Hayatımız birbirimize söz vermekle geçiyor. Her konuda her alanda kullandığımız bir davranış biçimi mi acaba?
Söz, dilimizin en derin kelimelerinden biridir. Hükümden dedikoduya kadar birçok anlama gelir. Sadece yaptıklarımızdan değil, söylediklerimizden de sorumlu olduğumuza göre, diyoruz ki, keşke verilen sözler tutulsa.
Anlam yüklediğimiz birçok iş, şarkıların mısraları insanların birbirlerine verdikleri yeminlerle süslüdür. Bugünlerde, hiç kimse, izleri silinmiş, unutulmaya yüz tutmuş iyilikleri, hatırına bile getirmek istemiyor.
Hayatta hepimizin kıymetli, ön değer yargıları vardır. Her şeye rağmen söz verdim ama şöyle bir problem çıktı, sözümde duramadım kusura bakmayın dahi dememektir.
Yaşamın rüzgarları arasında savrulup dururken kelimelere takılıp kalmaktan çoğumuz yorulduk. Kabul ediyorum.
Fakat verdikleri sözleri tutmayan insanlar, kendilerine olan saygılarını kaybettikleri gibi başkalarının saygılarını ve güvenlerini de kaybederler. Fakat bu konunun bir de ters yüzü var.
‘’ Söz namustur’’ Nasıl da güven verici. Yüzyıllardır hemen hemen her konumuzda kullanıyoruz. Hem de öyle coşkulu söylüyoruz ki; adeta sığınağımız oluyor. Adliye salonlarında en çok sınandığımız durum. Hâkim size sorar ‘’ Konuşacağınız her şey için yemin eder misiniz? ‘’ Tabii ki. Nasıl yani? elbette. Delikanlıyız ya bizim ağzımızdan söz bir kere çıkar. Yalancı şahitliği görmezden gelirsek.
Ya ilişkiler. Dibi tutmuş yanık tencere ilişkileri. Kaynata kaynata bitiremediğimiz. Altı üstü iki kelimelik konuşmalarda bile yerine getiremediğimiz sözlerimiz... Konuşurken mangalda kül bırakmayan hallerimiz...
Hem kendimiz uçarız hem de karşımızdakini havalandırırız. Sonra hep birlikte çakılmak cabası.
‘’ Aman kimseye söyleme aramızda’’ cümleleri kabak tadı vereli sanki bin yıl geçti. Hala modası geçmiş anlamsız kelimelerle birbirimizi sözde avutuyoruz. Bu arada sakın şikayet etmek yok. İlişkimiz bozulur. Verilen sözlerden dönülür. Kime mavi boncuk dağıttığımız ortaya çıkar. ‘Ölmek var dönmek yok. Konuştuklarımız sır kalmalı’’ Kalsın bakalım nereye kadar elbet birileri patlayacak garantisi olmayan yeminler bozulacaktır.
Doğu kültürümüzün kendine has geleneksel yapısında bizim hala çözemediğimiz ulvi durumların olabileceğini düşünerek hemen ‘’Söz kesme ‘’ olaylarına da değinmek istiyorum. Ailelerin kanka durumlarından ‘’Al gülüm, ver gülüm ‘’ hikayelerine. Ağzı süt kokan, küçücük bebelerin ‘’Beşik kertmesi ‘’ evlilik teminatlarına. Aslında işin mantığına bakarsanız, öylesine tehlikeli bir durum ki; kız ve erkek çocukları büyüdükleri zaman gönülleri başkasına kayıyor ve al sana okkalı bir kan davası başlayıveriyor. .
Ortada suç yok günah yok. Sadece iki gencin başka birilerine sevdalanmaları var. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Yanlış sözlerin geriye dönüş hesaplarının, dramaların da çok acılar saklı. İnanılacak gibi değil, ama maalesef gerçek. Verilmiş sözlerin hapishane ve mezarlıkta bitmesinin kime ne faydası olmuş.
Nice aşkların intiharları, miras kavgaları, şirket hiyerarşileri, ayrılıklar, kavuşmalar hep bir önceki sözlerin sonuçları değil mi?
Biz el sıkışarak birbirimize söz veren milletiz. Doğruluk ve dürüstlük ilkemizdir. Bu dünyada tüm ilişkilerimiz birbirimize bağlı ilerliyor, fakat söz vermenin de tehlikeli boyutları olabileceğini unutmayalım. ‘’Söz bilenin kılıç kuşananın ‘’ bilincindeki derinliği birbirimize verdiğimiz sözlerde hatırlayalım. Yapamayacağımız ve yapacağımız işlerde doğru adımlar atalım. Hayat inceliklerde saklıdır.
Söz vermek, borçlanmak demektir. - Hz. Muhammed