Bunu ben söylemiyorum. Uzun süredir hayatını Bodrum’da sürdüren sevgili Merve İldeniz söylüyor. Dikkatimizi Anadolu’ya çevirmemiz gerektiğini ifade ediyor. Sosyal medya hesabında beni etkileyen şu cümleleri kuruyor:
“Şehirden daraldınız.
Evden daraldınız.
Bodrumda filan gözü olanlar için yazıyorum.
Artık çok geç.
Gerçekten.
Burada hiçbir şey alınamaz hale geldi
Çok uçtular, adeta delirdiler.
Ama Güzel Anadolu halâ uygun...
Arsa alın.
Çok büyük olması gerekmiyor. İki dönüm fazla fazla yeter.
Bana 20 sene önce delirdi diyenlerin hepsi ya buraya geldi ya da gelmeye çalışıyor.
Bu deliyi dinleyin ve başta göller bölgesi, Isparta olmak üzere içerilere bakın. Tercihen az yüksekçe, suyu olan arsalara gidin.
Bugün olsa ben öyle yapardım.”
Merve’nin bu cümlelerini tekrar tekrar okudum. İçindeki öngörüyü sezmek zor değil. Hele bundan seneler önce, sadece bohem kişilerin yaşamayı seçtiği düşünülen (“düşünülen”in altını çiziyorum) Bodrum’a yerleşip de hedefini tam isabet tutturan biri tarafından söylendiği için de bu sözlere dikkat etmeliyiz bence.
İçinde bulunduğumuz dönem, fiziksel mekanlarımızı yeniden tasarlama, özümüze daha uygun bir hayat biçimini benimse ve birçoğumuz içinse, coğrafi olarak yer değiştirme anlamına geldi. Merve’nin, öngörü dolu, çokça da sezgisel cümlelerini okuduğumda, içimde sorular birikti ve kendisine yönelttim. Sohbetimiz şöyle gelişti:
Bodrum’a yerleşmen konusunda çok fazla yazıldı çizildi. Şaşaalı ve herkesin önünde olan bir hayatı elinin tersiyle itip, bambaşka ve bana göre gerçek pırıltısı olan bir düzene geçtin. Anlamayanlar bunu “münzevilik” olarak yorumladı, anlayanlarsa “bilgelik”… Sence Bodrum’a taşınmanla ilgili insanlar neden dışlayıcı ve yargılayıcı yorumlar yaptı/yapıyorlar?
Benimki çok önceden tasarlanmış ve bu amaçla tasarruf yapılan bir projeydi. Şehrin göbeğinde bir apartman dairesine hapis büyümüş bir çocuğun yaşam hayaliydi. Gidip gördüğü güzel yerlerden etkilenen bir kızın zevkinin yaşam tercihiydi. Ama zamanlaması artık İstanbul ya da herhangi bir büyük şehirde düpedüz mutsuz olup âdeta hastalanan biri haline gelişimin tek ilacı olmasıdır. Yazanlar haliyle basın mensuplarıydı ve sanki haber değerini arttırma gayreti vardı. “Normal yaşıyor işte” haberi sanki kesmiyor gibi bir şey belki de... Evet, çoğunluğun beklentilerine ters köşe bir seçim olsa da altı çizildiği kadar bir münzevilik asla söz konusu değildi. Bu işlem gerçekleşirken hamileydim… Ne kadar münzevi olunabilirdi ki? Bugün şartlar, o gün yaptığım tercihi normalleştiriyor, o zaman için biraz tuhaf görülmüştü. Bugün belki mecburiyetten, o gün ise tamamen seçimdi. Röportaja gelen elime çapa tutuşturup foto çekmeyi seviyordu. İki dönüm arsaya çiftlik yazılıyor, bana da münzevi deniyordu.
Pandemi döneminde Bodrum’a yerleşen, Bodrum’daki yazlık evlerini kışın da kullanmaya karar veren birçok aile var. Senin değiminle “şehirden daralanlar” soluğu Bodrum’da aldı. Bu yarı gönüllü, yarı zoraki göç Bodrum’un “ayarını” da bozdu gibi. Sence pandemiden beri Bodrum’un başına neler geldi ve neden “artık çok geç” diyorsun?
Pandemi sadece Bodrum değil, tüm dünyanın ayarlarıyla oynadı. Bize normal gelen tüm anomalilerimizi gözümüze soktu. Artık kışımız şenlendi diyebilirim. Halâ trafiğimiz insanî olsa da arttı, yürüyüş yapan, koşan, köpeğini gezdiren insan sayısı kışları hiç rastlamadığım kadar fazla, fakat pazarlar sanki daha boş, AVM'ler boş... Kışın canlanan kurslar yok, sinema tiyatro yok ama trecking arttı. Bazı işyerleri çok kötü etkilendi, mekânlarını boşalttılar, dükkân kiraları düşmeye başlarken ev kiraları artmaya ve giderek aşırı olmaya başladı. Belediye çok yıpratıcı bir iş yoğunluğu ile karşı karşıya, umarım kaynakları yeter. Yalnız gelen insan portresi yere çöp atan değil, onlar yazın çoğalıyor, tersine yerdeki çöpü toplayan, sokaktaki hayvanları zehirleyen değil de tersine besleyen bir kitle...Aslında burada yazılamayacak denli çok şey oldu, oluyor. Benim dediğim “çok geç”, buradan bir arsa alıp, evini yapmayı düşünenlerin meselesidir. Maliyetler zaten hayatın her yönünde artan bir grafik izlerken burada haddini epey aşmakta...
Bodrum’la ilgili bir yandan herkes çıldırmış gibi dururken, diğer yandan da hissedilir bir kişisel ve kolektif bilinç yükseliyor. Doğayla daha uyumlu bir yaşantı özlemi, buna dair adımlar, insanların artık kendi gerçeklerine yaklaştıran bir çevre edinme ihtiyacı, kabilemizi oluşturma gereksinimi… Delilik ve bilgelik, sence bu dönemi tanımlayabilir mi?
O kadar güzel ifade ettin ki söyleyecek söz yok üzerine bence… Delilik ve bilgelik… Dünyanın şartları, 20 yıl önce delilik kabul edileni, bugün bilgelik yerine koyacak denli değişti. Bu zamanın akışının getirdiği bir şey ve direnenler kaldıkları yerlerde daha da zorlanmaya başlayabilir. Aslında son derece insanî bir yaşamı istemiyor değiller gelmeyenler, gelemeyenler… Neden olmuyor sorusu daha önemli… İşte o da şirklerimizi belirliyor. Artık online okul, online iş ortamları arttı üstelik... Neden halâ yarın öbür gün deprem gerçeğiyle çok ciddi sınanacak bir yerde olduğunuzu ve neden basiret bağlanması yaşadığınızı sorgulamalısınız. Temiz hava, temiz su, temiz deniz, yeşil doğa dururken neden yıpratıcı iş ortamlarını, AVM’leri, şehrin karanlık sokaklarını tercih ediyorsunuz? Bence “Merve neden gitti?” değil de “Siz neden kalıyorsunuz?”… Devir öyle bir devir ki tüm bahaneleri elden alıveriyor. Çocuğunuz online eğitim görmekteyse neden orada? Buradakiler bahçelerde koşturuyor ders bitince. Benim yazdığım yazıda esas maksat Bodrum artık pahalı ve bu sizi yine durdurmasın, bahaneniz olmasın. Koskoca bir ülkeden bahsediyoruz ve her köşesi aslında cennet. Halâ kalmak gitgide daha çok delilik olarak yakında tanımlanmaya başlanabilir.
Metropollerde kalmama gibi bir olasılıkları olup da, doğayla daha iç içe olacakları, kısıtlılık şartları daha katlanılabilir olan bir yerde yaşamamayı seçenleri anlamak zor, evet… Geriye dönersek Merve, bana kalırsa 20 yıl önce müthiş bir öngörün olmuş. İnsanlar bugün Bodrum’da ufacık bir daire alabilmek, kiralayabilmek için oluk oluk para akıtırken, sen kimseler buralarda yokken “İşte burası!” diyebilme cesaretini gösterdin. Sadece cesaret değil, romantik bir fikir olarak kalmadı ve Bodrum’a yerleştin, kızını burada büyütüyorsun, sevdiklerinle ve köpeklerinle… Seninle yolda her karşılaştığımızda yüzünde kocaman samimi bir gülümseme oluyor. Mutlu bir kadının gülümsemesi… Şimdi bambaşka bir öngörün var. Kimseler bunu telaffuz etmezken, senden “Anadolu, Anadolu” duyuyoruz. Neden?
Çok basit! Şu anda şartlar 20 yıl önceki gibi değil. Yirmi yıl önce gayet güzel bir yerde, meselâ Bitez bağ bahçe arasında 2 dönüm bir arsa bulup, alıp kendi taş evini kendin yapabilirken bugün bu adetâ imkansızlaştı. Yer kalmadı, olanlar çok pahalılaştı. İnşaat maliyetleri de aynı değil, burada ülkenin diğer yerlerine göre sanki daha pahalı… Aslında her şey neredeyse artık şehir fiyatına...
Peki neden “Anadolu”? Aslında sen bir de nokta atış yapıyorsun. Sadece “Anadolu” demekle kalmıyorsun, yer gösteriyorsun: göller bölgesi, Isparta ve çevresi, buralardan arsa edinin, diyorsun. Sana bu nokta atışı yaptıran nedir? Neden insanlar Bodrum’da değil de, Isparta’da yaşamayı seçsinler?
O benim cahilliğimden! Bahsettiğim bölgeyi çok gezdim, biliyorum ve beğeniyorum. İyi bilmediğim bir yeri öneremem de haliyle. Tüm ülkeyi gezdim diyemem ama gördüğüm yerler hep harikaydı, şehirler hariç. Aslında Artvin ve Kars da çok güzel… Ama Bodrum’a gelmeyi delilik kabul edenlere nasıl görünür bilmiyorum doğrusu. Sahil şeridi aşağı yukarı Bodrum gibi diye düşünüyorum. Çoktan gelen geldi, doldurdu. Henüz hiç biri fiyatta Bodrum ile yarışamaz ama Anadolu’nun daha iç bölgelerine oranla hepsi daha pahalı. Arsa dönüm fiyatlarından bahsediyorum, ev metrekare fiyatlarından bahsediyorum... Yine de elbette şehirden iyiler…. Siz yeni bir rezidansın bilmem kaçıncı katına verdiğiniz parayla aslında arsa olarak belki de kibrit kutusu kadar yere sahipsiniz. Beş yüz metrekare arsa üzerinde 50 kat. Beş yüz daire filansa, sizin arsa payınız ne? Aynı paraya bölgesine göre değişmekle birlikte dönümlerce toprak alınabilirken?
Sence içinde bulunduğumuz kolektif algı, toplumsal yönelimler, Anadolu’ya doğru bir göçü destekliyor mu?
Onu bilemem de yaşam denen şey, tüm bunları gittikçe daha da destekleyecek, kalanı ise zorlayacak gibi görünüyor. Dileyen erken görüp fark eder, dileyen daha geç...
İnsanların Anadolu’da, suya yakın arsalara yönelmeleri gerektiğini söylediğinde, beklenen kuraklık mı sana bunları söyletiyor?
Elbette, su çok önemli… Dönüm dönüm arsanız olsa neye yarar su yoksa? Ayrıca “şehirden gidiyorum”cuları uyarmak istedim. İçinde kuyusu, deresi, çayı yani suyu olan yeri tercih edin. Manzarasından daha önemli… Şebeke suyuna da güvenmeyin. Kesiveriyorlar. Üstelik bir dönüm bahçeniz varsa tarım yapmak isterseniz şebeke suyuna para yetiştiremeyebilirsiniz. Kuyu açmak ise yazıldığı kadar kolay bir şey değil. İzinleri kolay değil.
“Bugün olsa, ben Anadolu’ya taşınırdım” diyorsun. O zaman birlikte hayal edelim: Sene 2021… Merve kalabalık bir metropolde yaşıyor ve trafikte çok bunaldığı bir zamanda kendi kendine “Bu şehirden kesinlikle gitmeliyim!” diyor. Nereye gider Merve, nasıl bir hayat kurar kendine?
Bodrum’a kesinlikle gitmez! Bütçesini çarçur ederdi o seçim… Deniz illa diye arzum varsa öncelikle Çanakkale, sonra Fethiye, belki Artvin…. Ama su için kesinlikle göller bölgemiz, Isparta sanırım tercihim olurdu.
Sence her gittiğimiz yeri beton yığınına çevirmemeyi, kısıtlı su kaynaklarını umarsızca tüketmemeyi, yerleştiğimiz yerleri birkaç nesil sonra kullanılamaz hale getirmemeyi öğrendiğimiz, hayvanların, ağaçların, böceklerin, gökyüzünün bilgeliğini kavradığımız bir an gelecek mi?
Ben inanıyorum ki gelecek. Belki de mecbur kalacağız, kim bilir?
Bodrum’un geleceğini nasıl görüyorsun ve bir gün, tası tarağı toplayıp Bodrum’dan ayrılmayı kendin için olası görüyor musun?
Çok mümkün. Eskiden gelip güzel zamanda güzel yerlerde yer bulabildiğim için benim adıma henüz buradan gitmeyi gerektirecek denli bir kirlilik söz konusu değil, ama olursa hiç düşünmezdim. Doğup büyüdüğüm yeri gözümü kırpmadan bıraktığımdan bana hiç zor da gelmezdi. Bodrum’un geleceği, bazıları devamlı eskiye özlemle yazıp çizse de, şimdilik fena görünmüyor. Ama daha fazla yapılaşmaya izin verilmemesi gerekiyor. Burayı kurtaran 2 kat sınırıdır. Onu bile yamaçlarda 3 yaptık zaten. Apartman olmaması yarımadayı sanki bir Hollanda, Belçika gibi küçük bir Avrupa ülkesinin Akdeniz versiyonuna çeviriyor. Bu bölgenin sanki üç ana şehri var. Turgutreis, Yalıkavak ve merkez.. Köyleri, şehirlerarası yolları bana oraları çok hatırlatır. Gelen kesim daha okumuş insandır. Eğitim seviyesi ve yaşam gustosu belirli bir seviyededir. Gerekli hemen hemen her şeyi vardır. Elbette buz pisti henüz yok ama çoluk çocuğunuzla harika yaşarsınız. Gelecekte daha organize ve daha şıklaşacağına inanıyorum.
Sanırım buna önümüzdeki yıllarda hep birlikte tanık olacağız…
Merve’nin ifadeleri, şüphesiz, içsel yolculuğuna çok önceden başlamış ve kalbiyle mantığını harika bir şekilde harmanlamış güzel bir insanın sözleri. Aklımın bir yanında kontrolsüz ve çarpık bir şekilde genişleyen, doğaya zarar veren bir Bodrum var, diğer yanındaysa yeni ümitler vaat eden Anadolu’nun kıymetli toprakları… Bodrum’a göç, Bodrum’u bitirdi. Peki Anadolu’ya göç, bu topraklara da benzer bir zarar verecek mi? Öyle bir göç olur mu, buna hep birlikte tanıklık edeceğiz. Ancak şurası kesin ki, insan daha bilgece yaşamayı öğrenmedikçe, gittiği her yeri otların yetişmediği, kuşların ötmediği, gökyüzü mavisinin griye çaldığı bir yere çevirecek.