Bugün benim için oldukça hüzünlü bir gün. Evet, 17 Ağustos depremini halâ yaşıyoruz ve bu facianın yıldönümünde sosyal medya hesaplarında bol bol neden halâ gerekli önlemleri almadığımızı soruyoruz, “unutmadık” yazılarıyla korkunç görseller paylaşıyoruz... Yaptıklarımız çoğu zaman bundan ibaret. Neyse, bu konu uzar gider o yüzden hiç girmeyeceğim. Ama 17 Ağustos 2020 tarihi benim için aynı zamanda başka bir milat. “COVİD 19 VE GÜNEY’E GÖÇ” yazı dizindeki dördüncü röportajımı yaptığım kişi Elvin Tuygan, benim çocukluk arkadaşım. Bugün, 17 Ağustos’ta, bu ülkeden temelli ayrılıyor. Orta okul yıllarımdan beri hep “en iyi”’ler listemin başlarında olan can dostumla artık aynı ülkede olmayacağım yeni bir dönemin ilk günü… Bizim küçücük hayatlarımızda mini bir deprem… Pandemide sosyal görüşme kurallarımızın hepsi değişti elbette, zaten görüşmelerimiz büyük ölçüde sesli ve görüntülü oluyordu. Ama ne bileyim, binlerce kilometre uzakta değildik sonuçta. Bir yanım üzgünken, diğer yanım ise bu teknolojiyi hasret gidermek için daha iyi kullanacağımı kulağıma fısıldıyor. Eğer güvenli seyahat de geleceğimizde varsa, o zaman belki de daha sık, belki de yüz yüze görüşeceğimiz birkaç günü daha dolu dolu yaşayabiliriz; kim bilir?
Elvin de güneye göçenlerden. Ama anlamışsınızdır, Türkiye’nin güneyine değil… Aslında kendisi, pandemi sürecinden önce Fransa’ya taşınma ve Paris’e yerleşme kararını almıştı. Yani ülke değişikliği zaten aklında olan bir şeydi. Ancak Korona döneminde o da bu kararında bir değişiklik yapıp, büyük bir metropolde yaşama isteğini ve gerekçelerini gözden geçirdi. Artık Paris’te değil, Fransa’nın daha güneyinde bir yere yerleşmeye karar verdi… O da böylece güneye göçenler kervanına katıldı.
İşte bugün, onun başka bir ülkenin güneyindeki yaşamının ilk günü.
Yolu açık ve şansı çok bol olsun…
Elvin Tuygan
Yaş: 50
Meslek: Dijital antropolog
Sevgili Elvin, Türkiye’den göçme kararı aldın ve Covid-19 sebebiyle seyahat güvenliği yeniden sağlandığında gideceksin. Neden Türkiye’den gitme kararı aldın?
Ben Türkiye’den tekrar göç kararını pandemiden çok daha önce almıştım. Hayatımın yarısından fazlasını yurt dışında geçirdikten sonra işim beni İstanbul’a geri getirmişti, yine işim götürüyor. Maalesef bizim ülkede ekonomi kötüye gittikçe ilk bütçe kısıtlamaları da benim gibi uzmanları vuruyor. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında Paris’te işe başladım. Pandemi öncesi iş icabı çok seyahat ediyordum. 2020 Şubat-Mart ayı gibi ancak ev bulup Paris’e taşınmaya hazır olabildim. Tam kira kontratımı imzalayıp buradaki evimi taşımacılara teslim edeceğim gün Fransa karantinaya girdi ve sınırları kapattı. Neticede ikinci bir emre kadar İstanbul’dayım ama sınırlar açıldıktan sonra da artık Paris’e taşınmayı düşünmüyorum. Oradaki ofisi kapattık, hepimiz online çalışıyoruz, dünyanın neresinde istersem orada çalışabilirim. Bu karantina sürecinde de bu kararları vermeye çalışıyorum, evren insana “hodri meydan!” deyince insanın biraz nutku tutuluyor anlaşılan, nereden başlayıp her şeyi nasıl tartmamız gerektiğini keşfediyorum.
Birçok insan gibi işini uzaktan ve dijital olarak yürütüyorsun, aynı işi Türkiye’nin sana daha çok uyan bir bölgesinden yapmayı düşündün mü hiç?
Türkiye bana uymuyor artık maalesef. Bu pandemide özellikle yeşile hasret kaldım, artık bir bahçem, altına yatabileceğim bir ağacımın olması şart. Burada hayat son derece pahalı oldu, fiyat karşılaştırması yaptığımda Fransa’nın güneyinde İstanbul’da harcadığımın neredeyse yarısını harcayarak yaşayabileceğim. Annem zaten Fransa’da, bu pandemi bana ondan çok uzak olmak istemediğimi öğretti. Eş dost aile dersen onlar zaten dünyanın dört bir yanında, senede 1-2 seyahatlerde görüşmeye alıştık. Ayrıca iş yaptığım dilin konuşulduğu bir ortamda olmamın daha faydalı olacağını düşünüyorum, her ne kadar ana dilim gibi Fransızca konuşsam da sadece kedimle muhabbet edince bu diller de paslanıyor.
O yüzden hangi bölgesi olursa olsun, bu işimi hakkını vererek Türkiye’den yapıp kendime rahat bir hayat kurabileceğimi düşünmüyorum. Ama Paris’i de artık düşünmüyorum. Kültürüne âşık olduğum o güzel şehirde müzeler, sergiler, konserler şu anda durmuş vaziyette. Lokantalar dış mekanlarını açtı sadece. Zaten hepsi dahi açılsa maske takıp endişeli bir şekilde sırf yapmış olmak için mi çıkıp gezeceğim? Eh bunlar artık güncel hayatımın bir parçası olmayacaksa o şehirde yaşamanın ne manası kaldı? Annemle kendimize küçük güzel bir köy bulduk, orada birbirine yakın iki ev kiralayıp biraz da Fransa köy hayatını deneyeceğiz. Her şey deneme yanılma olacak birkaç yıl, bu pandeminin çaldırdığı alarm ile hatalarımızla yüz yüze geldik, şimdi telafi planı yapma dönemi benim için.
Geleceğin iş dünyasında uzaktan çalışma ve dijitalleşme olguları öyle görünüyor ki ivme kazanacak. Bunlar belirli bir rahatlık veya esneklik gibi gözükse de sence orta veya uzun vadede, bu şekilde çalışmanın bireyler üzerinde yarardan çok zararı olabilir mi?
Benim işim tamamen online oldu artık. Teknoloji çok çabuk cevap verdi duruma. Etnografik araştırmalarımızın hepsini online yapar olduk, yine de insanların evlerini, hayatlarını, alışkanlıklarını gözlemleyebiliyoruz. Belki karşılıklı bir pencereden baktığımız için daha bile çok şey paylaşabiliyoruz birbirimizle, fiziksel yakınlığın verdiği sosyal çekingenlik azaldı benim işimde. Ama rahatlık? Esneklik? Asla! Gecem, gündüzüm, hafta sonum, öğle tatilim hepsi birbirine karıştı. Ofisten çıkar çıkmaz işi arka plana atabilmekte zaten güçlük çekerken şimdi neredeyse günde 15 saat çalışır oldum. Dolayısıyla uzun vadede iş ve özel hayat dengesini kurmak için bazı yöntemler geliştirmemiz gerekecek. Ama sosyal açıdan benim hayatımda çok aşırı bir değişiklik olmadı. Zaten çok nadir ofisteydim, zaten hep bir otel odasında tek başıma, ya da sahada tek başımaydım. Kalabalık bir ofisten birden kendini tek başına bulan insanlarda bu durum nasıl bir psikolojik etki yarattı onu bilemem. Ha bu arada herkes işe odaklanmakta güçlük çekiyordu pandeminin başında, sanırım onu da atlattım. Artık sadece evden çıkarken ya da eve bir teslimat geldiğinde hatırlıyorum pandemiyi.
Taşınma kararı eminim bir günde alınan bir karar olmadı. Bu süreçten (sancılarından, kolaylıklarından) biraz bahsedebilir misin?
Taşınma kararım işi kapar kapmaz alındı, son derece de kolay oldu benim için. Dediğim gibi İstanbul’a “yeni” dönmüştüm, 2014 Ocak ayında. Beyoğlu’nda yaşadım hep. İstiklal caddesi, Asmalı Mescit, Cihangir bile ne hale geldi son 6 yılda… Özellikle içinde yaşayınca daha da çok dokunuyor insana. Eski düzenim daha iyiymiş dedim. Hasret kalayım, arada koşa koşa görmeye geleyim, hasret giderirken de belki üzücü tarafları o kadar göze batmaz.
Covid-19 salgını, şehir değiştirme kararını nasıl etkiledi?
Yukarıda da anlattığım gibi, şehir hayatının verdiği neredeyse bütün avantajlar artık bir risk ortamı yarattığı için, şehirden uzaklaşıp doğaya daha yakın bir ortamda yaşamayı deneyeceğim. Ha bu hayatımın sonuna kadar sürer mi, bilmiyorum, şu anda hiçbirimiz hiçbir şey bilmiyoruz zaten. O yüzden geriye dönüşü olabilen küçük adımlarla her şeyi denemek istiyorum, çünkü bir yandan da bu dünyada zamanımızın kısıtlı olduğunu bağırarak hatırlattı bana pandemi.
İstanbul’daki yaşamından, geriye bırakmak istediğin neler var? Yani artık hayatında olmasını istemediğin, sana hizmet etmeyen şeyler neler, ki zannediyorum biraz da bunları değiştirmek için taşınıyorsun?
Stres… Herkes trafikten şikâyet eder, ben ona pek takmadım açıkçası. Yürüyerek veya metro ile çok sürünmeden idare edebildim. Ama zırt pırt elektriğin kesilmesi (ki ne kadar çok para veriyoruz elektriğe) suyun kesilmesi... Habersiz yan binada 4 ay inşaata başlanması, gürültü patırtı, beton… İnsan hayatına saygı pek yok sanırım, kısaca onu demeye getiriyorum. Saygı ve nezâketle her şeyin çözülebileceği kanısındayken sabahtan akşama kadar kavga eder oldum, yoruldum artık.
Gönül rahatlığıyla bu kararı verdin diyebilir miyiz yoksa içinde burukluk, az da olsa istemsizlik var mı?
Gönül rahatlığı kesinlikle, burukluk da var, keşke bu hale gelmeseydi bu ülkede hayat, keşke hem ülkemizin hem birbirimizin kıymetini bilebilsek. Dediğim gibi bir daha asla dönmemesine gitmiyorum, her zaman fırsat olursa geri geleceğim, ama yaşamaya geri gelir miyim bilemiyorum, yaş 50, bir 10 yılda her şey çok güzel olur mu? Sanmıyorum...
Yeni yerinin sana bireysel olarak katacağı şeyler neler olacak sence?
Paris’te daha gençken yaşamıştım birkaç yıl. Şimdi daha “olgun” bir yaşımda Fransız kültürünün bambaşka bir hayat tarzını tatmaya gidiyorum. Bireysel olarak öncelikle işim orada olduğu için profesyonel deneyimime deneyim katmaya devam etmemi sağlayacak. Sükût ve huzur katmasını istiyorum, yepyeni, çok da bilmediğim bir hayata adım atıyorum, artık orada yaşamaya başladıkça sana rapor veririm :)
Yurt dışına daimî olarak yaşamaya mı gidiyorsun “bir deneyelim bakalım” şeklinde bir düşüncen var mı?
Benim durumum tam tersiydi. Hayatımın çoğunu yurt dışında geçirip, “bir deneyelim bakalım” diye Türkiye’ye dönmüştüm. Denedim, çok da güzel yıllar geçirdim burada, ama olmamaya başlayınca da yeniden kanatlandım.
Elbette bu çok uzun bir konu ama bir nedenle İstanbul’dan veya herhangi bir yerden bugünlerde göçmek isteyenlere tek bir şey söylemen gerekseydi, ne demek isterdin?
Her kararın geriye dönüşü vardır, çok da fazla düşünmemek lazım. Dene, yanılmaya da hakkın var, ama bir bakarsın hayatında verdiğin en iyi karar olur! İyi yolculuklar!