Sanatçı Özdemir Erdoğan’ın yıllardır dinlemekten bıkmadığım şarkısının altındaki anlamın derinliğini kim anlayabilir diye düşünmeye başlayınca altından binlerce konu kendiliğinden fırlayıveriyor. "Canım senle olmak istiyor", kocaman bir sevgiyi yüreğinde taşımaktan bıkmayan, gönlü geniş insanların söylemekten usanmayacağı bir cümle. Kimine göre gereksiz, kimine göre defalarca dinlese doyamayacağı cümle.
Geçtiğimiz günlerde bir arkadaşımda misafirim. Aniden salona fırlayarak gelen evin beş yaşlarında küçük oğlu elindeki oyuncak arabasını fırlatarak kırmaya başladı. "Oğlum aman ne güzel bir oyuncağın var niye böyle yapıyorsun" dememize kalmadan ağzından keskin bir sözle "Canım öyle istedi" diyerek hepimize biraz da bilmeden toplum dersi vermeye kalkıverdi.
Aklımıza toz kondurmayı sevmiyoruz. Her şeyi biz biliyoruz. Kimse bizi karışmasın ve özgürlüğümüzü kafamıza göre yaşayalım istiyoruz. Yargılamak, hele eleştirmek kimin haddine. Egomuzu bir seviyoruz ki sormayın. Tabiri caizse burnumuzdan kıl aldırmıyoruz. Sokaklar dolu kavgalar küfürlerin bini bir para. İnsanoğlunun ayarı ne zaman kaçtı? Biz nasıl bu hale geldik? Düşünmesi ayrı bir dert, düzeltmesi bin bir dert. Saygı kelimesi tedavülden kalktı. Unutalı sanki yıllar oldu. Sahi böyle bir duygu var mıydı? sorusunun cevabı çok gerilerde. Konuşmak ve tartışmanın bile can sıkıcı durum hallerindeyiz.
Dünya değerleri artık değişiyor. Eskiden fedakarlık bir erdemdi. Şimdilerde boşa geçen bir zaman. Uzun vadeli işler artık gereksiz. Amaçlar ve hedeflere kestirme yoldan gitmeyi ilke etmiş durumdayız. Dünya insanına bir haller oldu. İsimlendirme ve tanı koyma telaffuzuna hiç girmek istemiyorum. Nasıl olsa sonu gelmeyecek.
Toplum yaşamımızda kimseye aldırmadan canımızın istediği o kadar olay var ki, hangisini sayalım diye düşünmeye başladım. İşte Ukrayna savaşı. Daha çok sıcak bir olay. Altında muhakkak çok farklı siyasi nedenler var kabul. Aniden bir günde savaşı başlatmayı Putin’in canı istedi.
İstanbul trafiği malum. Ne konuşmaya ne de sorgulamaya mecalimiz kaldı. Al takke ver külah. Kim haklı kim haksız sorusunu çoktan geçtik. Haddimize mi düşmüş. Bir sor bir ah işit. En sonunda kendine kızarsınız. Nerden bulaştım diye. Bilir kişimiz çok. Çözüm üreten yok.
Hafta sonu acele bir yere yetişmem gerekiyor. Bindiğim taksinin de işi çok. İstanbul’da taksi değişim saatleri vardır. O saatlere kalmışsanız yandınız. Bir çekişme başlar. Herkese takarsınız. Trafiğin en sıkışık bir saatinde yolun tam ortasında önünüzde bir özel araç durmuş. Aracın sahibi salına salına bir dükkandan çıkıyor. İstediğiniz kadar bağırın çağırın size söylediği cümle: Canım öyle istedi.
Daha maskeli dönemlerimizin bitmediği geçtiğimiz haftalarda. Televizyonlara konu olan olaylardan biri. Toplu taşım araçlarına maskesiz binenleri uyardığınız anda karşılaşacağınız cümle. "Kardeşim keyfimin kahyası mısın?" Buna benzer örnekleri yazmaya kalksak sayfalar almaz. Saygıdan vazgeçtik terbiyesiz ve yüzsüzlük had safhada.
Biz niye böyle olduk sorusunun binlerce cevabı var aslında. Hayatın gittikçe zorlaşması mı bizi yoruyor? Yoksa bizim yanlışlarımız mı yaşamı garip hale getiriyor. İnsanlık ilginç bir dönemden geçiyor. Farkındalığın artması beklenirken, duyarsızlığın dibi tuttu.. Duygusal tepkiler matematiksel verilere ters düştü. Olmadı baştan diyecek zamanımız var mı? Kocaman bir hayır.. Kendi denizimizde yüzmeye devam ederken umarım can kurtaran yok mu diye bağıracak günlerimiz gelmez.
Kişinin kendi nefsine göstereceği saygı, saygıların en büyüğüdür. - Beydeba