Kısa zaman önce doğal olduğunu düşündüğümüz -ki reklamlarında tamamen organik olduğunu söylüyorlardı – ballardan aldık. 2 şişe balı ya da bizim bal sandığımız şeyi kısa sürede tüketmiştik ki, bizim bal sandığımız şeyin aslında mısır şurubu olduğunu öğrendik. Benim çocuklarım bala bayılırlar. Her sabah tereyağlı ballı ekmeklerini yerler. O reklamlara güvenip, çocuklarımıza ne olduğu belli olmayan balı aldığımız için vicdan azabından biz kıvranırken, balı üreten ve satan firmanın vicdanı nerededir diye merak ediyorum.
Hayatımıza yeni girdi bu “Organik” kelimesi. Her şeyin organiğini tercih eder olduk. Yine “Bizim zamanımızda…” diye başlayan bir cümle kurmak zorundayım ama bizim zamanımızda organik diye bir şey yoktu, çünkü her şey organikti. Yazlıklarımızın bahçesinde bile, domatesin düşen çekirdeği fidelenirdi. Yediğimizin eriğin çekirdeğini rastgele atar, ertesi senelerde orada bir erik ağacı bulurduk. Bütün bahçeler bizimdi. Bahçelerdeki ya da yol kenarlarında başı boş duran incir ağaçları, dut ağaçları bizimdi. Geçen sene benim çocuklarımın ilaçlanmadığını bildiğimiz bir ağaçtan kayısı toplamasını izlerken de aynı şeyleri düşünmüştüm. Şimdi her şey ilaçlı, hormonlu, genetiğiyle oynanmış…
Bu yazıyı yazmadan az önce, bugün çocuklara ne pişirsek diye annemle konuşurken “Hadi senin pirinçli tavuk çorbandan yapalım” dedim. Tavuk kelimesini duyunca dönüp, “Organik mi?” diye sordu annem. Hemen her şeyin organiğini arar olduk. Üstelik aldığımız ürünün üstünde eğer “Organik” yazıyorsa, fiyatı neredeyse iki katı oluyor, ne acı. Bilim kurgu filmlerini aratmayan senaryolar geliyor aklıma bazen. Gün gelecek her yer deniz olacak, bir avuç toprak kalmayacak ya da gün gelecek üreyemeyeceğiz gibi çok senaryoya film çekilmişti. Acaba gün gelecek ve biz doğal yiyeceği el altından karaborsalarda mı arayacağız? Umuyorum bu endişem sadece bilim kurgu filmlerine senaryo olmakla kalır.
***
DATÇA’NIN TEMİZ HAVASI VE ZEYTİNYAĞLARI
İzmirliyim. Zeytinyağıyla neredeyse yıkanabilirim. Zeytinden yapılabilecek her şeyi evime sorgusuz sokarım. Çocuklarımı gecenin bir vakti öksürük tuttuğunda, bir kaşık saf zeytinyağı içiririm. O yüzden eve her zaman organik zeytinyağı alırım. Tarım Bakanlığı tarafından yetkilendirilen, denetim ve sertifikasyon kuruluşu tarafından verilmiş, Uluslararası Organik Tarım Sertifikası’na sahip bahçelerde üretilen zeytin ve zeytinyağlarını tercih ederim. Hele şu son bal skandalından sonra buna iyice önem verir oldum. Yeni keşfettiğim bir ürün beni çok heyecanlandırdı. Zeytinyağlı şampuan.
Etrafta bunlardan bol ne var diyebilirsiniz. Bu şampuan paraben içermediği için, kızlarıma da gönül rahatlığıyla kullanabiliyorum. Zaten ürettikleri diğer zeytinyağlı kozmetik ürünlerinde de paraben kullanmıyorlarmış. Hele zeytinyağları… Datça’nın temiz havasıyla, binlerce organik zeytin ağaçlarının içinden çıkıp geldi evimize. İsterseniz, kendiniz de çiftliği ziyaret edebilir ve bu çiftliğin içinde kurulmuş butik otellerinde kalabilirsiniz. Çiftlik evlerini ve internet sitelerini ziyaret etmek için www.olivefarm.com.tr adresine girmeniz yeterli.
06 Nisan 2012, Cuma 05:00
Haberin Devamı