YazarlarTükenmişlik sendromunda dünya

HABERİ PAYLAŞ

Tükenmişlik sendromunda dünya

'Bizim bu gezegende ne işimiz var?' sorusunu kendi kendimize sorduğumuza eminim. Birçoğumuz şikayet ettiğimiz yaşam kaygıları. şarkılarda şiirlerde edebiyatta olumsuz  anlam yüklediğimiz dünya, hep günah keçisi olarak karşımıza çıkmıştır. Son yıllarda dünya nereye gidiyor kaygılarını aslında gelmiş geçmiş tüm topluluklar yaşamış. Aradan geçen bunca yıla rağmen, değişen yine bir şey yok. Hatta artmış durumda. Son yüz yılın "tükenmişlik sendromu" çoluk çocuk herkes bu moda akımında. Tıbbi açıklaması "Bireyin normal şartlarda kariyerinden, arkadaşlıklarından veya aile etkileşimlerinden aldığı keyfi ve başarı duygusunu azaltan ve bireysel kimliğin kaybedildiğine inanılmasına yol açan bir zihinsel ve fiziksel tükenme durumudur. Aynı zamanda bir iş hayatı stresi türüdür" açıklamasından ne anladığımız tartışılır fakat aferin bize demek istiyorum. Yüzyıldır bildiğimiz depresyonun yeni modeli. Dibi aynı, belirtileri aynı. Biz olayı süsleme sanatıyla ortaya çıkaracağız ve üstüne üstlük çok güzel bir olaymış gibi sunacağız ya. Ah bu insanoğlu. Ne varsa bizde var. Hiçbir canlı türü eminim insanoğluna özenmiyordur. Her şeyi abartmakta üstümüze yok. Kendi yarattığımız canavarlarımıza esir oluyoruz. Şikayet ettiğimiz ne kadar konu varsa, hepsi bizim eserimiz.  Yeni  dünya düzeninin içinde her şeyi tükettik. Medeniyetin bize kodladığı en büyük kötülük, insanı insandan uzaklaştırmak. Bir yüreği bir başkasının yüreğindeki sevgi sarıp sarmalar. Madeni aletlerin soğuk şıkırtıları değil. Teknoloji bizi dünyanın her tarafında yaklaştırdıkça en yakınlarımızdan uzaklaştırdığını biliyor fakat bu duygunun esaretinden kurtulamıyoruz. Bile bile yürüdüğümüz görünmez tuzağın pençesinde kurtulmamız artık çok geç gibi geliyor bana. Toplumsal ilişkiler bir yana ikili ilişkilerimizin çıkmazlığı karşısında herkes kördüğüm olmuş durumda. Hepimiz beraberliklerimize büyük hayallerle başlıyor, ilişkilerimize büyük anlamlar yüklüyoruz. Ancak bir süre sonra sevdiğimiz insanın üzerindeki yaldızlar dökülmeye, ilişkimizin tepesindeki mutluluk halesi solmaya başlıyor. Peki bu yokuş aşağı süreç işin olası gereken olgusundan mı? Başka bir deyişle ilişkilerin sıradanlaşması kadersel bir sonuç mu? Her şey ne güzel başlıyor. Aslında tüm ilişkiler karşılıklı bir oyundur. Kazanmak için gireriz. Başarımızı oyunun sonu belirler. Oysa dünyada yüzlerce kayıpların arkasında dimdik duran başarılı insanlar vardır ve bir tek alkış bile beklemezler. Ego ön plana çıkınca yarış başlar ve her yarışın bir kazananı vardır. Kaybeden belki ondan daha yeteneklidir. Kim bilebilir başarı bir yarışın ucundadır. Hayatın gizli kahramanlarına ne dersiniz. Kendilerini ortaya atmayı lüzum bile hissetmezler. Sakin ve dingin bir şekilde beklerler. Son noktayı belki de onlar koyar. Aşırı hırs savaşma duygusunu körüklerken bize çok yanlışlıklar yaptırıyor. Başarıya alışmakta iyi değildir.  Her şey sahip olma duygusu yüzünden, kaybetmeyi göze alamayan kişiler ordusu tükenmişlik sendromuna daha yakın oluyorlar. Bazen sahneden çekilmek gerekiyor. Hayat bir sıra duruşudur. Her zaman arkada sırasını bekleyenler olabileceğini bilmek lazım. Başarı kollektif bir duygudur. Paylaşıma açık olmalıdır. ‘’Ben ‘’  duygusunun toksik zehirlenmesine karşı zayıf düşmemeliyiz. Hayatın bizi kandırdığı olayların başında içsel dürtülerdir. Yüzyıllardır insanlık bu duyguya esir düşmüştür. Kendimize yabancılaşmadan yüzleşmenin keyfini çıkaralım. Hangi insanlık üç nesilden fazla bu yaşamda kalmıştır.  Hayat bizi zaten tüketirken ne gerek var tükenmişlik sendromuna diyelim mi?

Haberin Devamı

Herkesten kaçıyorum, kendime yakalanıyorum. (anonim)

Haberin Devamı
Sıradaki haber yükleniyor...
holder