Doç. Dr. Gökçen ErdoğanGeliyoruz Atam

HABERİ PAYLAŞ

Dolmabahçe’deyim. Parkeler ayaklarımın altında gıcırdıyor. Usulca hareket ediyorum. Hereke halılarının desenlerini takip ederek gözlerime dolan yaşların süzülmesine mani olmaya çalışıyorum. Sessiz sedasız bir vedanın eşiğindeyim sanki. Uykunu bölmek istemiyorum. Öksürüyorsun ara ara. İçimde bir sancı yer değiştirip duruyor. Pencereye yanaşıyorum, Boğaz’dan gemiler geçiyor. Kurduğun ve koruduğun her şeye bakıyorum sanki. Son nefesinle bile sahip çıktığın her şeye... Çocukluk arkadaşın Salih geçiyor bulunduğum odanın önünden, göz göze gelmemeye çalışarak selam veriyoruz birbirimize. O, sen gidersen ölmeyi planlıyor seninle. Ben, sen gidersen sonsuza dek seni yaşamayı ve yaşatmayı her yerde. İkimiz de ne yapacağımızı hem çok iyi biliyor hem hiç bilmiyoruz. Çaresiz ve yalnızız. Sana sarılmak istiyorum tüm gücümle. Ve sonra en iyisini buluyorum yapılacakların; bahsini geçirdiğin Türk hekimlerinden olmaya karar veriyorum tüm gücümle.

Haberin Devamı

Geliyoruz Atam

HOŞÇA KAL GÖZÜMÜN NURU

Bizim evde sınıftaki portrenden de büyük bir portren asılıydı ve evi dolaşırdı bir bulut ile. Aklımız nereye kaçsa o da peşinden gelirdi. Kalbimiz nerede tökezlese orada olurdu. Makul düşünmeyi ama hayaller de kurmayı, kararlı olmayı ama dinleyebilmeyi de, okudukça okumayı ama anlamayı da elbet, daha birçok şeyle beraber öğütlerdi tepemizde gezerek. Babamın 10 Kasım’larını anımsarım mesela. Yalnızca bir matemin orta yerinde çocuklara şiirler okutmak, hepi topu 1 dk. süren saygı duruşu ya da şehri uğuldatan bir siren sesi değildi onun için 10 Kasım. Yüzüne gelip çöken hüzün hiç gitmeyecek diye korkuturdu çocuk aklımı. Annemin bir daha gülemeyeceğine inanıp sarsılırdım. Saçlarımı tarar, örer, kar beyaz yakalığımı takar ve siyah önlüğüm içinde sana layık görünüp görünmediğime bakardı sessizlik içinde. Seni özlerdim. Özlemeyi tarif edecek kadar büyümemiştim. Hem de görmediğim birini ilk kez özlemenin şaşkınlığı içindeydim, resimlerin, fotoğrafların sayılmazdı. Evden bir dalgınlık bulutu gibi çıkardık el ele. Yokluğun içimizde, portren bir hayal gibi tepemizde okul yolunu tutardık. Bizi izlediğini bilirdim. Sınıfta ve her yerde. Bizi bırakmadığını bilirdim ama burada da yoktun işte! “O ölmedi, o gitmedi” deseler de kırgınlığım geçmezdi. Yakamda bir rozet olmanın ötesinde anlamlar bulmalıydım sana. Çalışarak, çok okuyarak bir Cumhuriyet kadını olmalıydım. Seninle buluşamayacağımı, sana sarılamayacağımı bilirdim ama vazgeçmezdim hayal etmekten. 10 Kasım’lar içime otururdu.

Haberin Devamı

Geliyoruz Atam

BEN NASIL ANLADIYSAM VE SEVDİYSEM SENİ BİN KATI SEVECEK ÇOCUKLARIM

48 yaşımdayım bugün. İki evlat annesi bir Cumhuriyet hekimiyim. Ben neysem bin katı olacak sana evlatlarım. Ben nasıl anladıysam ve sevdiysem seni, bin katı sevecek çocuklarım. Yasına saplanmayacak, gafil uykulara dalmayacak, yolundan ayrılmayacaklar. Hep burada, başımızın üstünde bir yorgun bulut olduğunu bilecekler. Biz neredeysek seni de orada görecekler. Senden, inkılaplarından ve armağanın olan Cumhuriyet’ten vazgeçmeyecekler. Seni son kez görmek istediğim ve koridorlarında soluksuz gezindiğim İstanbul’dan, evlerimizin ve kalplerimizin baktığı Anıtkabir’e taşındın. Ankara’yı bunca sevmem biraz da senden. Nurlar içinde uyu ve evlatlarını bekle. Milyonlar olduk, geliyoruz. Seni tüm kalbimizle ve sonsuza dek seviyoruz! Mahşere kalan kavuşmamıza dek huzur içinde uyu.

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder