İnsanoğlu neden kendine hayrandır veya yaşadığı her şeyi kaydetmek ister. Yaradılışımızın temelinde kabul etmesek te, narsisistlik mevcuttur. Hafızlarımızın derinliğine kaybolup gidecek görüntüleri resim kayıtlarına geçirerek ölümsüzlüğümüze meydan mı okumak istiyoruz.. Evren bizi yok edene kadar direnip ve yaşadığımız her anı bir yerlerde saklama arzusu sadece insana mahsus bir istek midir.? Yok olma duygusu ürkütücüdür ve kabul etmesek de bir gün bu dünyada olmayacağımızı biliyoruz.
Hiçlik ve kaybolma duygusu insanlara çılgınlıklar yaptırabiliyor. Ölümsüzlüğün iksiri bulunmadığı müddetçe biz can pazarı bir yaşamın içinde kendimize yer açmaya çalışırken kendi görüntülerimizin esiri olmaya devam edeceğiz. Biliyoruz ki yaşam değişik evrelerden geçiyor. Çocukluk ergenlik gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerimizi unutmak istemiyoruz. Aklımız bile bize sadık değil. Unutkanlık son yılların hızla gelişen hastalıklarından biri olduğunu görüyor ve kayıp zamanlarımıza daha çok tutunuyoruz. Yaşama dair her şeyi anımsamak istiyoruz . Bu zavallı insanoğlunun aslında en acınacak durumlarından biri . Kocaman bir boşlukta kaybolma korkularımızı yenemiyoruz.
Tarih sayfalarında ilk fotoğrafın yer alması 1826 veya 1827. (Pencereden Le Gras'a bakış) Fotoğrafı çeken Nicéphore Niepce manzaranın fotoğraf levhası üzerinde belirmesi için 8 saat beklemişti. Biz insanlar bu olaya bayağı kafa yormuşuz belli.
Yüzlerce fotoğraf çekiyoruz ve bunları CD'lere kaydedip, unutup gidiyorsak o görüntüleri kaydetmenin ne anlamı var? Fotoğraf bir belgeleme aracı, ölüme ve yok olup unutulup gitmeye karşı bir direnme yolu. Bu bir şölen, bir sanat, bir iletişim şekline dönüşmeye başladığından beri görüyoruz ki, epey yol kat etmişiz..
Son yüzyılın çılgın oyuncağı. İletişim aletlerimizi fotoğraf makinesine çevirdiğimiz günden beri bizi kimse tutamaz haldeyiz. Son teknoloji sistemlerinin ve gelişmiş programlarıyla donattığımız selfielerimizle yaşama meydan okuyoruz. Sosyal hayatımızın atraksiyonlarını herkes görsün havasında gizli narsizm belirtileri bir anda hortlayıveriyor. Akıllı uslu hallerimizi bir kenara bırakarak, tüm egolarımızı ayaklandırıyoruz. Normal hayat yaşayan yok. Herkes her yerde. Araba kullanırken, çarşı pazar gezerken, hatta işin en trajikomik tarafı cenaze törenlerinde rahmetliyle son bir selfie çektirme modasındayız. İnsanoğlunun ayarı ne zaman kaçtı? Biz nasıl bu hale geldik? Düşünmesi ayrı bir dert, düzeltmesi bin bir dert. Teknoloji resmen bizimle kafa buluyor. İnsanoğlunu metal parçalarının arasına hapseden yine biz insanoğluna helal olsun. Kendimiz ettik kendimiz bulduk. Organik bir hayatı daha çoook ararız.
Durdurun dünyayı inecek var
Sosyal medyanın oyun sahası oldukça geniş. Anlat anlat bitmez. İnternet oyunları çıktığından beri Herkes yakışıklı, Herkes dünya güzeli,. Teknoloji, hani zaman zaman sana kızıyorum da; insanlığı mutlu ettiğin içinde teşekkür ediyorum. Sayende psikologların yükü azaldı. Artık tüm insanlar sosyal medyada dolaşan fotoğraflarıyla, kusursuz bir şekilde boy gösteriyor. Kendileriyle hiçbir benzer tarafları yok. Yükleyin foto shop harikasını, beş dakikada ahu olun. Yer gök inlesin, havanızla ortalığı yakın yıkın. Yakın zamanda nur topu gibi birde tik tok larımız doğdu. Allah eksikliklerini göstermesin. . Eskiden tv lerde sanatçıları çoraplı kameralar çekermiş. Artık hepsi tarih oldu.. Tek korkumuz bu medya güzelleri kaza ile, birbirleriyle bir yerlerde karşılaşmasınlar. Sosyal medyada kuzu sarması, canım, balım.. Dışarıda, aaaaaa!? Pardon kimsiniz tanıyamadım? Ne diyelim Allah aklımızı korusun. Sonra nice olur halimiz. Biz bize lazımız. Yaşanacak daha çok günlerimiz var.
Sosyal medya, dost muyuz, düşman mıyız?