İstanbul’da bir K-Pop konserindeyim. A.C.E grubunun üç üyesi, Türk hayranları ile buluşmak için 10 saat bir uçuşla buralara kadar gelmişler. Biletler 3 dakikada tükenmiş, seyirciler ise Türkiye’nin her tarafından gelen K-Pop hayranları. Yanımda oturan kızlar, idolleri onlarla göz göze geldiği için sevinçten havalara uçuyor. Heyecan dorukta. Salonun en arkasından Korece “Sizi seviyoruz” çığlıkları yükseliyor. Grup, hem popüler hem de çok bilinmedik şarkılarını söylüyor, seyirciler ise bu şarkıların hepsine büyük bir enerjiyle eşlik ediyor, Korece sözleri sanki kendi dillerinde bir şarkıymış gibi bir içtenlikle, bir neşeyle söylüyorlar. En son şarkı, üyelerin hayranları için yazdığı duygusal bir “hayran şarkısı”. Grup lideri şarkıya başlamadan önce, seyircilerden konserden sonra şarkının sözlerine bakmalarını istiyor, bu sözlerin onlara güç ve moral kaynağı olmasını dilediğini söylüyor. Şarkının ilk notaları başlıyor ve arkamda ağlayan iki kızın sesini duyuyorum. Nakaratın ikinci tekrarında üyeler mikrofonu bize tutuyorlar, ben de Korece sözleri söyleyen herkese katılıyorum.
Üyeler sahneyi terk ettiklerinde etrafıma bakıyorum ve ortamdaki duygu kargaşasını gözlemliyorum. Ağlayanlar, gülenler, gerçekten idollerini gördüklerine inanamayanlar… Ama bu kargaşaya rağmen, tüm salonu kaplayan bir birliktelik duygusu, hiç tanımadığım insanlar ile, daha önce çok da takip etmediğim bir grubun konserinde. Öyle bir birliktelik duygusu ki bu, herkes için o an hayatlarının en güzel anı sanki, sanki oradaki herkes büyük bir aile.
Eve gelince düşündüm, nedir K-Pop’u bu kadar özel kılan, hayranların kalplerinde bu denli büyük bir iz bırakan, onları kendine bağlayan. K-Pop’un gençlerin psikolojisini bozduğuna dair birçok yazı var internette. Ben de tam tersine bu yazımda K-Pop’un hayranların psikolojisine olan olumlu etkilerini kaleme almak istedim. Tüm K-Pop gruplarının hayranlarına verdikleri bir isim var. BTS’in ARMY’si, EXO’nun EXO-L’i, BLACKPINK’in BLINK’i, TWICE’ın ONCE’ı. Tüm konserlerinde ve hayranlar için çektikleri videolarda bu ismi bağırıyorlar üyeler. O kadar çok söylüyorlar ki bu isimleri, artık gruplar hem kendi isimleriyle hem de hayranlarının isimleriyle tanınıyor. Bir hayran grubunun parçası olunca artık siz de o isme sahip oluyorsunuz, ekranın karşısında sevdiğiniz idolünüz o ismi söyleyince sanki size sesleniyormuş hissine kapılıyorsunuz, sanki siz de bir şeylerin parçasıymış gibi hissediyorsunuz.
Güney Kore’de her yılın sonunda yıl sonu müzik ödül programları yapılır. Bu ödül programlarında, en iyi albüm, en iyi sanatçı, en iyi grup.gibi çeşitli kategoriler yer alır ve bu kategoriler için bir hayran oylaması yapılır. O ay içinde her gün oy kullanabileceğiniz bu oylama, hayranları etkileşime geçirmek için ideal bir fırsattır. O bir ay K-Pop hayranları için heyecan doruktadır, tüm hayran grupları harekete geçer ve canla başla oylamaya katılırlar. Kazanan grup ise, konuşmalarında ödüllerini hayranlarına adar, “bu bizim ödülümüz” der. Böylece hayranlar, hem sevdikleri idollerin mutlu olmasından heyecan duyar, hem de sanki bir ailenin içerisindeymiş hissine kapılır. Yani “ben” değil “biz”, işte o “biz”in içerisinde onlar da vardır. Müzik klibi izlenme rekorları, albüm satışları, dinlenme sayıları arttıkça hayran kitlesi daha da birbirine ve gruba bağlanır. Buna bir de hayranların organize ettiği hayır işi projeleri de eklenince hayranlar, birlikte bir şey başardıklarını hissederler. Artık grubun başarıları kendi başarılarıdır da. Bu başarılardan mutlu olur, gurur duyarlar, ve en önemlisi, kendilerini bir topluluğa ait hissederler. Kendileriyle aynı zevki paylaşan, aynı hedefe kitlenen ve aynı ada sahip, dünyanın her tarafından gelen bir hayran grubu.
En yakın arkadaşlarımın ikisiyle K-Pop vasıtasıyla tanıştım, biriyle aynı üniversitede okuyoruz. Bununla birlikte dünyanın her tarafından insanlarla tanışıp arkadaş olma fırsatım oldu: Amerika, Hindistan, İspanya, Brezilya, Meksika, İtalya, Danimarka ve daha birçok ülkeden arkadaş edindim ve K-Pop ile başlayan dostluğumuzun sonucunda birçok farklı kültürü ve dünya görüşünü tanıdım.
Şu ana kadar anlattıklarım, K-Pop’un nasıl bir aitlik hissini oluşturduğu. Ancak bu, K-Pop’un gençlerin psikolojisine olumlu etkilerinden yalnızca bir tanesi. Bu etkilerden bir diğeri ise K-Pop’un konseptinin kendisinde yatıyor. Bu konsept, kariyerlerinin başından itibaren takip edebileceğiniz idoller. İlk albümleri, ilk performansları, ilk konserlerinden itibaren bu idolleri takip eden hayranlar, gelişimini gördükleri idollerle empati kuruyorlar, idoller kendilerini geliştirirken hayranlarda da kendilerini geliştirme motivasyonu doğuyor. Mesela en sevdiği idolün düzenli spor yaptığını gören hayranda da spor yapma isteği oluşuyor. Çok fazla kitap okuyup okuduklarını öneren bir idolün hayranları da bu kitapları alıp okuyor, ufuklarını genişletiyorlar. Geçen BTS üyesi RM’in seneler boyunca önerdiği kitapları okuyup üzerine konuşmak için başlatılan bir projeye dahil olma fırsatı buldum. Yüzlerce kişi, her ay seçilen 2 tane öneriyi okuyup üzerlerine tartışıyor, yazılar yazıyorlar.
Bu entelektüel gelişim sadece kitap, müzik ve film önerilerinde bitmiyor. Bir K-Pop müzik klibi izlemişseniz, büyük ihtimalle bazı sahneler size tanıdık gelecektir. K-Pop kliplerinin birçoğu konseptlerini oluştururken ünlü filmler veya kitaplardan esinleniyor. Bazı gruplar müzik klipleri ile kendilerine bir hikaye oluşturuyorlar, kendini adamış hayranlar ise bu klipleri analiz ediyorlar, esinlenilen kitapları okuyup, filmleri izleyip, grubun mesajını çözmeye çalışıyorlar. Buna en iyi örneği yine BTS’in bir albümünden verebilirim. Yıllarca müzik klipleri ve şarkılarında çeşitli kitaplara atıf yapan BTS’in 2019’da ilki çıkan Map of The Soul albüm serisi, adını ünlü psikiyatr ve analitik psikolojinin kurucusu Carl Jung’un aynı isimdeki teorisinden alıyor. O dönemde hem Jung hem çeşitli başka psikolog ve filozofların kitaplarını okuduğumu hatırlıyorum.
Bir başka önemli konu ise şarkı sözleri. K-Pop şarkılarının dili tabi ki Korece, ama çeviri ücretsiz. Hızlı bir aramayla, birçok çevrilmiş söze ulaşabilirsiniz. Toplum eleştirisinden hayatın zorluklarına, aşk acısından gençlik ve büyümeye kadar birçok konuda K-Pop şarkısı bulabilirsiniz. Bu farklı konularda K-Pop şarkılarının arasında, hayranlara güç versin diye yazılmış ve onlara adanan “hayran şarkıları” var. Özellikle son birkaç yılda, psikoloji ve psikolojik problemleri şarkılarında dile getiren grupların sayısı artmakta. Bu şarkıları dinleyip analiz eden hayranlar ise, her zaman el üstünde tuttukları idollerinin de kendileri gibi sorunlar yaşadıklarını öğrenince bir rahatlık hissine kapılıyor, bundan güç alıyorlar. Bu dürüstlük aynı zamanda idolleri de daha cana yakın yapıyor.
Hayran buluşmaları, sosyal medya platformları gibi fırsatlarla idollere sorunlarını anlatan hayranlar için bu sanatçılar sanki kendi arkadaşlarıymış gibi oluyor. Sık sık canlı yayın yapan, çeşitli eğlence programları çıkaran, yani kısaca sürekli içerik üretimi yapan bu idollere kendinizi yakın hissetmek çok kolay. Hem sizi güldüren, uzun bir günden sonra kafanızı rahatlatabileceğiniz içerikleri, hem de bazen enerji verici bazen duygusal şarkıları ile K-Pop kendi başına bir eğlence endüstrisi. Onu bu kadar çekici yapan da, gerçekten hayranların hayatlarını ne kadar olumlu bir biçimde etkileyip onları mutlu ettiğini görmek.
Her şeyin fazlası fazla olduğu gibi, K-Pop’u da hayatın merkezine koymak ve bir bağımlılık haline getirmek tabii ki yanlış. Ancak K-Pop’u takip ettiğim yıllarda tanıştığım birçok kişi, bana sevdikleri grupların, müziklerin ve üyelerin hayatlarında ne kadar olumlu bir etki yarattığını, ufuklarını genişlettiğini anlattı, ve bu insanların ortak bir zevk çevresinde nasıl birleştiğini gördüm, ve diyebilirim ki K-Pop’un dönemin gençleri için neden bu kadar popüler olduğunu anlayabiliyorum. Sevdiğiniz sanatçıların ve hayranlarının size destek olmak istemesi çok farklı bir his. Bu aslında tek taraflı değil, karşılıklı bir destek.