Futbolun futboldan, spordan başka her anlama geldiği Türkiye’de Beşiktaş kulübü yönetimiyle, seyircisiyle, futbolcusuyla başta hocası olmak üzere teknik ekibiyle sadece Beşiktaşlıların değil tüm futbolseverlerin yüz akı oluyor.
* * *
Devletin mahalle takımlarına bile stat yaptığı bir ülkede Beşiktaş ‘tek kuruş’ almadan kendi parasıyla yükseltiyor mabedinin duvarlarını...
Rakipleri reklam kampanyalarında yıldız futbolcularını oynatırken Beşiktaş adeta en büyük yıldızımız o diyerek emektar malzemecisi Süreyya’yı çıkarıyor reklam kampanyasına...
İstanbul’dan Trabzon’a Gaziantep’ten Bursa’ya yöneticiler birbiriyle boğuşurken Beşiktaşlı yöneticiler susuyor, işlerine bakıyor...
[[HAFTAYA]]
Rakipleri 5 yıldızlı statların ısıtmalı koltuklarına teşrif etmezken Beşiktaş taraftarı sabah Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘darbeci’ olmadığını kanıtlamak için adliyeye, akşam Beşiktaş’ı desteklemek için stadyuma koşuyor.
Bir yanda saha içinde birbirine söven, tüküren, taraftara cinsel organını işaret eden, haksız penaltı için kendini yerden yere atan, rakibi oyundan attırmak için türlü numaralar yapan futbolcular var bir yanda Beşiktaşlı futbolcular:
Taraftar üşümesin diye üzerindeki montu çıkarıp veriyorlar, rakip oyuncuya kırmızı kart gösteren hakeme “Yanlış karar verdin hocam” deyip rakibin kırmızısını sarıya çevirtiyorlar, biri sakatlanınca “Oh ne güzel takımda bana yer açıldı” demek yerine ertesi hafta ilk golü arkadaşlarına armağan edip “Hadi dön artık” diyorlar.
Ya Hocası?
Slaven’e “Takımı nasıl çalıştırıyorsun” diye soruyorlar.
Cevap veriyor: “Gençlere galibiyeti sindirme, mağlubiyetle baş etme olgunluğu ve adalet duygusu vermeye çalışıyorum. Futbolu yardımcılarım da öğretir.”
Sanki Baba Hakkı yetiştirmiş adamı... Şeref Bey’den öğrenmiş futbolu... Çocukluğu Süleyman Seba’nın yanında geçmiş...
* * *
Şimdi bu yazıyı yazmak nereden mi icap etti?
Çocukluğumun geçtiği İstanbul Kartal’da bir mahalle arkadaşım vardı.
Adı Saffet. Birlikte büyüdük sayılır...
Kendi sümüğünü silmekten acizdi ama iyi çocuktu Saffet... Mahalledeki çocukların çoğu gibi o da Beşiktaş’ı tutmuyordu.
Ama mahalledeki çocukların çoğundan farklı olarak sürekli Beşiktaş’a sallardı.
Hele beni yakaladı mı “Oğlum bu Beşiktaş’ın nesini tutuyorsun?” diye kızdırmaya bayılırdı.
Yalan yok, bir ara çok anlatmaya çalıştım. Sonra baktım ki Saffet’in radyo bizim frekansı çekmiyor. Vazgeçtim.
Dün Saffet aradı.
“Senden özür dilerim usta” dedi.
“Hayırdır?” dedim.
“Beşiktaş...” dedi.
Başkası olsa ağır madara ederdi, gel gör ki arkadaşı madara etmek Beşiktaşlılığın kitabında yoktu.
O yüzden “Siyah” dedim.
Saffet durdu “Beyaz usta vallahi Beyaz” dedi.
* * *
Belki bir gün herkes Beşiktaşlı olmayacak ama bir gün herkes şunu anlayacak: İyi ki Beşiktaş var!
25 Aralık 2014, Perşembe 04:00
Haberin Devamı