Ne çok severiz bu cümleyi "Bir daha asla" olur olmaz zamanlarda ağzımızdan dökülüverir Tüm kapıları karşımızdaki kişilere hatta en sevdiklerimize kapatıveririz. Alelacele hızlıca. Hiç düşünmeden. Biz değerliyiz kıymetliyiz kimse bize yanlış yapamaz hatta yeminler eder imkansızlığı en yüksek çarpım tablosuna dönüştürür ve olağan üstü bir zafer edasıyla kendimizle övünürüz.
Eskilerimizin eskimemiş hata gittikçe güncelliğin başköşesine kurulmuş sözleri kulaklarımızda çınlarda neden bu kadar öfkelere kapılırız. Mevlana, "Kızdığın kapıyı çarparak kapatma aralık bırak tekrar içeriye girmek zorunda kalabilirsin" derken bir başka deyişte "Tükürdüğünü yalayabilirsin" ile bize pişmanlıklarımızı hatırlatılır. Son pişmanlığın faydasız olduğunu yaşam tecrübesi olanların hikayelerinde hep vardır. Ah bitmeyen serzenişlerimiz, kinlerimiz.. Hayatın gizli bir anlamı var ve çözmeye çalışmak yerine yüzeysel duygularla çatışıyoruz. Söz uçar, zaman biter, bizden hiçbir iz kalmaz geriye. Bizi biz yapan sadece yaşadıklarımızdır. Bizler birer kullanma kılavuzu ile gelmiyoruz dünyaya ve öğrenerek ilerliyoruz. Maalesef "asla" dediğimiz yeminlerimizi defalarca bozmuşuzdur. Hayat bize görünmeyen sopasıyla öylesine terbiye ediyor ki yolun sonunda geldiğimiz sonuca şaşırıp kalıyoruz. "Bunları yapan ben miydim" diye.
Yaptığımız her seçim bizim bir kararımızdır, sonucuna da katlanmalıyız. Yanlış ve hatalarımıza öfke duymak yerine, bize tüm öğrettikleri için minnet duymalıyız. Affetmeyi, en çok da kendimizi affederek öğrenmeliyiz. Hayatı kendimize zindan etmeye gerek yok. Her hata doğruya çıkan yollar çizer yaşam haritamıza. Anlam katar. Tecrübe bilgimizin gelişimini sağlar. Bizi biz yapan kazandığımız savaşlar değil, kaybettiğimiz savaşlardır. Her yanlış deneyim, doğru bir ders bırakır geride. Hele başkalarına akıl vermeye kalkarken kendimiz neredeyiz acaba? Çoğul bir koloni halinde yaşadığımız bu dünyada eksiğimizi ve fazlamızı birbirimizle tamamlamak zorunda olduğumuzu yaşadıkça öğreniyoruz.
En güzel şeyler bile, bir gün bitmeye mahkumdur. Ne yaparsanız yapın tükenen bir duygunun peşinden koşturamazsınız. Hayatın akışına karşı duramıyorsunuz. Dostluklar, arkadaşlıklar ve aşka dair yüreğinizde hangi duygular varsa sımsıkı sarıldığınız "asla" dediğiniz her şey bir gün buhar oluyor.
Ah o özlemler. Bitmeyen tutkular. Duyguların beslendiği ve varmak istediğimiz noktalara ulaşamamanın verdiği zorluklar. Yüreğimizin bir yanın hep eksik kalması. Görünmeyen gözyaşlarımızın söndüremediği yangınlar. Canımızın sıkıldığı veya birilerine kızdığımız anlarda hep ağzımızdan dökülüverir "Bir daha asla" cümlesi. Oysa olmayınca olmuyor dediğimiz ilişkilerimizin temelinde var olan vazgeçememe duyguları yatıyor. Bitsin gitsin diyemiyoruz. Veda edemiyoruz. Kızıyor, küsüyor fakat geride yok sayamadığımız alışkanlıklarımızın esiri oluyoruz.
Dünya güzeli Zeynep’in acıları karşısında duyarsız kalmamak imkansızdı. Ailesine yaptığı fedakarlıkları hıçkırarak anlatırken yine "asla" kelimesi pusuda bekliyordu. Olmuyorsa olmasın diyecek cesareti küçücük bir kelimenin omuzlarına yükleyerek kendimizi temize çıkarmanın bir anlamı olmayacağı çok sonraları daha iyi anlayabiliyoruz. Tüm bunlar için yaşanmışlıkların birikmesi lazım. Hepimiz biliyoruz fakat ah o bencilce davranışlarımızı önleyemiyoruz. Bu dünya düzeni ve toplumsal olgular içinde, kimseye ters düşmeden ve kendi doğrularından ödün vermeden yaşamak çok zor bir insanlık zanaatı olsa gerek.. Sonuç: Bir daha asla gelmeyeceğimiz bu yaşamdan kızgın ve kırgın ayrılmayalım lütfen.
İki şeyi asla unutma: Allah’ı ve ölümü; iki şeyi de unut: Yaptığın iyiliği, gördüğün kötülüğü. (anonim)