Distopya senaryolarına benzeyen bir yılın ardından yine bir yılbaşı geldi çattı…
Geçen hafta yeni yıl kavramı üzerine yazmıştım bu hafta da bizim kültürümüze yılbaşı nasıl geldi ona bakalım.
Dünya üzerindeki bütün toplumlarda olduğu gibi yılbaşı kavramı Türk kültürüne de yabancı değil.
Eski Türk toplumları baharın gelişini mutlaka yeni bir yıl olarak kutlardı. Araştırmalar, Türk kavimlerinde yılbaşının bahar ekinoksu olan 21 Mart veya civarına denk geldiğini gösterir. Kutadgu Bilig, ilkbaharın başlangıcını Koç burcunun başlangıcıyla birleştirir ve “kozı yazkı yulduz basa ud kelir.” yani “Hamel (Koç) bahar yıldızıdır, sonra Sevr (Boğa) gelir” der.
Divan-ı Lugat’it Türk’te de Oniki Hayvanlı Türk Takvimi’nin başlangıcının, yani yılbaşının 21 Mart olduğu ve “Yılbaşı Nevrûz ile başlar” ifadesi yer alır.
Ancak Nevrûz bir yılbaşı kutlaması olmaktan örte bir bahar bayramı. Aynı şekilde Hıdırellez ile birlikte Türk takviminin “Yaz Faslı” başlar. Bu fasıl 8 Kasım’da yerinin kasım günlerine, yani “Kış Faslı”na bırakarak yılın ikinci yarısını başlatır.
Türklerde bahar ekinoksu kadar önemli olan bir takvim günü de 21 Aralık’a denk gelen kış gündönümü. Bu tarih de günlerin uzaması ve Güneş’in geri gelmesi olarak bazı Türk toplumlarında kutlanmış, yeni yıl bayramı olarak da önem kazanmış. Bu gün Nardugan adı ile Nar’ın yani Güneş’in galip olduğu gün olarak kutlanmış, törenler yapılmış.
Nardugan bayramıyla ilgili çok önemli bir figür de Ayaz Ata. Ayaz Ata, kış soğuklarının karşısında olan ve bir tür “Hızır” sembolizmini barındıran, aynı zamanda da kötü koşullarda insanlara yardım eden bir karakter.
Nardugan ve Ayaz Ata karakteri bütün Türk toplumuna yayıldı ama bir Nevrûz bayramı ya da bir Hızır karakteri kadar önemli olamadı. Bu bağlamda Nardugan’ı bütün Türk toplumuna mal etmek ve çok büyük kitlelerce yüzyıllar boyunca kutlandığını söylemek doğru olmaz. Aynı şekilde Batı’nın Noel ve yılbaşı adetlerini Türklerden aldığını söylemek de bilime aykırı; ancak Kuzey Yarım Küre halklarının ortak kültür birikimi olduğu söylenebilir.
Aslında bakılırsa Türk toplulukları mevsimsel bayramlar açısından zengin. Örneğin sonbaharın gelişi de Türkler tarafından kutlanmış ve çeşitli törenlere sahne olmuştu, günümüzde de bu törenlerin izleri var. Sonbahar geldiğinde, ekinoks zamanı Ülgen Han’ın oğullarından Baktı Han adına törenler icra edilerek kutlanan bu bayramın adı ise Paktıgan idi.
Eski Türk toplumlarının bir ilginç bayramı da Paynagan Bayramı idi. Kış gündönümünde kutlanan bu bayramın ana teması Güneş’in ölüp yeniden dirilmesiydi. 21-22 Aralık’ta Güneş’in yeniden dirilmesi kutlanır, bu bayramın koruyucu varlığı olduğuna inanılan Payana/Payna’ya kurban kesilirdi. Bu bayram aynı zamanda Ana Tanrıça adına kutlanan bir bayramdı ve bereket kültleri ile de alakası vardı. Bu bereket tarımla ilgili bereketi temsil ettiği gibi, soyun büyümesi ve çoğalması anlamına da gelirdi. Bu bayram sırasında çam ağaçlarının süslendiğini söyleyen araştırmacılar da var.
Aslında bakılırsa ağaç süsleme geleneği, Türk paganizminin çok önemli bir öğesi olan ağaç kültleri bağlamında Türklerde her zaman olan bir adetti. Bu adet, diğer pagan adetleri unutulsa da Osmanlı dönemi dâhil uzun zaman kendisini gösterdi.
Türklerin İslam’ı kabulü ile bu adetlerin çoğu halk adetleri olarak her zaman yaşadı.
Osmanlı toplumunda ise Nevruz yaşamasına rağmen kış gündönümüne ait yeni yıl adetleri tamamen kalktı onun yerinde Hicri yılbaşı kutlamaları toplumda yerini aldı. Hicri yılbaşı kutlamaları çok şaşalı olmasa da resmi olarak kutlandı ve padişahın Muharrem aynın birinde verilen ve “Muharremiye” ismindeki bahşişlerle önem kazandı.
Bugün anladığımız anlamda ise yılbaşı kutlamaları Osmanlı’nın geç döneminde, Batı’nın bir âdeti olan Noel bayramlarının Osmanlı toplumu içine girmesi ile başladı, yeni takvimin kabulü ile 1 Ocak olarak yerleşti.
Osmanlı’da bildiğimiz ilk yılbaşı kutlaması İngiliz elçiliğinin 1829'da düzenlediği bir balo ve Osmanlı devlet ileri gelenleri de bu baloya davet edildiler. 1856'da ise Fransız elçiliğinin düzenlediği baloya ise Sultan Abdülmecid katıldı ve böylece yılbaşı en üst düzeyde kutlandı.
İstanbul’un işgal yılları ise, İstanbul’un belli bir kesiminin yabancı subaylar ile “kaynaştığı” yıllardı ve işgal güçleri İstanbul’da yılbaşı kutlarken bu Türk aileler de bu kutlamalara katıldı ve bu adeti daha sonra da uyguladılar.
Cumhuriyet’in ilanından sonra ise ilk olarak yılbaşı 1926 yılını 1927’ye bağlayan gece eğlencelerle kutlandı, 1931 yılından sonra da “Tayyare Piyangosu” âdeti doğdu.
Yılbaşı bugün de toplumuzda yeni bir başlangıç olarak, eski takvimin de bir adeti olarak kutlanıyor.