8-9 yaşındaki çocuklarının garip ergen tavırları sergilediklerine şahit olanların sayısı gün geçtikçe artıyor. Ergenlik yaşı düştü. Bunun hormonal değil ama beyin olarak aşağı çekildiğine inanıyorum. Nasıl mı?
Genel olarak gördüğüm manzara çok açık. Kendi çocuklarımdan yola çıkarak pek çok yakın arkadaşımdan da duyduklarım, gördüklerimle edindiğim izlenim, aslında biraz tüyler ürpertici. “Bizim zamanımızda” ile başlayan cümleleri pek sevmesem de, ergenlik yaşı ile bir tür kıyaslama yapmak gerektiği için izninizle cümleye böyle başlayacağım.
Evet bizim zamanımızda ergenlik yaşı 12-13 itibariyle başlarken şimdi bu yaşın 8-9’lara inmesinin bir çok sebebi olduğuna inanıyorum.
Yedikleri, içtikleri ya da soludukları havanın hormonlarına nasıl bir etki ettiğini bilemem ama izledikleri, okudukları ya da oynadıkları şeylerin onları bir an önce büyümeye sevk ettiği kesin.
İzledikleri çizgi filmler bile biz yetişkinlerin anlayacağı espirileri sıralarken, oyunlar da tam yetişkin işi içeriklerle donatılıyor.
Bizim Tom ve Jerry’nin o saçma sakarlıklarına güldüğümüz zamanları hatırlayın, bir de şimdiki çocukların izledikleri full yetişkin ve “yüksek kafalarla” yazılmış çizgi film repliklerini bir düşünün.
Bizim oynadığımız zamanının en dijital oyunları getirin gözünüzün önüne; Pacman, Tetris ve daha sonrasındaki Mario’yu bile sayabilirim, bir de şimdiki oyunları sıralayalım...
Devir, vakitten ve nakitten tasarruf devri. Özellikle anne olmak, beraberinde her şeyi hesaplama, zamanı ve imkanları doğru kullanma becerisini de getiriyor. Hele benim gibi ikiz annesiyseniz ya da birden çok çocuğunuz, bir işiniz ve yetişmeniz gereken tonla şey varsa, hem ev halkının sağlığını, hem ne yiyeceklerini, hem de bunları en kısa zamanda nasıl yetiştireceğinizi düşünür durursunuz. Siz düşündükçe daha çok panik yapar, panik yaptıkça yapabileceğiniz işlerinizden sadece birine vakit ayırabilirsiniz. Hepimizin başına geldi, korkmayın.
Kızlar henüz katı gıdayla yeni tanıştıkları dönem, hem onları sağlıklı besleyip, hem de evdeki biz yetişkinlerin damak zevkine uygun neler yapabilirim ve iki çocukla bunları nasıl yetiştirebilirim diye epey strese girdiğimi hatırlıyorum. Yemek yapmayı bilmeme rağmen, bazen yorgunluktan insanın kafası öyle bir karışabiliyor ki, bir yumurta kırmayı bile o an için beceremeyebiliyorsunuz. Sonuçta ilk haftalar bebeklerimi beslemeyi ihmal etmezken, kendim doğru düzgün beslenemediğim için bir sabah küt diye bayılıverdim. Neyse ki evde yalnız değildim de, gerekli müdahaleyi yapıp, imdadıma yetişen birileri oldu. Sonra dedim ki kendime; “Bi sakin ol bakalım. Önce can, sonra canan. Maskeyi önce kendine, sonra çocuğuna takacaksın. Sana bir şey olsa, olan onlara da olur. O zaman “yetişemeyeceğim" telaşını bir kenara bırak ve programlı git”
Böylece bebeklerimin yemeğini bir günde üç hatta dört değişik yemek yaparak, onların yiyeceği miktarları ayırıp, saklama kaplarına koyup buzluğa atarak, diğer günlerimi kurtarmış ve kendimiz için yemek yapma zamanı yaratmıştım. Fakat bakıyorum şimdiki anneler çok daha şanslı. Nedenine gelince…
Bir alet yapmışlar ki, evlere şenlik, damaklara ziyafet… Hem zamandan, hem efordan tasarruf ediyorsunuz. Malzemeleri içine atıyorsunuz, kendi doğruyor, zamanını ayarlıyor ve pişiriyor. Vay efendim yemeği ocakta unuttum, dibi tuttu, yok efendim, bunun süresi neydi gibi dertleri bitirmekle birlikte, yemek yapmayı da bilmiyorsanız, size tarif de veriyor. Yapmanız gereken tek şey, makinaya istediği malzemeleri atmanız ve düğmesine basmanız.
Kahve çekiyor, yemek yapıyor ve hatta çiğ köfte yaptığına bile şahit oldum. Hem de 17 dakikada, kollarınızı yormadan, tam Urfa usulü çiğ köfte tencerenizde hazır. Bu nasıl bir makina arkadaşım derseniz, tencereden hallice, yer kaplamayan bir alet. Avrupa’daki önemli iyi yaşam ve detox merkezlerinin de vazgeçilmez mutfak aleti olduğunu sonradan öğrendim. Çünkü size yemeğin en sağlıklısını yapıyor.
Thermomix’in bunları yapabildiğini duyduğumda ve en sonunda çiğ köfte yaptığına şahit olduğumda “neden bular ben çocuklarımı büyütürken yoktu” diye feveran etmedim değil. İki çocuk, iki yetişkin ve yapılması gereken tonlarca işin içinde en azından yemek yapma derdimi ortadan kaldırsaydı keşke diye hayıflandım. İşte bu yüzden şimdiki anneler pek çok konuda daha şanslı.
Masalların peşinden koşan biri olarak bu yıl üçüncüsü düzenlenecek olan Mardin Masalcılar Buluşması’nı elbette kaçırmayacağım. İlk düzenlendiği yıldan beri her yıl gittiğim bu muhteşem organizasyona, Mardin Müzesi büyük bir emek veriyor. Ülkenin dört bir yanından gelen masalcılar, akademisyenler, yazarlarla, hem çocuklar hem de büyükler eğleniyor.
Aslında en çok biz büyüklere iyi geliyor masallarla yeniden buluşmak. Masallarla büyüyen bir neslin, masalları bilmeyen çocuklara anlatacağı yeni hikayeler öğreniyoruz. Şimdiki nesli maalesef tablet oyunlara kaptırdık, kaptırıyoruz. Keşke çocuklarımıza onları besleyecek şeyler verebilseydik dememek için kendi kültürümüzün muhteşem mirası bizim onlara verebileceğimiz en güzel hediye olduğunu hatırlatıyor bu buluşma.
2 -7 Ekim 2018 tarihleri arasında Mardin’de 3.sü düzenlenecek “Mardin Masalcılar Buluşması”nda Türkiye’deki Geleneksel masal anlatıcısı ve araştırmacısı bir çok değerli isim Mardin Müzesinde ve okullarda çocuklara ve kentin sosyal alanlarında büyüklere masallar anlatacaklar.
Mardin Müzesinin ev sahipliğinde düzenlenecek ücretsiz etkinliklerde masal çemberleri kurulacak, film gösterimleri, atölyeler, konserler, sergiler, seminerler düzenlenecek ve beş gün boyunca Mardin’de sadece masal konuşulacak.
Müze Müdürlüğü tarafından bu yıl üçüncüsü düzenlenen “Masalcılar Buluşması”nda, müze eğitimi etkinlikleri kapsamında Mardin’in somut olmayan kültürel mirasının korunması ve tanıtılması amacıyla, Türkiye’deki geleneksel masal anlatıcıları Mardin’de buluşacak, atölye çalışmaları gerçekleştirerek kentin sosyal alanları ve tarihi yapılarının yanı sıra kamu kurum ve kuruluşlarında masallar anlatacaklar.
Program kapsamında masallardan mahrum kalan büyükler ve masalsız büyüyen çocuklar masallar etrafında bir araya gelecek. Mardin Müzesi’nde, okullarda, evlerde, damlarda ve kentin sosyal alanlarında çocuklara ve yetişkinlere yönelik iki ayrı programdan oluşan buluşma, beş gün boyunca ücretsiz olarak gerçekleşecek. Masal çemberleri etrafında sadece masalların konuşulacağı büyülü günlere konserler, paneller ve sergiler eşlik edecek. İçlerine en güzel masalların fısıldanacağı eski Mardin evleri, avluları ve damları, kurulacak olan masal çemberlerine sizleri de bekliyor.
Anadolu ve Mezopotamya’nın masalları anlatılırken kayıp masallar da gün yüzüne çıkarılacak. “Sen kulak verirsen açılır masal kapısı. Açıl susam açıl…” diyor bu yıl ki masalcılar.
Yeni nesli yakalamak o kadar zor ki, çoğu bize yabancı pek çok kavramla çocuklarımız sayesinde tanışır olduk. Dahası, onlardan önce öğrenmemiz gereken bir dolu şey var. İnterneti neredeyse bilerek doğuyor bu çocuklar. Tablet bilgisayar kullanmaya bebekken başlıyorlar. İlk zamanlar “Yavrumuz tablet ekranında sayfayı sağa kaydırdı” diye pek bir sevinirken, yaşları 7-8 olmaya başladığında, “Eyvah, bu çocuk şimdi olmadık sitelere girerse biz ne yaparız” endişeleri tavan yapıyor.
Yapılan bi araştırmaya göre Türkiye’de ebeveynlerin %63’ü internette çocuklarına yönelik tehditlerin arttığını düşünüyor ve çocuklarının internette uygunsuz içeriklerle karşılaşmasından korkuyor. Üçte biri ise çocuklarının internette yaptıklarını veya gördüklerini kontrol edemediklerini hissettiğini belirtiyor. Çocukları karşımıza alıp konuşarak internetin olası tehlikelerini anlatmak pek mümkün değil, o zaman ne yapacağız?
20 yılı aşkın bir süredir faaliyet gösteren küresel bir siber güvenlik şirketi olan Kasbersky Lab Orta Doğu, Türkiye ve Afrika Tüketici Bölümü Pazarlama Lideri Peter Aleshkin, “Çocuklar, öğrenmeye açık zihinleri nedeniyle siber dünyada sıkça görülen tehditlere ve travma oluşturabilecek içeriklere karşı hassaslar. Bu yüzden, ebeveynlerin özellikle okulların tatil olduğu dönemde internetteki tehditlere karşı koruma önlemi almayı ihmal etmemeleri gerekiyor. Kaspersky Lab, dünyayı ve en genç internet kullanıcıları da dahil herkesi internetteki tehlikelerden korumayı hedefliyor. İşte Kaspersky Safe Kids tam da bu nedenle geliştirildi.” diyor.
Kaspersky Safe Kids programını bilgisayar ve tabletlere yüklediğiniz vakit, çocuğunuzun internet erişim süresinden, hangi sitelere girmesini istiyorsanız onların dışındaki sitelerin erişimini kapatmak gibi şahane bir güvenlik sistemi kuruyorsunuz. Çocuğunuz internette ne kadar süre kalmış, hangi sitelere girmiş bunların hepsini de görme imkanınız var. Aynı zamanda çocuklar, ne kadar internet süreleri kaldığını görüp, ebeveynlerinden ek süreyi uzakta bile olsa isteyebiliyorlar.
Mesela kızlarımdan biri online satranç turnuvalarına katılıyor. Bazen maç, zannettiğimizden uzun sürebiliyor, böylece ek süreyi ona verebiliyorum ve maç bittiğinde internet erişimini kesebiliyorum.
Kaspersky Safe Kids çocukların gerçek ve sanal dünyadaki güvenliğini takip etmeye yardımcı oluyor. Çocukların internette karşılaşabilecekleri riskli durumlar hakkında ebeveynleri uyaran çözüm, istenmeyen içeriklere erişim gibi çeşitli sorunların yaşanmasını engelliyor ve gerektiğinde ebeveynlere psikolojik tavsiyeler veriyor. Anne babalar çocukları için nelerin güvenli olduğuna karar verip çocuklarının akıllı telefonlarına ve bilgisayarlarına kurdukları Kaspersky Safe Kids çözümünü buna göre ayarlayabiliyor. En detaylı bilgiyi edinmeniz için linki şuraya bırakıyorum, bir inceleyin derim.
En büyük gurur kaynaklarımız, evlatlarımız. Hele bir de girdikleri ortamda tüm takdirleri üzerine topluyorlarsa, koltuklarımız öyle bir kabarıyor ki, değmeyin keyfimize.
Üzerinize afiyet, kızlarım da beni her zaman gururlandırırlar. Gittikleri her ortamda oturmaları, kalkmaları, konuşmaları, kendilerini ifade edişleri, varsa başka bir çocukla iletişimleri, paylaşımcılıkları, neşeleriyle hem dikkatleri üzerlerine çekerler, hem de büyük takdir toplarlar.
Sonra bütün bakışlar bana döner ve “Sen bu çocukları nasıl yetiştirdin? İşin sırrı ne?” diye sorular başlar.
Başından beri bu sayfada 8 seneyi adım adım yazdım. Kızlar mı beni eğitti, ben mi onları eğittim bilemiyorum. Kendime bu soruyu sorduğumda verebileceğim en basit cevap, nasıl çocuklar olmalarını istediysem, onları öyle eğittim. Düzgün konuşan, soru sormaktan çekinmeyen, kendi kendine yetebilen, insanlarla doğru iletişim kuran, paylaşmayı bilen, takdir ve teşekkür etmeyi bilen, hatalıysa özür dilemekten çekinmeyen, yardım etmekten keyif alan, yardım istemekten çekinmeyen birey olsunlar istedim.
Sordukları her soruya cevap verdim, yeri geldi bilmediklerimi internetten hemen bulup onlara anlattım, ben de sayelerinde öğrendim. Otoriteyi elden bırakmadan, dünyanın en rahat annesi oldum. Sofradan yemeği bitince kalkan çocuğuma, tabağını mutfağa görev için değil, normal olduğu için kaldırması gerektiğini öğrettim. Yardım etmek istediklerinde izin verip, yardım istediklerinde el verdim.
İşin sırrı; çocuğunun ileride nasıl bir yetişkin olmasını istiyorsan, ona öyle davranmak. Evhamlıysan, o da evhamlı olacak, dağınıksan o da dağınık olacak, korkaksan o da korkak olacak, bunları da düşünerek, işe bir parça kendini değiştirmekle başlamalısın. Dünya öyle büyük bir hızla değişiyor ki, biz eski moda kalıyoruz. Yeni çağa ayak uydurmaktan öteye geçmemiz gerekiyor. İşte bu yüzden önce kendini eğiterek, eksiklerini farkederek, senden bi gömlek daha üstün yeni nesli büyük bir donanımla eğitmen gerekiyor. İşin sırrı işte bu.
Kızlarıma hamileyken daha önce hiç elime almadığım Sudoku bulmacalarına fena halde kafayı takmıştım. Sanki ben ne kadar bulmaca çözersem, çocuklarımın da büyüdüklerinde o kadar sayılar ve bulmacalarla arası iyi olacak gibi düşünürdüm. Nitekim tam da tahmin ettiğim gibi oldular. Bebekliklerinden itibaren deli gibi kendi yaşlarına uygun yap boz çözmeye başladılar.
Sonra gün geldi, kızlarım da Sudoku’yla tanıştı. Nedir bu Sudoku derken, Türkiye’de Sudoku kitaplarının yayıncısı Okan Arıkan’la yıllar sonra tanışma fırsatı buldum. “Yurtdışında ilk sudoku bulmaca kitabını gördüğümde hemen bu kitabı Türkiye’de yayınlamamız gerektiğini düşündüm. Ben ve bir arkadaşım, o dönemde Türkiye’de henüz çok fazla bilinmeyen Sudoku bulmacasının algoritmasını çözdük ve akabinde kitap olarak hazırladık. Yayınladıktan sonra da iki Sudoku kitabımız çok satanlar listesine girdi. O dönemde “Sudoku Mühendisleri” olarak anılmaya başladık ve yayıncılık hayatımız başlamış oldu” dedi tanıştığımız gün.
Epey bir sohbetin ardından sadece Sudoku değil, 0-4 yaş arası bebek ve çocuklar için şahane aktivite kitapları hazırladığını da öğrendim. Adım Adım Eğitim Setlerinde 1500’ün üzerinde eğlenceli aktivitenin yanı sıra ilgili aya ait gelişim tablosu, aktiviteler için gerekli tüm materyaller, aktivitelerin nasıl uygulanacağına dair yönlendirmeler, öneriler, hikaye kitapları, ebeveynler için referans kitaplar, çocuğun ayına uygun yaratıcılığını ve hayal gücünü geliştiren kısa masallar, çocuklar tarafından seslendirilmiş çocuk şarkıları, Başkent Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü akademisyenlerince hazırlanmış aya özel “Ayın Meyve Keyfi” yazısı, uzman pedagog ve psikologlar tarafından hazırlanmış makaleler de yer alıyor.
“Kitap satışları Türkiye’de potansiyele göre çok düşük. Toplumun büyük bir kesimi maalesef okumuyor. O dönem Amerika’da aylık gönderilen kitapları araştırmıştım. Ayrıca, çocuk kitaplarına olan ilgiyi fark etmiştim. Bir kesim kendi okumasa da çocukları kitap okusun istiyor. Bu sayede çocuk yayınlarını araştırdık. Türkiye’de hem çocuklara kitap sevgisi aşılayacak, hem gelişimlerini destekleyecek, hem de ebeveyn ile beraber yapacakları 0-4 yaşta aktivite setlerin olması için çalıştık” diyordu Okan Arıkan. Ben de, ikizlerin o bebeklik zamanlarında böyle güzel ve donanımlı aktivite kitapları olmadığına hayıflandım.
Kucağınıza yeni aldığınız bebeğinizin, diğer çocuklar gibi olmayacağını söyleseler, onlar gibi yürüyüp, konuşmayacağını fakat gün gelecek size olimpiyatlarda kazandığı bir altın madalya getireceğini de söyleseler ne hissederdiniz? Çok karışık duygular değil mi?
İnsanları ayrıştıran biz yetişkinler miyiz acaba diye düşünmüyor değilim, halbuki çocuklar hiçbir zaman başka bir çocuğu dış görünüşüne göre yargılamaz. Bizim gösterebileceğimiz sabırla birlikte mucize, bir çocuğa inanmakla başlar. Bizi buna inandıran, daha doğrusu hatırlatan ve bu yolda çabalayan çok değerli kurum ve kuruluşları ayakta alkışlamak lazım.
P&G Türkiye ve Migros’un desteğiyle Özel Olimpiyatlar Türkiye tarafından yürütülen ‘Minik Sporcular’ projesi, özel eğitim gereksinimi olan çocuk ve gençleri sporla hayata bağlıyor. Türkiye’nin 13 iline yayılarak 2-7 yaş aralığındaki özel sporcuların zihinsel, bedensel ve sosyal gelişimlerini özel eğitim programıyla destekleyen Minik Sporcular projesininin detaylarını öğrendiğinizde, siz de başarılarından dolayı müthiş gurur duyacaksınız.
Geçen Facebook’ta bir videoya rastladım. “Tüm Sezaryen Annelerine” diyordu başlığında. İzleyince anladım ki bunca sene ve hatta bebeklerimi kucağıma aldığım ilk seneler daha yoğun olmak suretiyle, sezaryen doğum yaptığım için, normal doğuran annelerin o mesafeli, o küçümseyen bakışlarına karşı “Ama ne yapayım, bebeklerim dönmedi” diyerek açıklama yapma mecburiyetinde kalmışım.
Ya tamam, ben de isterdim normal doğum yapabilmeyi ama olmadı işte. O bakışlar yok mu o bakışlar… İçinden “Cık cık cık” dediğini duyduğum, küçümseyen normal doğuran annelerin iç sesleri kendimi biraz kötü hissettiridi.
Video o kadar güzel anlatmış ki, şöyle diyor videoda: “Merhaba sezaryen annesi, gürültüyü dinlemeyin. Sen çok güçlü bir annesin. Büyük bir ameliyat atlattın. Bebeğini kucağında taşırken haftalarca büyük bir acıyla başa çıktın. Ve bunu ispatlayan savaş izini karnında taşıyorsun. Sen bir Rock Yıldızı annesin. Hiç kolay değildi ama buna kesinlikle değerdi. Seni kutluyoruz.”
Çekmeyen bilir derler ya, o ameliyattan sonra çektiğim acıya mı ağlayayım, bebeklerim ağladığında koşamadığıma mı ağlayayım, aman ameliyatlı yerime bacakları değmesin diye emzirirken girdiğim şekillere mi ağlayayım bilemediğim bir dönemdi benim için. Kendimi yetersiz hissetmemin ilk etabı fiziksel kabiliyetimin olmayışıydı. Zaten ilk kez anne olan biri için bebeğine yetememe korkusu olur, bir de buna fiziksel sınırlılığı da ekleyince, bendeki dayanma gücü epey zorlanmıştı. Videoyu izleyince bir kez daha o zaman neler hissettiğimi hatırladım.