Medya dünyasının değişen yüzüne yetişmenin mümkün olmadığı şu günlerde bitmeyen sarsıcı haberler devam ediyor. Astrolojinin ne kadar inandırıcı olduğu tartışıla dursun Ay tutulmasının etkilerini gün be gün göreceğiz. Dakka bir gol bir, dediğimiz siyasal olaylar her an yeni gündem yaratıyor. Filistin İsrail gerilimlerin altında doğuya yapılan haçlı seferlerini hortlatan ve dünya siyasetinde sert rüzgarlar estiren kim niye neden sorularının cevabı altında tükenmişlik sendromu yatıyor.
Komşuda pişer bize de düşer boşuna söylenmemiş. Aynı coğrafyanın karşı kıyısından, neredeyse öksürsek birbirimizin sesini duyacak komşumuz Yunanistan’la da, yıllarca birbirimizin yüzüne kapı çarpar durumdayız. Son günlerde sosyal medyada öfke dalgaları had safhada. İnsanca yaşamanın kurallarını galiba unuttuk. Siyasi görüşlerimiz ne olursa olsun sonuçta hepimiz etten kemikten biyolojik bir bedene sahibiz. Hiçbirimiz bin yıl yaşamayacağımıza göre niye bu kadar öfkeliyiz anlamış değilim. Hiç yoktan kızmak için kendimize neden arıyoruz. Ülkeler arasındaki siyaset çekişmelerine eyvallah. Her millet toprağına sahip olmak ve ayakta kalma savaşı veriyor. Bazen kantarın topuzu kaçıyor ama yapacak bir şeyde yok. Ülke çıkarları söz konusu oldu mu bin bir çeşide giren bukalemun havaları tüm milletlerde mevcut. Olmazsa olmaz sonuçta. Orman kanunu her konuda geçerli. Yüzyılın hastalığı. Kimin eli güçlüyse pençeyi ilk o atıyor ve insanlık kapanın elinde kalıyor.
ABD ile yine soykırım olayları ile ilişkilerimize yeni bir pencere açılmasının altında yine farklı nedenler var. Amerika bir türlü istediğini bizden alamıyor. Her geçen gün, yeni bir senaryo ile karşımıza çıkıyor. Hepimizin bildiği bir söz vardır. ’’Size yapılmasını istemediğiniz bir şeyi başkalarına yapma’’ .Bu yazıyı ABD’ nin kapısına asmak gerekiyor. Olmadı broşür hazırlayıp tüm Avrupa ülkelerine dağıtmak lazım. Şaka bir yana dünyanın tadı tuzu kaçtı. Sağ gösterip sol vurmaktan herkes tepegöz oldu. Ayarsız bir şekilde dolaşıp duruyoruz. Sürekli tetikteyiz. Türkiye’nin adı büyük derdi büyük.
Toplumsal suçlar öfke sınırlarımızı zorluyor. Tecavüzler, darplar, gasplar. Tv’ lerde kamu spotlarına her gün yeni bir konu ekleniyor. Sonuç? Elde var sıfır. Hayatın matematiğinde herkes sınıfta kalmış.
İlişkilerimizdeki yangınlar daha da büyük. Bireysel savaşların ucu bucağı yok. Çürük çarık duygular. Yara bere içinde. Pansumanı zor. İlacı yetersiz.
Geçen gün; bir kızımız tabiri caizse, karalar bağlamış hüngür hüngür karşımda ağlıyor. Efendim sevdiği çocukla kapışmışlar ayrılık kararı almışlar. Ben bu kadar mı deyince kız daha ne olsun dedi. Herkesin derdi kendine büyük anlıyorum da evrenin bu denli, yorucu kaosunda bazı üzüntüler farkında olmadan küçümseniyor. Eski Osmanlı İstanbul’un ahşap evlerinin bitmeyen yangınlarının tulumbacıları vardı. Zevkle dinlediğimiz yangınlı şarkılarımız ta o devirden günümüze gelmiştir.
Peki bitmeyen gönül yangınlarımıza ne demeli. Herkesin içi alev alev. Özlemlerin tedavisi yok. Bağrı yanık vaziyette dolaşıyoruz.
SONUÇ OLARAK GELİN HEP BİRLİKTE SEVGİLİ NURHAN DAMCIOĞLUNUN KANTOSUYLA BAĞIRALIM… YANGIN VARRRR…. İYİ HAFTALAR ARKADAŞLAR
Yüreği yakan felaketler varsa, yangını söndürecek mucizeler de vardır elbet. (anonim)