Günlerdir bu konuyu konuşuyoruz.
Konya’da bir parkta Özgür Duran isimli şahsın Ayşe D.’yi dövdüğünü düşünen ya da gören 20 yaşındaki üniversite öğrencisi Kadir Şeker’in, Duran’ı kalbinden bıçaklayarak öldürmesini…
Belki de Kadir'in tek suçu, o an oradan geçmesi. Ya da şöyle de diyebiliriz: Belki de Ayşe D.’nin en büyük şansı, Kadir’in oradan geçmesi. Kadir o an oradan geçmeseydi birinin ölümüne sebep olarak “Katil” damgası yemeyecekti. Kadir o an oradan geçmeseydi belki de Ayşe D. şu an hayatta olmayacaktı.
“Kocam değil mi döver de sever de”ciler var!
Haberi okuduğumda aklımdan geçen ilk cümle şu oldu: Ah be çocuğum ne kadersizmişsin!
Hangimizin aklından geçmedi ki?
Sonraki gün insanlarla konuyu konuşurken de aynen sarf ettiğim cümle şu oldu: Kadın ‘O benim kocam, döver de sever de’ derse hiç şaşırmam.
Rahmetli Kemal Sunal’ın kült filmlerinden biri olan “Kapıcılar Kralı”nı izlemeyen yoktur herhalde. Aklımda kaldığı kadarıyla o sahneyi özetleyeyim size...
Kapıcı Seyit (Kemal Sunal) kapıcı olarak görev yaptığı apartmanın kapıcı dairesinde oturuyor. Apartmanda adam karısını dövüyor. Apartman sakinleri isyan edip yöneticinin bu soruna çözüm bulmasını, olaya el atmasını istiyor. Yönetici Seyit’le birlikte kadının çığlıklarının yükseldiği kapının ziline basıyor.Adam kapıyı açtığında yönetici “Sizden şikayetçiler var” diyor. “Kim şikayet ediyormuş?” sorusu üzerine “Apartman sakinleri” diyor yönetici. Bunun üzerine arkalarına dönüp bakıyorlar ki, hiçbir apartman sakini ortada yok, hepsi sessizce evlerine çekilip kapılarını kapatmışlar. Adam “Neden beni istirahat saatimde rahatsız ediyorsunuz?" diye sorduğunda ise yönetici ıkına sıkıla “Kavga ediyormuşsunuz da” diyor.
Örnek verdiğim durumla benzerlik taşıyan bölüm ise, adamdan dayak yiyen kadının bu diyalog üzerine devreye girip “Kime ne ayol, kocam değil mi? Döver de sever de elaleme ne?” cevabı ile Ayşe D.’nin ifadesinin neredeyse aynı doğrultuda olması.
Bundan sonrası da çok vahimdir ki, “Adam karısını dövüyor” diye asıl yaygarayı basan karşı komşu o anda kapısını açıyor ve “İyi dedin kızım. O kadar söyledim karışmayın diye dinlemediler. Karı-kocanın arasına girilir miymiş” cevabıyla sıyrılıyor aradan. Olan Seyit ve yöneticiye oluyor tabii.
Bir yanda tıp fakültesinde okuma hayali kurarken 1 dakikada “katil” olan Kadir, diğer tarafta oğulları “katil” damgası yiyen anne baba…
“Bir insanın 19 suç kaydı olması o kişinin kötü biri olduğu anlamına gelmez”
İlk ifadesinde Özgür Duran'ın kendisini darbettiğini, yanlarına gelen Kadir Şeker'in de kendisini kurtarmaya çalıştığını söyleyen Ayşe D. ikinci ifadesinde neredeyse asıl mağdurun Özgür Duran olduğunu anlatan cümleler kullandı:
"Olay günü Özgür alkollüydü. Evde kavga ettik. Evden çıkıp, parka gittim. Tek başıma ağlıyordum. Özgür’e ‘Aramızdaki sorunu konuşup, halledelim’ dedim. Özgür yanıma geldi. Bağrışmaya başladık. Özgür kameriyeyi yumrukluyordu. O sıra yanımıza ismini sonradan öğrendiğim Kadir geldi. Muhtemelen bizim kavga ettiğimizi düşündü. Özgür'e 'Neden bayanı rahatsız ediyorsun?’ dedi. Özgür de 'Biz birlikteyiz' diye yanıt verdi. ‘Nikahlı karın mı?’ diye sordu. Ben de ‘Evet ablacım, o benim eşim sen git’ dedim. Kadir'in elinde siyah renkli bıçak vardı. Elindeki bıçakla yanımıza geldi. Karşılıklı bir şeyler söylerken, aralarında boğuşma yaşandı. Boğuşma esnasında Özgür yere düştü. Özgür'den kan geliyordu. Olaydan sonra polis eşliğinde hastaneden darp raporu aldım. Ancak vücudumda herhangi bir darp söz konusu değil. Özgür'ün yüzünde darp izleri vardı. Ortada bıçak çekecek bir durum kesinlikle yoktu. Üniversiteye hazırlanan bir çocuğun üzerinde bıçağın ne işi var? Bir insanı geçmişiyle yargılamamak gerekir. 19 suç kaydı olması, bir insanı kötü yapmaz. Ne yaptıysa uyuşturucu yüzünden yaptı"
3 çocuğunu ardında bırakan Ayşe D. 19 suç kaydı, uyuşturucusu, alkolü olan Özgür Duran!
Şu an için inanmak zorunda olduğumuz fiziksel şiddet olmasa da (!) sözlü şiddet te var, ama Özgür Duran iyi bir insan (!).
Peki kötü olan “Üniversiteye hazırlanan bir çocuğun cebinde bıçağın ne işi var” diye itham ettiğin Kadir mi?
“Tinerci o yaaaa bi' şey olmaz”
Başımdan geçen bir olayı anlatacağım. 2005 -2007 yılları arasında oldu, tam olarak senesini hatırlayamıyorum.
Şu an çalıştığım gazeteme gitmek için hayli kalabalık bir meydandaki minibüs durağında beklerken yaşadım bu olayı. Meydanda hem insan kalabalığı hem araç kalabalığı… Yaz sıcağının beynimize vurduğu saatlerde, kaldırımda onlarca insanla, gideceğim yönden geçecek minibüsün gelmesini bekliyorum; gözümde de güneş gözlüğüm...
Nasıl ifade etsem size! Bir adım arkaya gitsem ya da bir adım sağa-sola gitsem birine çarparım, o kadar kalabalık etrafım. Önümüzden de minibüs hiç eksik olmuyor, biri gidiyor biri geliyor. Biri yolcu alıyor, diğeri yolcu indiriyor. Derken önümde bir karartı, bir gölge belirdi. Bir erkek karşımda öylece duruyor, tek eli omuzumda, boş boş bana bakıyor. Dediğim gibi güneş de o kadar parlak ki, yansımasından seçemedim, “Tanıdık biri” diye düşündüm. Korku yok ama şaşkınlık var. Kim olduğunu çıkarmaya çalışıyorum. Gözlüğümü çıkarır çıkarmaz çığlık attım. Karşımda tahminen 17-18 yaşlarında, pek de kendinde gibi görünmeyen, gözleri bayık bakan, hafif hafif sağa sola yalpalayan biri... Benim çığlığımla yanımdaki kadınların bazıları minibüse atladı, bazıları sağa sola kaçıştı. Benimle 10 dakikadır minibüs bekleyen bazı insanlar da koşarak uzaklaştı. Korkudan arkamı dönemeden geri geri birkaç adım attım, ben adım attıkça çocuk üzerime geldi. Çaresizce çevreme bakındım. Filmdeki komşular gibi çevremdeki insanlar da birden kayboldu. Adımlarımı hızlandırdım. Her gün aynı yerde minibüse bindiğim için, minibüsleri yönlendirmekle görevli “kahya” diye tabir edilen abinin yanında aldım soluğu. Zannettim ki o bana yardımcı olur. Korkudan sık sık nefes alarak “Şu çocuğu gönderir misiniz buradan lütfen” dedim heyecanla. Ne dese beğenirsiniz? Cevap beynime mıh gibi kazındı telaffuzuyla birlikte: Heeee o mu? Tinerci o yaaaaaaa bişey yapmaz!
İhtimaller ve senaryolar!
15 dakikalık mesafede neredeyse her gün bir başka olay yaşardım. Mıknatıs gibiyim, bütün olayları çekiyorum resmen. O an orada bir şey olmadı çok şükür. Ama deriz ya bazı olaylar karşısında “İnsanlık ölmüş” diye. O kadar kalabalıkta yalnız olduğumu hissetmek ve yaşadığım o çaresizlik “İnsanlık denen bir şey yokmuş” dedirtti. O çocuk bana orada şiddet uygulayabilirdi, cebinde bıçağı olsaydı bıçaklayabilirdi ya da silahı olsaydı çekip vurabilirdi. Çünkü o an çevremdekilerin hiçbiri, bir “Kadir” olamadı. Çok şanslısın Ayşe D. senin yanından o anda bir “Kadir Şeker” geçti.
“Ne senaryo yazdın ama” diyorsunuz belki de ama maalesef ki bu saydıklarım ihtimaller dahilinde. Uzun süre biber gazı ve minik bir tırnak çakısı taşıdım üzerimde çünkü bu olay öncesinde de işime doğru yürürken karşımdan gelen kardeşim yaşında 4-5 çocuğun hem sözlü tacizine uğramış hem de yüzümün tam ortasına yumruk yemiştim. Böyle insanlar canları sıkılınca ilk gördükleri kişiye vurup deşarj mı oluyorlar acaba?
Çantasında biber gazı ve minik bir çakı taşıyan bir gazeteci!..
Gidin evinizde tartışın!
Evet! Tartışıyorsanız gidin evinizde tartışın. Dayak yiyip “O benim kocam döver de sever de” diyecekseniz gidin evinizde yiyin dayağınızı. Ağlayacaksanız da gidin evinizde ağlayın bir zahmet.
Hani olur ya siz orada tartışırken, Kadir gibi hayallerinin peşinden giden bir insanın yolu Ayşe D. gibi insanlarla kesişirse, yine Ayşe D. gibi birini kurtarmak amacıyla yardımına koşar ve kendini savunurken katil olursa yine çok üzülürüz biz.
Ve Ayşe D. bundan sonra şiddet gören bir kadını savunmaktan/korumaktan senin sayende korkacak insanlar, uzaktan izleyecekler. Bizler de yine diyeceğiz ki “İnsanlık ölmüş!”
Son durum!
Soruşturma kapsamında, Kadir Şeker'in olayda kullandığı bıçak, 6136 Sayılı "Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun" kapsamında inceleme altına alınırken, Özgür Duran'ın otopsisinde bıçağın nasıl saplandığının belirlenmesi bekleniyor.