Astroloji danışmalarımla ne zaman bir seansa başlasam; bir savunma mekanizması içinde olduklarını görüyorum. Hepsinin ortak sorunu ‘Ben haklıyım' Çağımızın vebası gibi bir şey bu duygu. Seni dinlemeye hazır olsalar bile, ilk fırsatta kendilerini anlatmaya başlıyorlar. Yüzleşemedikleri ve itiraf edemedikleri duygularının yansımasını senden beklerken sürekli haklı çıkmaya çalıştıkları bir kaosun içindeler. Neyi duymak istediklerini uzun uzun düşünürüm. Kimse korkularına zayıf düşmek, kaybetmek istemiyor. Yaşam güçlüleri seviyor galiba. Adlandıramadıkları düşüncelerin gerisinde yatan bu ezilmişlik duygusu yüzünden en yakınlarını kırıp öfkelerini onlardan çıkarıyorlar.
Esra’nın kader arkadaşı diye nitelendirebileceğim yıllarca birlikte yol aldıkları Murat’la bitmeyen sorunlarını anlatırken aralarında verdiği savaşın altında yine ‘Ben haklıyım’ vardı.
Gülnur dünya tatlısı bir kızdı. Kocası Erhan ona keza. Fakat kayınvalide olgusunun altında ezilen bir evliliğin suçlusunu aramaya kalksak her halde psikologlar bile altından kalkamazdı. Herkes kendi sesinin duyulmasını isterken hangi duygunun baskısı altındalar acaba? Her iki tarafın sonucu belliydi. ’Ben haklıyım’
Tamer yıllarca şirketin en çalışkan, en çok iş yapan elamanı olarak, hakkı olan terfi alamadığı için neredeyse kinlenme derecesinde bir öfke seli içindeydi. Peki o çok kızdığı genel müdürünün suçu var mıydı? Şirket içi hiyerarşinin ne durumda olduğunu, kim tam tahmin edebilirdi ki?.. Altında yine aynı cümle ‘Ben haklıyım'
Yüzyıllardır aile ve yuva içinde yaşanan çekişmelerin kaosunda kişilerin kıyıda köşe kalmış beklentilerinin büyüyüp dağ gibi olmasına neden, fark edilmemiş olmanın kanayan yarası var eminim. Daha sonra kabuk tutması ve dökülmesi bile, izlerinin yok olmasına neden olmuyor. Hep içsel bir gizlilik içinde ‘Ben haklıyım’ vardır.
Dünyayı tanımaya ve varlığını sürdürmeye gelmiş varlıklar olarak yaşam mücadelemizi tabii ki yapacağız. En büyük kusurumuz kendimizle yüzleşmeyi beceremiyoruz. Birileri bize hatırlattığı zaman da hemen pençelerimizi çıkartıyoruz. Kendimize toz kondurmak istemiyoruz. Başkalarını eleştirirken aslan , bizi eleştirenlere tırmık atıyoruz. Kendi özelliklerimizi tanımıyoruz. Bize bunu hatırlatanlara öfke duyuyoruz. Aslında herkes birbirinin aynası ve temelde hepimiz aynıyız.
Yaşanmışlık tecrübelerimiz farklı olduğu için çarpışıyoruz.
Günümüzün en büyük hastalığı. İçsel kaygıların yarattığı kırgınlıklarını bir başkasına yüklemek. Sosyal ve aile içinde yaşanan olayların temeli çocukluk yıllarımıza dayanırken, herkes kendi yaşanmışlıklarından yola çıkarak, kendi katmanlarında saklı düşüncelerinin verdiği baskıya bedeni ve ruhu dayanamıyor. Kişi önemli olduğunu bilmesi kadar ona mutluluk veren bir duygu yok. Bu tatmin edilmediği zamanda, çevresinden onay alma çabaları içinde oluyor.
İşte ‘’BEN ‘lik savaşları burada başlıyor. Bazen, fazla başarıda insanı olumsuz yapıyor. İçindeki egoyu besliyor. Ben her şeyi mükemmel yaparım duygusu geleceğin yıkımı oluyor. Çünkü hiç kimse mükemmel değil. Her başarı bir başarısızlığın temel taşıdır. İnsan aşağı düşerken tırmanmaya çalışır. Çabalamak zor olduğu için kazanımlarının keyfini sürmek yerine her konuda ‘’Ben haklıyım’ demek yanlış olmuyor mu?…Mutlu haftalar.
Akıllılar bir gün, deliler bir asır sonra haklı çıkar. (Tahir Musa Ceylan)