Son dönemin sancılı konusu. Kimse kimseyi dinlemiyor. Bizim zamanın eğitim şekillendirilmesi farklıydı. Yedinci, sekizinci sınıf gibi birimler yoktu. Toplulukların karşılıklı sohbetlerinde dikkat edilmesi gereken kurallar vardı. En sade anlatım şekliyle, ortaokul sıralarında öğrenmiştik tüm vatandaşlık bilgilerimizi. Kimse kimsenin sözünü kesmemesi konusunda kurallarımız vardı. Hele karşılıklı jestler ve pas atmalarla tamamlanan sohbetlerin tadına doyum olmazdı. Yeni zaman dönemin her şeyi değişti. İnsanın yaşı ilerledikçe galiba kendini daha çok anlatma ihtiyacı içinde hissediyor. Kaybolan hafızayı diri tutmak adına bitmeyen ‘’ANI‘’ yolculuklarının arkası kesilmiyor.
Ajda Pekkan’ın yıllar önce bir şarkısını hala zevkle dinlerim. Şarkının sözlerinde ‘’Hoş görsen sen bırak gitsin aldırma’’ Aldırmayalım da ne kadar aldırmayalım? Hele yaşadığımız mega dünyanın handikaplarına nasıl dayanalım. ‘’Sabır’ kelimesi nerdeyse Türk dil kurumundan istifa etmiş durumda. Soralım bakalım zatı muhterem bilir kişilere‘’ Doğru sohbet etmenin kuralları nedir diye? Doğru anlaşılabilmek için doğru ifadelere ihtiyaç duyduğumuz kadar iletilerimizin jest ve mimiklerle de desteklenmesi gerekiyormuş. Bu nedenle karmaşık yapıya sahip olan konuşma yetimizin bizi en iyi şekilde anlatabilme becerisi konuşma sanatı olarak tabir edilme şekliymiş..
Ne güzel yorumlamış bilirkişi kaynakları. Konuşma sanatı unuttuk gitti. Saygı bitti. Anlayış sıfır. Karşılıklı atışmalarda ortamın galibi ben olacağım iddiaları. Maşallah herkes bilgi küpü kıvamında. Öğrenmeye hiç niyetimiz yok. Varsa yoksa beyin boşaltma durumları. Öfkelerin arkası kesilmiyor.
Ağzımızdan dökülen kelimelerin nelere mal olabileceğini hiç düşündünüz mü? Tv lerde konuşmak üzerine kurgulanmış programların neden bu kadar rağbet gördüğü hiç aklınıza geldi mi?
Niye hukuksal davalarımızda bir başkası bizi savunur?
Konuşmak üzerine bir çok taşlama ve atasözümüz vardır.. Dudaklarımızdan dökülen sözler, çıktığı anda artık bizim olmaktan çıkmıştır. Olumlu veya olumsuz karşısındaki kişiyi hedef alır.
Konuşmasını bilmek; yerinde ve zamanında konuşmak, konuşmasıyla insanları, bilgilendirmek ve etkilemektir. Bir iletişim becerisidir. Toplum içinde insan ilişkilerini sağlıklı ve sürekli kılmak için mutlaka geliştirilmesi gereken bir yetenektir.
‘’Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır derken güzel ve yumuşak sözlerin ikna etme konusunda ne kadar etkili olduğunu düşünürüz. ‘’Ağzı olan konuşuyor cümlesinde ise; düşünmeden gerekli gereksiz sözlü ifadelerin boş olduğunu anlarız. Kontrol edemeyeceğiniz, değiştiremeyeceğiniz şeylerden konuşmak, yine çoğu kez boşa zaman ve enerji harcamaktır.
‘’Ağzından bal damlıyor’’ derken karşımızdaki kişiye efsunlamış gibi yapışırız. İsteriz ki hep o konuşsun.
Konuşurken söylediklerinizin bir anlamı ve yararı olup olmadığını sorgulayın. Söylediklerinizin karşınızdaki için ne anlama geldiğini, ona bir yarar sağlayıp sağlayamadığını düşünün. Bilmediğiniz konuda konuşmayın.
Ayşe, küçük bir sözcük yüzünden kırk yıllık dostuyla araları bozulmuştu. Zeynep, kayınvalidesiyle yıllardır görüşmüyorlardı. Yine, yanlış bir anlaşılma senelere dayanan bir küslük yaratmıştı. Ayhan, karısı Esra’nın kilolarıyla alay edince evlikleri bir celsede sona ermişti. Seda işyerinde küçük bir tartışmanın sonunda 16 yıllık işinden ayrılmak zorunda kalmıştı. Aile içinde bitmeyen dramalar ve travmaların özünde sözel diyalog bozuklukları olmuştur.
Sanat dünyasının pazarı hepten karışık biliyoruz. Hepimizin gördüğü gibi, siyaset arenası toz duman. Ülke liderleri arasındaki diyologlara akıl sır ermiyor. Bir cümleyle finans dünyası alt üst olabiliyor.
Bir siyasetçi ortaya çıkıp bir ‘’SÖZ’’ ediyor, borsanın ucu kaçıyor. Silahlar savaşlar gündeme geliyor. Acı söz; bıçak yarası gibi. Yara kapansa da izi mutlaka kalıyor.
KONUŞALIM KONUŞMASINA DA. SUSMA HAKKIMIZI DA KULLANMAYI UNUTMAYALIM. ÇOK ŞEY KAZANIRIZ.