Filmin Kahraman erkek çocuğunun dedesiyle ilişkisi ve biz kız çocuklarının da, büyük annelerimiz tabiri yerindeyse ninelerimizle bitmeyen hikayeleri vardır. Bizler o güzel insanların masallarının içinde saklı güzel hayat hikayeleriyle büyüdük.
Küçük dünyamızın şekillenmelerini onların algılarıyla yaşadık. En güzel örneklerimizdi. Bizi bize anlatan bu özel insanlarla keşke hayat bağlarımız hiç kopmasaydı. Hayat bu denli yalan ve kısa olmasaydı. Hala baş ucumuzda bize masallar anlatan o güzel sesli yumuşak kalpli büyüklerimizle bir ömür boyu birlikteyiz sanki.. Hayatın acımasızlığı karşısında elimiz kolumuz bağlı maalesef. Kaybolan değerlerimiz hep anılarımızda saklı kalacaktır.
ESKİ AŞKLAR
Eskiden SAHİCİ aşklar vardı. Yıllarca sürerdi. Gözümüz kimseyi görmezdi. Beyaz atlı prensler gerçekti. Korkusuzdular. Kaf dağlarının ardındaki aşkları için sonsuza dek çarpışırlardı.
Şarkıların dilleri vardı. Duygular mısraların gerçek efendisiydiler. Teknolojik müziğin arkasında ruhsuz bir şekilde saklanmamışlardı. Şimdiki sanal aşklar gibi, her an kaçacakmış gibi duran eğreti sevgiler misali değildiler...
Asker yolu beklerdik.. Nişanlılık dönemlerimiz en güzel anılarımızdı.. Erken başlayan sevdalar için askerlik önemliydi. Uzun mektuplarımız ve kitap aralarında kuruttuğumuz çiçek yapraklarıyla süslediğimiz şiirlerimiz vardı zarfların içine iliştirdiğimiz.
Genç kız olmanın kuralları vardı. Ailemizin bize koyduğu yasaklarla öğrendik değerlerimizi. Bir çoğumuz sevgili ninelerimizin koruması altındaydık. Günümüzün başıboş sevdaları bizlere göre değildi..
Malum İzmirli olmak her zaman farklı olmaktı (Emin olun megalomanlık değil). Yaz sinemaları romantik aşkların buluşma yeriydi. Ailelerimizle gittiğimiz yaz bahçelerinde kaçamak bakışların tadı şimdilerde yan yana, dip dibe yaşanan hiçbir birlikteliklerde ne yazık ki yok artık
Gerçek komşulukların gözünü seveyim. Yediden yetmişe vazgeçemediğimiz mahallemizin insanları. İçimizde karışsak da, bizden olmayanlara dimdik dururduk. Kocaman bir aileydik.
‘’Komşu komşunun külüne muhtaçtır’’ sözünün anlamını yıllar geçtikçe daha iyi anlayabiliyorum. Toplu yaşayıp da, birbirini tanımayan insan kalabalığı içinde kaybolmuş bir yabancıyız. Kendimizi bile tanıyamaz durumdayız.
Artık herkes maddi güçlerin belirlediği ve sınırladığı yakınlaşmalar yaşarken, samimiyetin dibi çoktaaan delinmiş. İnsanlık su kaçırıyor. Yakında hepten yok olacak. Medeniyetin dişleri arasında her gün biraz daha kaybolurken , ’’NOSTALJİ’’ çığlıklarımızı kendimiz bile duyamıyoruz. Kendi sesine sağır bir insanlık türemeye devam ediyor.
Yazar ‘OSHO’’ nun bir kitabında bir cümleyi çok severim. Şöyle der; ‘’Çevrenize yardım etmek istiyorsanız uyanık olun. Yoksa uyuyan bir insanı nasıl uyandırabilirsiniz ki..? Karanlıkta duran bir kişi diğerlerine nasıl ışık verebilir ki? ‘’
Konuyu yine; fazla uzaklaşmadan dünya siyasetine getirmek istiyorum. Tükenmek üzere olan bir batı var ve orta doğunun bakir dünyasına göz dikmiş durumdalar. Millet olarak uyanık kalmak, kendi değerlerimizi korumak zorundayız. Başka çaremiz yok
Bizim atalarımız sıradan insanlar değildi. Geçmişe sığmayacak kadar özel ve günümüze kadar uzanan gerçek hikayelerin kahramanlarıydılar. Biz özel bir neslin çocuklarıyız. Öylede olmaya devam edeceğiz.
Evet arkadaşlar ninelerimiz ve dedelerimiz hala en gerçek masallarını uzaklardan fısıldamaya devam ediyorlar. Sessiz kalalım ve onların yüreklerinden gelen bu seslere kulak verelim. İşte buradalar. Yeter ki dinleyelim. Şişşşttttt . Bak… Bir varmış bir yokmuşşşş. Mutlu bir hafta diliyorum..
Gitmem diyenlerden öğrendik, yalnız kalmayı! ( anonim)