Corona virüs dalgası başlamadan önce akıllı telefonların, dijital platformların ve bilgisayarların, bedensel ve ruhsal sağlık üzerindeki tartışmalar çokça vardı zaten. Günde kaç saat ekrana bakarsak tehlikeli alana gireriz, gece ışıklandırmasının uyku üzerindeki etkileri, sanal okuma-konsantrasyon denklemi üzerindeki çalışmalar, hepsi aslında gayet güncel konulardı. Dijital platformdaki etkileşimleri hacim olarak azaltmamız gerektiği kanısına çoğunlukla varmışken, corona virüs illeti patlak verdi. Kendimizi daha çok dijital dünya ile irtibatta bulduk. Sabah kalktığımızda WhatsApp mesajlarını kontrol ediyor, gün içinde birçok Instagram dersine katılıyor, ara sıra sosyal medyadaki haberlere göz atıyor, akşam da olan canlı yayınları izlemeye koyulduk. Kısacası, ekran başındaki süremizi azaltalım derken, hayatımız ekran oldu.
Dijital dünyanın akıllıca kullanımı
Bu süreçte akıllıca -yani insana yararlı bir şekilde- dijital kullanımımız birçok yönden arttı. Öncelikle, iş dünyasının bu alana kaydığını fark etmek gerek. Sanal toplantılar, dijital platformlar olmasaydı, iş yapma durumumuz daha da kısıtlanırdı. Hatta birçok işten çıkarma olurdu. Corona virüs iş süreçlerinde şimdiden çok köklü değişikliklere sebep oldu. Bu gidişatın geriye dönülmez olduğunu, bundan sonra da işverenlerin sıklıkla uzaktan çalıştırma modellerini benimseyeceklerini düşünüyorum.
Dijital dünyayı akıllıca kullanmamız bundan ibaret değil elbette. Şu sıralar internette mevcut şahane egzersiz programları var. Evde hareketsizliğimize çözüm oldular. Aynı şekilde, çok kapsamlı eğitimler de mevcut. Belki hayatımızda ilk defa, daha önceden vakit bulamadığımız konularda bilgilenme, öğrenme sürecine girdik. Gördük ki, bu programların birçoğu ücretsiz, veya cüzi bir ücret karşılığı veriliyor. Bu da bilgiye erişim konusunda toplumda eşitlik sağladı.
Nerede çuvallıyoruz?
Elbette hayat böyle toz pembe değil. Kaçımız yukarıda sıraladığım sebeplerle kısıtlıyoruz kendimizi? Günün kaç saati sosyal medyada anlamsız bir şekilde dolaşıyoruz? “Boş işler”le meşguliyetimiz daha da arttı mı? Tüm bu soruları ben kendime de soruyorum elbette.
AdColony’nin Türkiye dahil, Avrupa, Orta Doğu ve Afrika’yı kapsayan EMEA bölgesinde 14-75 yaş arası katılımcılarla yaptığı 'Koronavirüs Etkisi Araştırması' ise salgın sebebiyle değişen alışkanlıklarımızı çarpıcı verilerle gözler önüne seriyor. Ankete katılımcıların yüzde 47’si, Koronavirüs dönemi başlayalı her gün mobil cihazlarından oyun oynadıklarını, yüzde 32’si ise mobil cihazlarına yeni oyunlar yüklediklerini söylüyor. Kendilerini oyalamak ve rahatlamak için mobil oyun oynadıklarını söyleyenlerin oranı ise yüzde 85.
Benzer araştırma ve anketler mutlaka vardır. Bu verilerin sadece pazarlama ve satış eğilimleri için değil, sağlık açısından özellikle dikkate alınması gerektiğini düşünüyorum.
Ne yapmalıyız?
Ekran süresinin uzaması ile bedensel rahatsızlıkların arttığını gözlemliyorum. Boyun, omuz ve omurga sertleşmelerinin yanı sıra, çoğu kullanıcıda göz sorunu oluşmaya başladı. Bu sürecin bedensel ve ruhsal sağlığımız üzerindeki etkileri, ne yazık ki şimdilik ölçülemiyor. Ancak, gidişatın nereye doğru olduğu belli.
Ekran koruyucuları, ışık modlarını gece/gündüze ayarlama gibi yardımcı çözümler var. Bunlar yeterli olmasa dahi, dediğim gibi yardımcı. İnternette kalma süremizi sınırlandırmanın yanı sıra, sadece “yararlı” ve “eğitici” konularla kendimizi kısıtlayabiliriz. Günün belirli bir saatinden sonra ekran orucu tutabiliriz. Ve son olarak da, mutlaka haftada 1-2 gün, yapabiliyorsak eğer “dijital detoks” uygulamalıyız. O gün/günler ekranla ilişkimizi kesmek bize bedensel, ruhsal ve enerjisel olarak çok, ama çok iyi gelecektir.