Od Urla’yı duymayan var mı? Bu yaz takip ettiği fenomenlerin hikayelerinde denk gelmeyenler için özetleyeyim: Od Urla bir şef restoranı. Zeytinliğin içerisinde, şahane bir ambiyansı olan Od’da tüm yemekler bölgede yetişen taze ve mevsiminde ürünlerle yapılıyor. Post'ların ekran görüntüsünü almışım, kaydedilenlere eklemişim… İzmir’e giderken, sırf bu restoran için rotamı Urla’ya çeviriyorum. Bir şehre giderken, ‘Mutlaka Gidilmesi Gereken Restoranlar’ listesi yapanlardanım…
Bu sıra en çok izlenen programlardan ‘MasterChef’in de verdiği yetkiye dayanarak, tadım menüsünü seçiyorum. Biraz ‘MasterChef’cilik oynayalım… Her konuştuğunda “Ne güzel anlattı ya” dediğim Somer Şef rolünü kimseye vermem, baştan söyleyeyim.
Şefler masaya geliyor, tabakları tek tek anlatıyor… Annenin evinde ya da şehrin en iyi restoranında yediğin yemeklerden değil hiçbiri. Yaratıcılık, emek, kaliteli ürün… Saygı duyuyorsun yerken. Ama bir şey var… Hayır porsiyonların az olması değil aklıma takılan. Ki az değil. O zaman ne? Çok lezzetli değil sanki. Herkes o kadar övüyor, ben bu işten anlamıyorum demek ki diye düşünüyorum… Sonradan gurme bile olamamışım. Ama yok yahu, bir yemeği lezzetli bulmak için de diploma gerekmiyor ya…
İçimden bunları düşünürken eşim birden “Şimdi eve gidince kim yiyecek kuru fasulye pilavı?” diyor alay ederek… Hahh ben buradan yürürüm. Başlıyorum konuşmaya ve ‘MasterChef’i yorumlamaya…
Çok lezzetli bir kuru fasulyeyi yerken neden üzüleyim? Hem karnım doysun, hem lezzet olsun. Mesela Furkan bamyadan tatlı yaptı. Sence çok mu lezzetliydi? Değişik bir şey denedi ve tadı kötü olmadı. Şeflerin başarılı buldukları şey bence bu.
Ve sence bu alanda bir sürü eğitim alan Serhat mı lezzetli yemek yapıyordur, yoksa alaylı Esra mı? Bence kesinlikle Esra. Diğer yarışmacılar da kabul ediyor olacak ki, takımlarına ilk onu almak için uğraşıyorlar. Eleme potasına gelince herkesin, daha önce profesyonel mutfakta çalışmadığı için küçümsediği Esra, takım oluşturulurken yere göğe sığdırılamıyor.
Peki neden diğerleri kendi yemeklerinin lezzetlerine o kadar da güvenmiyor dersiniz? Bence yanıt şu: Hani yabancı dili, yabancı sevgilisinden öğrenen, ailenin her konuda başarısız üyesi kadar İngilizce konuşamazsın ya… Çünkü okulda her şeyi kuralına göre öğretmişlerdir size. İş konuşmaya, pratiğe gelince aklınızda SVO’lar, Present Perfect Tense’ler bir oraya bir buraya gider durur… Yemek yapmanın da içine teknikler, kurallar girince ruhunu kaybediyor sanki.
İş lezzetten çıkıyor da, ‘bakın ben hiç olmayacak ürünleri bir araya getirdim ve kötü olmadı’ya giriyor. Böyle olunca da aklıma şöyle bir soru geliyor: ‘Yemek, sanat için midir; halk için mi?’
Bence çoğu zaman halk için, arada sanat şahane gider. Siz ne dersiniz?