da, CHP’nin Konya’da, MHP’nin Diyarbakır’da hükmü kalmamıştır. Hal böyle olunca var olan siyasi partilerin hiçbirinin tek başına Türkiye’nin tamamı üzerinde iktidar gücü yoktur. Aklı başına almaktan kasıt tam da budur: Siyasetçilerin siyaseti millet için yapıyorsa bu resmi görüp, korkularından, egolarından ve lükslerinden arınması.
“Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan günler” diye bir klişe yazmak istemiyorum... Ama bugün bu birlik ve beraberliği sağlayamazsak korkarım yarın sağlasak da bir işe yaramayacak.