Konumuzun başlığını gördüğünüz an da eminim aklınız karışmıştır. Bir bu eksikti diye. Yüzyıllardır aşkın tarifi şekilden şekle giren mutfak menülerine döndü. Soframızdaki aynı malzemelerin değişik sunumlarıyla bildiğimiz yemeklerin anlatımı mı desek veya sizin aklınızda olan başka tarifleriniz varsa ‘’onu da alalım, kafamızın bir yerlerine yazalım belki kullanırız mı desek’’ ... Velhasıl aşkı bin bir surat şekline soktuk James Bond filmlerini anımsatan bir dokunuşla.
Evet biz dokunmayı seviyoruz... Nedense duygularımıza yüreğimize dokunan insanları hayatımıza alıyoruz. Karşımızdaki insanın sevgisi bizi yüceltiyor. Kendi varlığımızın ne kadar önemli olduğunu birileri bize aşık olduğu zaman anlıyoruz ki; egomuzu besleyen dünyevi duyguların doğal bir aromasının sonucu bu olsa gerek..
Amerika seyahatinden, yeni dönen bir arkadaşımla buluşup bir kahve içimi dediğimiz küçük molalarda kadınca sohbetler ederken; ‘’Los Angeles’ de Brad Pitt’i gördüm adama fena aşık oldum ‘’ deyiverdi. Günümüzün bitmeyen konularından olduğu için müstehzi gülümse dudaklarımdan yayılıverdi. Bu sözleri söylerken; ellili yıllarını çoktan gerilerde bırakmış koskoca bir kadının , yeni yetme buluğ çağının ilk basamaklarında olan bir genç kız edasıyla kırıtmaz mı…
Ben şaşkın, tabiri caizse ‘’Aval, aval’’ kilitlenip kaldım. Arkadaşım konuştukça açılıyor anlattıkça yüzü pembeleşirken ben oradan kopmuştum bile..
‘’Aşk ve hayranlık’’ yan yana kulağa hoş geliyor da, bir o kadar bana boş geliyor demek isterdim ama işin matematiğine girince aşkın temelinde gizli bir hayranlık olduğuna kanaat getirdim.
Aşkın başlangıcı hayranlıkla başladığı kesin. Karşınızdaki kişi sizin beyninizi istila etmeye başladığı anda; onun fiziksel ve zihinsel özellikleri şekilleniyor. Onu daha çok görmek istiyorsunuz. Kafanızda yer eden yönlerini daha yakından izlemek seyretmek için çabalıyorsunuz.. Bu bir keyiftir tabii.. Fakat zaman içinde; kaçınılmaz bir şekilde bazı şeyler özelliğini yitiriyor... Hormonlar bile bu yeni duruma alışınca, karşınızdaki kişi çaptan düşmeye başlıyor... Ve aşk orada bitiyor ve şekil değiştiriyor. Siz bu duyguyu sevgiye dönüştürebiliyorsanız sorun yok. Peki tersi olursa… Gerisini siz düşünün. Ayrılıklar neden can yakıyor. Kendinizi aldatılmış hissediyorsunuz. ‘’nasıl hayranlığımı yok edebilir ve sıradanlaşır’ diye, karşınızdaki kişiye kızıyorsunuz…
Baktım arkadaşım sürekli hala konuşuyor birden sözünü kestim ‘’ sen bu adamla 30 sene aynı evde yaşasaydın hala aşık olabilir miydin ? Bak Angelina Jolie bile kaçıyor. Arı baldan kaçar mı? Vardır bir illeti’’ desem de, arkadaşım çok esprili olduğu için hayatın gerçeğine ve uzmanların dediğine, farkında olmadan değiniverdi.. ‘’ Amaaann üç yıl bile yaşasam yeter.. Angelina’ya fazla bile dayandı Brad Pitt diyerek kadınca kıskançlığını da ortaya çıkarıverdi. İşte aşkın ömrü 3 yıl diye boşuna süre koymamışlar bu işini bilen uzmanlar.. İkimizde gülmeye başladık.. Anladık ki hayranlık bitince duyguda bitiyor aşkta bitiyor. İşte ondan sonra kafamıza yatıyorsa ‘’sevgi ‘’ başlıyor… işte size güzel bir soru; aşk hayranlığı mı ?? sevgi bağımlılığı mı.. siz ne düşünürsünüz bilmem, bence ikisi de. Sırayı takip etmek lazım.
İnsan ya hayrandır sana ya düşman, ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun. Ya bir dakika bile çıkmazsın akıldan. (anonim)
ÖyIe uzun uzun anIatmaya gerek yok. YaşIanınca birbirimizin bastonu oIaIım istiyorum, gerisini sen anIa.. (anonim)