Geçtiğimiz günlerde, çok önemli bir dayanışma örneği sosyal medyada ilgi gördü. İzmir’deki sel felaketinde dükkânını sel basan bir sahaf için kampanya başlatıldı ve okuyucuların katkısı ile dükkân yenilendi. Bu sayede, eski giden kitaplar geri gelemeyecekti ama bir sahaf yeniden okuyucularını kitaplarla buluşturacaktı.
Sahaflık bazen üzerine düşünmesek de bizim kültürümüze yer etmiş önemli bir meslektir.
Sahaf sözcüğü bize Arapçadan gelmiştir ve “kâğıt ya da kitap satan tüccar” anlamındadır. Sahafın kökeni içinde bize sahife sahife ulaşan o kitapların kokusu vardır.
Osmanlı tarihi içinde sahafların yeri her zaman önemli olmuş, âlimlerin ilgi odağı olan sahaflar büyük saygı görmüşlerdir.
En eski dönemlere baktığımızda, daha Orhan Bey zamanında Bursa’da camilerin çevresinde ve avlusunda ilk sahafları görürüz.
Bursa sahafları aslında o kadar meşhurdur ki hiç umulmadık bir yerde karşımıza çıkar; hatta önceleri sahaflık yapan ünlü simyacı Nicolas Flamel bile Bursa’da görülmüştür.
Sahaflar imparatorluğun yeni başkenti Edirne’de de bulunduktan sonra sonunda İstanbul’a gelmişlerdir. Yeni başkentin ilk dönemlerinde bazı sokaklarda ve cami avlularında sahafların varlığı bilinmektedir.
Devrin namlı sahafları daha sonra Kapalıçarşı’da yerleşmişlerdir. Önceleri dağınık bulunan sahaflar sonunda çarşıda bir sokağa yerleştiklerinde burası “Sahaflar Sokağı” diye adlandırılmıştır. Bugüne adı gelmeyen Sahaflar Sokağı, İç Bedesten’in önünde Şark Kahvehanesi’nin karşısında halen Halıcılar Sokağı’nın olduğu yerde bulunmaktaymış ve devrin meraklıları buraya ziyareti ihmal etmezmiş.
Hayal etmek zevkli olmalı… Din kitaplarının yanında tıp, tarih, astronomi kitapları duruyor... Hatta dükkânın gizli bir gözünde büyü kitapları bile olduğunu var sayabiliriz; sahaf, gözü tuttuğuna ürkek bir ifade ile bu kitaplardan birini acele ile vermekte ve eline tutuşturulan keseyi alarak rahatlamakta. Müşteri ise belindeki kuşağa sakladığı kitap ile hızlıca uzaklaşıyor ve dışarıda çiseleyen yağmura aldırmadan sokaklarda kayboluyor.
Kapalıçarşı’nın gizemli müşterileri orayı ziyaret ededursun, sahaflar da yavaş yavaş kendilerine başka bir yer bulmuş ve Hakkâklar Çarşısı’na doğru göç etmeye başlamışlardır. Adından da anlaşılacağı gibi, mühür ve oyma sanatının en güzel eserlerinin veren zanaatkârların toplandığı bu çarşı zamanla sahaflarla dolmuş ve özellikle de 1894 depreminde Kapalıçarşı’da dükkânları zarar gören sahafları ağırlamıştır. Artık sahafların müşterileri ile dolan bu çarşı bu kez mühürcülerin ve hakkâkların göç etmesiyle “Sahaflar Çarşısı” adını almıştır.
Bir büyük yangına ve ekonomik zorluklara rağmen günümüze kadar gelen Sahaflar Çarşısı artık bulamadığınız kitapları edinebileceğiniz bir yer olmaktan uzak, birkaç sahafın varlığına rağmen daha çok piyasa kitaplarının ve ders kitaplarının bulunduğu bir yer olarak varlığını sürdürmekte.
Biz zamanlar gizemli bir mekân gibi gittiğimiz bu çarşı artık içinden hızla geçilen bir yer haline gelirken, bu işlevi alan Aslıhan Pasajı ve Akmar Pasajı, meraklı okurları kendine çekmekte.
Eski zamanların sahafları azalsa da bazı sahaflarla sohbetin de tadına hâlâ doyulmuyor; kitap kokusunu arayanlar İstanbul’un bu çeşitli yerlerine yayılmış sahaf dükkânlarında çay içerek eski günleri yâd ediyorlar.
Her ticaret tarzında olduğu gibi, kitap kokusundan uzak sanal ortama geçen sahaflık da artık şekil değiştirmekte; kitabı sanal pazarda bir meta olarak gören bazı sahaflar, okur ile yüz yüze gelmemenin verdiği rahatlık ile ölçüsüz fiyatlandırma politikası yüzünden kitap ile okur arasında bir set çekse de, bu mesleğin yaşaması için bu ortam büyük bir hizmet sunmakta…
Eski ve değerli bir kitapla buluşmanın verdiği hazzı yaşamak isteyenlerin sahaflık mesleğini yaşatmaları gerekiyor yoksa kaybolan bir meslek değil, yitip giden kitaplarla birlikte koskoca bir kültür olacak…