Artık biliyoruz. Pandemi herkesin hayatında köklü değişikliklere neden oldu. Kimileri için bu değişiklikler sosyal mesafe kuralı ile kısıtlı kalsa da kimileri için şehir değiştirmeye kadar gitti. Her birimizin “yeni normali” kalın çizgilerle belirlendi. Mart ayının başında hayatlarımızın bu denli değişeceğini hiç düşünmemiştik. Alışveriş yapma şeklimizden, gıda seçimimize, dijital dünya ile haşır neşir olmamızdan farklı kucaklaşma biçimlerine dek, sanki tüm hayatımız alt üst oldu. Ancak burada Şems-i Tebrizi’nin bilinen sözünü hatırlatmadan geçemeyeceğim: “"Düzenim bozulur, hayatımın altı üstüne gelir" diye endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Daha mı iyi oldu, zamanla göreceğiz.
Covid 19 sürecinin hepimizde yarattığı ortak nokta hayatlarımızı sorgulamak oldu. Bulunduğum yerde mutlu muyum? Farklı bir yaşantı istiyor muyum? Ne gibi değişiklikler yaparsam daha tatminkâr bir hayatım olur? Bazılarımız hala bu sorulara yanıt arıyor ve ben bu sorgulamanın çok faydalı olduğunu düşünüyorum. Özümüze dönüp, kişiliğimiz, hayallerimiz, ilgi alanlarımızla örtüşen bir yaşamın içinde olup olmadığımız üzerine tefekkür etmek, etrafımızda bize hizmet etmeyen, hayat kalitemizi düşüren ve hatta bize zarar veren etkenleri bulup bunlardan sıyrılmaya çalışmak, bazılarımız için sancılı olmuş olabilir.
Pandemi döneminde yukarıda belirttiğim sorgulamayı yapan birçok arkadaşım oldu. Bazıları radikal bir değişiklik yapıp, özlem duydukları hayata daha yakın olduğunu düşündükleri Güney’e göçtüler. Büyük bir şehrin Güney’ine… Her şeylerini toplayıp, kalabalık metropollerdeki evlerine kilit vurup, yepyeni bir yolculuğa çıktılar. Elbette, hepsinin aklında daha iyi bir gelecek, daha mutlu bir yaşam var.
Covid 19’un Güney’e göç konusunda bir etken olduğunu kendi çevremden gözlemleyebiliyorum. Ancak elbette şehir değiştirme kararı bir gecede alınan bir karar değildir hiçbir zaman. Güney’e göçen insanların bir süredir büyük şehirlerde yaşamaktan kaynaklanan bir mutsuzlukları zaten vardı ve Covid bir ateşleyici oldu. Var olan B planlarını hayata geçirdi.
4 bölümlük "Covid 19 ve Güney'e göç" röportaj dizisinde, hayatlarında radikal değişiklikler yapan insanlara sözü vermek istedim. Kimileri çocuklarıyla, kimileri çift olarak, kimileri ise tek başına bu adımı attılar. Neydi büyük şehirlerdeki sıkıntıları, gittikleri yerde uyumsuzluk yaşıyorlar mı, bu kararı nasıl aldılar ve şimdiki duygu durumları nedir? Tüm bu sorulara içtenlikle cevap verdiler.
“Covid 19 ve Güney'e göç” yazı dizisinin, bu hamleyi yapmak isteyenlere ufacık da olsa bir ilham kaynağı olmasını diliyorum. Elbette, gidenler yeni yerlerine yerleşeli pek az zaman oldu. Bu röportajları belki 6 ay, belki 1 sene, belki de 2 sene sonra tekrar yapmalı ve giden, aradığını buldu mu, hep birlikte görmeliyiz.
İlk röportajımız Papatya Akdağ ile. Eşini, çocuklarını ve dört ayaklı dostlarını alıp bir mart günü arabaya atladılar. İstikamet Seferihisar….
Şimdi söz sevgili Papatya’da…
- Papatya Akdağ
- Yaş: 40
- Meslek: Dijital içerik üreticisi ve Uyum yöntemleri arayıcısı
Sevgili Papatya, İstanbul’dan Seferihisar’a taşındın. Yeni evine geleli ne kadar oldu?
15 Mayıs akşamı Seferihisar’da uyuduk. 2 ay olmak üzere.
Buraya tek başına gelmedin, kimlerle birlikte taşındın?
Kocam ve çocuklarımla birlikte taşındım.
Alışma sürecinden bahsedebilir misin biraz?
Seferihisar’a geldiğimiz ilk 2-3 gün uyuduk. Sanırım oksijen çarptı. Sonraki günler “hiçbir şey yapmıyorum” suçluluğu hissederken bulmaya başladım kendimi. Yavaşlamak, asıl ihtiyacım olanları yapmak ve kendime zaman ayırmak alışık olduğumun dışında bir şey. Son 1-2 haftadır yaşantımın burada şekillenmeye başladığı fikrine alışmaya başladım sanırım.
Seferihisar’a taşındıktan sonra en zorlandığın konu ne oldu ve nasıl baş ediyorsun?
Böcekler 🙂 Sanırım tadımı sevdiler. Merkeze indiğimde aktardan lavanta yağı aldım, baya işe yarıyor.
Gelelim taşınma sebeplerine… Neden İstanbul’u terk etme kararı aldın? Covid-19’un etkisi neydi?
Olumsuz temalı durumlara uzun uzun bakmayı seviyorum. Almam gereken mesajı alıyor ve yoluma devam ediyorum. Adına Covid denen sert virajda, milyonlarca insan gibi ben de düşündüm, düşündüm, düşündüm, düşündüm… Ve “yeter be" dedim, "artık -mış gibi yapmak istemiyorum, çünkü bu ben değilim. Başka şeyler yaşamak istiyorum"
Seferihisar seçiminin sebebi nedir? Neden başka bir yer değil?
Nazan Öncel’in "Gidelim buralardaaaan, dayanamıyoruuuum. Aaahhh!!” şarkısı eşliğinde, eşim Serdar ile haritaya bakmaya başladık. Önceliklerimiz, hayal ettiklerimiz, yapabileceklerimiz, yapmak istemediklerimizi konuşmaya başladık. İzmir’e yakın olmanın bize mantıklı geldiğine karar verince bölgeleri araştırdık. Seferihisar’ın “yavaş” ile aynı cümlede anılması bize cazip geldi. İç üreticiye destek veren, kendine ait bir hali olduğunu hissettik. Başlangıç noktası için uygun olduğunu düşünerek burayı seçtik.
Eminim taşınma kararı bir günde alınmadı. Bu süreç ne kadar sürdü, sancılı mı oldu ve kararını hızlandıran neler oldu?
Hayatımın son 12 yılını 7/24 telefona, internete ve bilgisayara yapışık geçirip, zaman kavramının hayati önem taşıdığı medya sektöründe geçirdim. Son 1 yılımı da bu sektörde bütçe hesapları yapan bir yönetici olarak buldum kendimi. Ancak bu hiç istediğim ve planladığım bir şey değildi. Bunu yapmaktan nefret ettim. Her sabah aynada kendimle konuşurum (Hayır bu şizofreni değil, kendinle buluşma, kendinle tanışma fırsatı!). Kendime sıklıkla “Neden bunu yapıyorsun?” sorusunu sormaya başladığımı fark edince, “Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz” kıvamına geldiğimi anladım. Serdar uzun zamandır gidesi gelenler komitesinde baş sırada koşuyordu zaten. Biz Serdar’la önemli kararları genelde deniz kenarında oturup, sohbet ederken, birdenbire almaya başlarız. Neyi bekliyoruz, neler yaşıyoruz, neler yaşamak istiyoruz, sorumluluklarımızın neye ihtiyacı var gibi soruları sormaya başladıkça, artık hep istediğimiz o şeyi yapmak için bir adım atmamız gerektiğine karar verdik… Ve planlamaya böyle başladık.
İstanbul’daki yaşamından, geriye bırakmak istediğin neler vardı? Yani artık hayatında olmasını istemediğin, sana hizmet etmeyen şeyler nelerdi, ki zannediyorum biraz da bunları değiştirmek için taşındın?
Hız, yetişememe hissi, ertelemek, sahici olmadığını hissettiğim iletişimler, sandaletimin içine çorap giyerek işe gitmenin garip karşılanma ihtimali, unvan gereklilikleri, trafik, nefes alamadığını hissetmek… Ay beni bıraksan yüzlerce şey sıralayabilirim 🙂
Daha çok yeni bir süreç ancak taşındığından bu yana İstanbul’a dair özlediğin ne var?
Arkadaşlarımla fiziksel olarak bir araya gelmeyi özledim ancak bunu dışarıda tutarsam, Kadıköy’ün 06:00 - 07:00 aralığındaki boş sokaklarını söyleyebilirim. Bence bunsuz yaşayabilirim 🙂
Seferihisar’a daimi olarak yaşamaya mı geldiniz yoksa “bir deneyelim bakalım” şeklinde bir düşünce var mı? “Amaaaan nasıl olsa istediğin zaman İstanbul’a dönersin” diyenlere nasıl bir cevap vermek istersin?
Hedefimiz mekândan bağımsız bir şey aslında. Hedefimiz zamanımızı yavaş, gerçekten yapmak istediklerimizi yaparak ve sağlıkla geçirmek. İstanbul’da mevcut sistemlerimiz içinde bunu yapamıyorduk. Bugün Seferihisar’dayız, sonra belki hayat başka yöne evrilecek ve biz başka bir yere gideceğiz. Bu yüzden odağımda mekân yok. Ancak burayı sever, alışır ve bahsettiğim önceliklerimize burada kavuşursak, evet Seferihisar’da yaşarız.
“Aman nasıl olsa istediğin zaman İstanbul’a dönersin” diyen tanıdıklarım var evet. Sağ olsunlar, canlarım 🙂 Bu cümlenin alt metninde “para” kavramını görüyorum. Hayatı devam ettirmek için paranın gerekliliği şüphesiz. Ancak hayatını kazanmanın tek bir yolu olsaydı, herkes aynı sektör için çalışıp aynı işi yapar, aynı unvanlara sahip olurdu. Şişik ünvanlı işler yapmış olmak, hayâl ettiğin bir sisteme kavuşmak için gerektiğinde sıfırdan başlamaya engel mi? Dönebilirim. İstanbul’a, Trabzon’a, Arjantin’e dönebilirim bir gün. Ve bu o sırada yapmanın bana iyi geleceğini düşündüğümdendir. Şu an bana ve aileme bunu yapmanın iyi geleceğini düşündüğüm için şu an Seferihisar’dayım 🙂
Eminim artısı ve eksisi vardır, ve yerleştiğinden bu yana az zaman geçti. Ama kısacık da olsa, bu deneyim seni ve aileni mutlu ediyor gibi gözüküyor mu?
Çok mutlu ediyor. Çok.
Uyumlanmak için zamana ihtiyacımız olduğunun idrakındayız. Buraya her kargo şirketinin gelmediği, Yemek Sepeti’nin olmadığı, internetin sürekli çekmediği gibi gerçeklerle yüzleşmek ilk başta sert gelse de, insanların nasıl/nelerle zaman geçirdiklerine tanıklık etmek bizi sakinleştiriyor.
“Güney’e göçmenin” kişisel olarak sende yaratacağı zenginlikler, artılar ne olacak sence?
Ömrümü uzattığıma yemin edebilirim 🙂 Sağlıklı besleniyorum, hem de daha ucuza. Oksijeni hissediyorum. Doğa sesi ile meditasyon yapıyorum. Yemek pişiriyorum. Okuyorum. Yazıyorum. Dikiyorum. Üretiyorum. Kafam daha çok çalışmaya başladı bence. Daha gerçekçi ve dürüst hissediyorum.
Elbette bu çok uzun bir konu ama bir nedenle “Güney’e göçmek” isteyenlere tek bir şey söylemen gerekseydi, ne söylemek isterdin?
“Ya yapamazsam ve geri dönmek zorunda kalırsam” cümlesini bir kağıda yazıp uzun uzun baksınlar ve şunu sorsunlar: Neyi yapamazsam? / Şu an ne yapıyorum?