Sonunda Ayasofya, cami olarak ibadete açılıyor. Kuşkusuz bu karar içeride ve dışarıda çok çeşitli tepkiler alacak ve herkes düşüncesini belirtecek.
Sn. Cumhurbaşkanı Ayasofya Camii’nin ibadete açılmasına ilişkin Millete Sesleniş konuşmasında “Uluslararası alanda bu konuda ortaya konulan her türlü görüşü elbette anlayışla karşılarız. Ancak Ayasofya’nın hangi amaçla kullanılacağı konusu, Türkiye’nin egemenlik haklarıyla ilgilidir. Yeni bir düzenlemeyle Ayasofya’nın ibadete açılıyor olması, ülkemizin egemenlik hakkı kullanımından ibarettir” şeklinde bir açıklamada bulundu.
Egemenlik hakkı, anayasal olarak “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” ifadesiyle tanımını bulur.
Biz eskiden egemenlik yerine “hâkimiyet” derdik. Hâkimiyet, hüküm ile aynı köktendir ve “menetmek, düzeltmek, karar vermek” anlamları taşır. Burada “engel olmak, menetmek” aslında hâkimiyetin sahibi dışında kalanlara engel ve üstün olma durumunu belirtir ve bu çerçevede hüküm verme, kanun ve nizam belirlemede tek yetkili olma durumudur da.
"Ayasofya'yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum"
Bu bağlamda düşündüğümüzde millete ait olan egemenlik hakkının tek kullanıcısı millet adına onun belirlediği anayasal kurumlardır. Dışarıdan gelen her söz aslında egemenlik hakkının kullanımına bir saldırıdır.
Dışarıya baktığımızda Ayasofya'nın farklı milletler ya da mezhepler için önemli bir sembol olduğu aşikâr.
Ortodokslar için Ayasofya artık tarihe karışmış Doğu Roma İmparatorluğu’nun en büyük kilisesi olmakla birlikte, İstanbul’u da içine alan bir hayalin sembolü. Bu bağlamda Yunanlılar başta olmak üzere Ayasofya üzerinde hak iddia etmektedirler. Bu hak iddia etme aslında kökeninde Megali İdea adını verilen ve eskiden Doğu Roma İmparatorluğu’na ait olan tüm topraklarda, İstanbul başkent olmak üzere, büyük bir Helen İmparatorluğu'nu kurmayı amaçlayan bir idealin ifadesidir.
Katolikler için ise Ayasofya başka bir sembol anlamı taşır. Ayasofya Hristiyanlığın eski ve büyük kiliselerinden biri olması dışında, 1204-1261 yılları arasında İstanbul’da kurulan Latin Krallığı döneminde katedral olarak kullanılmıştır. O dönemde burada Papalık temsilcisinin bulunması ve Ayasofya katedrale çevrildiğinde bu temsilcinin onayı olması önemlidir; böylece Ayasofya o dönemde Papalık tarafından Katolik katedrali yapılan bir kilisedir. Bu bağlamda Papa’nın "Aklım İstanbul'da; Ayasofya'yı düşünüyorum ve çok acı çekiyorum" şeklindeki açıklaması da dini açıdan anlamlıdır.
Türkiye Cumhuriyeti egemenlik hakkını kullandı
Ruslar için ise İstanbul her zaman önemli bir ideal oldu. Rusların Nestor Aleksander’e mal edilen en eski kehanetlerinde bile İstanbul’un bir gün Rusların olacağı var. Moskova Patrikliği ile bölgede büyük bir güç olmayı hedefleyen Rusya için de Ayasofya’nın bir amaç olması doğal.
Tabii Avrupa ülkelerinin ve ABD’nin de Hristiyanlık bağlamında açıklamalar yapması siyaseten kaçınılmaz.
Görüldüğü gibi dışarıdan gelen tepkilerin büyük bölümü, tarihe mal olmuş olayların etkisinde siyasi tepkiler.
Üzerinde önemle durulması gereken bir konu Ayasofya’nın dini bir grubun elinden alınıp başka bir dine tahsis edilmesi değil, 86 sene öncesine kadar cami olan bir yapının müze olmaktan çıkıp yeniden cami olması ve bir grubun ibadet haklarına saldırı ya da saygısızlık söz konusu değil. O yüzden “misilleme” peşinde koşan ülkelerin ve bunu da ülkemizde savunan bazı Türk kimlikli kişilerin ileri sürdükleri argümanlar geçersizdir.
Bu durum tamamen Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik hakkını kullanması ile alakalıdır. 1930’ların siyasi koşullarında genç bir cumhuriyetin aldığı kararın günümüz siyasi koşulları ve daha olgun bir cumhuriyetin iradesi ile yenilenmesidir.
Bu durumu tam olarak anladıktan sonra duruşumuzu belirlemek ve güçlendirmek daha da kolay olacaktır.