Konunun başlığını görünce altından bir aşk hikayesi çıkacak diye düşüneceksiniz biliyorum. Haklısınız, çünkü yaşantımızda yarım kalmışlıklarla dolu bir çok gönül hikayesi var. Biz toplum olarak her şeyi yarıda kesmeyi ve oyalanmaya bayılıyoruz. Bir şeyi elde edinceye kadar gösterdiğimiz çabayı daha sonra sürdürme enerjisine maalesef döndüremiyoruz. Hızımız kesiliyor, güç kuvvet kaybı yaşıyoruz.
Bir arkadaşım hevesle başladığı çalışma hayatının başında; günlerce onu dinlemekten bıkmış fakat proje üstüne proje üretirken, hayranlıkla da dinlemeden edememiştim.. Hatta arkadaşımı yüreklendirmekten öte, ben bile kaptırmıştım heyecanlarına.. Birlikte coşmuştuk daha dereyi görmeden bırakın paçaları sıvamayı, karşı tarafa çoktan yüzmüştük…
İnsan oğlunun doğasında var olan keşfetme duygusu, merakı giderilince neden hemen seviye düşüklüğüne uğruyor diye anlamak için kahin olmaya da gerek yok zaten... "Arayış" kelimesi hayatımızın her zerresine yayılmış durumda.. Canımızı sıkan, bin bir emek verdiğimiz işler neden aniden ortada kalıveriyor. Bu duygunun araştırmasını yaparken birçok şeyler öğrendim öğrenmesine de, bana, bize, size ne kadar faydası olur diye de düşünmeden edemedim.
Bir yanda bitirmek zorunda olduğumuz, fakat gönlümüzün vazgeçtiği bir sürü konu varken, tembellik mi yoksa, hevesimizin kaçması mı desek bir süre sonra bıkma nedenlerimizin dolu olduğu yaşam dosyalarımızı gözden geçirirken anlıyorum ki, eksik kalan her şeyi seviyoruz. Sonuçlardan korkuyoruz. Yeni bir şeye başlamanın gücü bizi sıkıyor. Değişimi arzularken, eskisi daha iyi diyebiliyoruz.
Uzun süredir boşanma aşamasında olup ta, bir türlü eşinden boşanamayan bir arkadaşıma sormuştum’’ senin mahkeme durumların ne oldu’’ diye… "Hiiiiç" diye karşılık vermez mi?
Neden diye sorduğumda; duruşmalara gitmeye üşenmiş. Diğer bir arkadaşım yıllarca oturduğu evden sıkılmış, yeni bir eve çıkma hazırlığı içinde olmasına rağmen tam üç aydır bitmeyen bir telaş yaşıyordu.. Aslında dip notlarında alışkanlık denen bir duygunun gizli olduğunu hepimiz farkındayız. Korkularımız sürekli atak yapıyor. Yeni hayatımızda eskisi kadar rahat ‘’Olamayacağız’’ hissi bizi kalıplarımız arasında sıkıştırıp kalıyor. Cesaret denen şeyin gücünü daha fazla kullanmamız gerektiğini öğrenmemiz gerekiyor.
Yarım bıraktığımız bir türlü çözemediğimiz onlarca olayları anımsayalım.. İçimizde eksik eksik biriktirdiğimiz, aşklarımızı anlatmaya kalksak, işin içinden hiç çıkamayacak duruma geleceğiz biliyorum.. Sahiplenme duygumuzun yoğun olmasından kaynaklandığını da, düşünmeden edemiyorum nedense. Öyle ya, yeni şeyler eskiyi bırakma anlamına geliyordu ki, bizim alışkanlıklarımız yeni şeyler üretmemize ve şartlarımızı değiştirmeye izin vermiyordu…Hele içine öfke katarak beslediğiniz duygular varsa, medyatik haberleri doğuran sonuçlara bile gidebiliyor. Aile içi sorunları tetikleyen bir çok olumsuzlukların içinde yine geçmişe dayanan kinlerin birikimi olmuyor mu?
Şimdilerde gülümsemeyle anımsadığım, lise yıllarına dayanan günlerimden birinde bir öğleden sonrasında evimizin tavan arasında, sandık sepet karıştırma modundaydım. Artık bu dünyada olmayan büyüklerim ne çok şeylerini yarım bırakmış , atmaya kıyamamışlar.. Tamamlanmasının artık çok güç olduğu, diğer yarısı olmayan ‘’puzzle’’larını düşünmeye başladım.
İlişkilerimizde böyle yapıyoruz.. Bir ucu bizde kalsın bitmesin arada bir çekiştirelim hala diğer yarısına biz sahibiz duygusuyla çoktan bizi terk etmiş duyguların esiri oluyoruz.. Oldum olası duygusal aşk şarkıları favorimdir. Üstelik dinlediğim hiçbir şarkının sözlerini atlamam.. Ezberleyerek kendi içimde tekrarlayarak sindirirken daha sonra görürüm ki; yine yarım kalmış güfteler ilgimi çekmiş. Anlıyoruz ki bize sorulan soruları ; her hangi bir konuda eksik kalmışlığımızla övünür gibi tamamlıyoruz ‘’Henüz Bitmedi’’.. Bitmemişliğin cazibesinin rüzgarından bir kurtulabilsek temennisiyle gönlünüzü tamamlayan mutluluklar dilerim arkadaşlar...
Yarım kalmayan, yarıda kesilmeyen bir hayat var mı? Yarım kalmasa bile ne zaman tamamlanacağını belli olmayan, (Önder Karaçay)