Melike Şahin ve Ah! Kosmos (Başak Günak), geçenlerde iki ayrı ülkede kaydettikleri ‘Ukde’ isimli bir single çıkardı. Adından ‘Türk elektronik müziğin kraliçesi’ diye söz edilen Başak Günak Berlin’de yaşıyor, sesiyle ve yazdığı şarkılarıyla insanı başka diyarlara götüren Melike Şahin ise İstanbul’da. Bu iki yetenekli kadının mesafeleri aşan işbirliğini, iki kuyruklu yıldızın çarpışmasına benzetiyorum ve bu çarpışma sonrasında ortaya ‘Ukde’ adında bir şarkı çıktı. ‘Ukde’, Gülbaba Records etiketiyle tüm dijital müzik platformlarından dinlenebilir. Henüz dinlemediyseniz bu hafta sonu keşfiniz ‘Ukde’ şarkısı olsun. Şimdi söz bu iki şahane kadında…
İki ayrı ülkeden çalışarak ortaya müthiş bir şarkı çıkardınız. Birlikte çalışma fikri nasıl ortaya çıktı?
Melike Şahin: Birbirimizi zaten tanıyorduk ama bu şarkıyı çalışırken daha da yakınlaştık. Başak, benim için özlenen bir değere dönüştü.
Klibi ödüllü yönetmen Berrak Çolak çekmiş. Şarkıyı ayrı ülkelerde kaydedip klip çekmek için bir araya mı geldiniz?
Başak Günak: Ben bir ara fırsat bulup İstanbul’a geldim. Klibi o arada çekebildik. Böylesi içimize daha çok sindi.
Normal bir insan sorunu genelde dışarıda arar, ancak varoluş üzerine biraz kafa yoran biri tüm cevapların içimizde olduğunu bilir. Şarkının sözlerinde de klipte de bu farkındalığı seziyorum. Doğru mu?
B.G.: Benim de ‘Ukde’yle ilgili hislerim tarif ettiğiniz gibi. Size böyle yansımasına da ayrıca sevindim. Biz kendimizi, yönetmenimize anlatınca onun da kafasında kurgu canlandı ve ortaya bu klip çıktı. Burcu Karademir’in çektiği fotoğraflar ve kapak tasarımı, üzerine bir de klip derken ortaya şarkıyı bütünüyle yansıtan işler çıktı.
M.Ş.: Klipte üzerimizden yırttığımız naylonlar aslında yönetmenimizin fikriydi. Özendiğimiz bir klip oldu. Hem Başak ve benim iç kazılarım hem de bir fark ediş ve silkinme söz konusu. Şarkının görsel dünyası da çok güzel oldu. Hem Burcu hem de Berrak’la çalışmaktan çok memnunuz.
Şarkı da klip de fotoğraflar da kadınların işbirliğinden doğmuş, müthiş!
M.Ş.: Yapımcımız ve sanat yönetmenimiz hariç herkes kadındı. Dişil enerjinin dolaştığı ortamlar çok daha yaratıcı oluyor. Kadın eli değmişliğin rahatlığı bir başka.
‘UKDE’ DERİN BİR DUYGU KAZISI SONUCUNDA ORTAYA ÇIKTI
Şarkıyı hangi duyguyla yazdınız? Sizi bu şarkıya sürükleyen yolculuk nasıl gelişti?
B.G.: ‘Ukde’ derin bir duygu kazısı sonucu ortaya çıktı. Müzik, içimde olan bir duygunun ortaya çıkarmasını sağlıyor ve bu da iyileşmeme neden oluyor. Sıkışıklıkları çözmeye iyi geliyor. Bu şarkının ilk demosunun çıkışı bu çözülmelerden birine denk düşüyor. Demoyu Melike’ye yollayarak pası ona attım.
M.Ş.: Ben de pası aldım. Bir demoyu ya da besteyi ilk dinlediğimde etkilendiysem nakarat kafamda dönmeye başlar. İlk olarak “Başı yiyen benim kurdum” sözleri çıktı yüreğimden. ‘Ukde’, Başak’la daha çok şarkı yapma istediği yarattı bende. Birlikte çok rahat, saygılı ve birbirimizi dinleyerek çalıştık. Disiplini çok çabuk kaybederim ama Başak’la çalışmak daha fazla şarkı yazma isteği uyandırdı bende.
METROPOLDE YAŞAMAK MÜCADELENİN TA KENDİSİ!
Yaşamınız boyunca içinizde ukde kalan durumlar oldu mu?
M.Ş.: Her konuda bir şey diyememek ve onu düğüm şeklinde bırakmak artık dönemin gerekliliği gibi oldu. Günlük hayatta bir saygısızlıkla karşılaşınca ya da markette sıra beklerken saçma bir durum görünce konu uzamasın diye susmak zorunda kaldığım anlar beni rahatsız ediyor. Metropolde yaşamak mücadelenin ta kendisi! Bunun dışında uzun süredir içimde kalan hiçbir ukde yok. Hayatımı o formattan çıkardım.
B.G.: İstanbul’un gündeliğinde ben de Melike’nin anlattıklarına benzer durumlar yaşıyorum. Özellikle eril tarafın sınır geçmelerine tahammül edemiyorum. Avrupa ülkelerinde herkes kendi dünyasında yaşıyor. Karşı tarafın dünyasıyla kimse ilgilenmiyor ancak aşırı bireysellik de bir noktada rahatsız edici olabiliyor.
DİNGİNLEŞMEK İÇİN MÜZİK YAPIYORUZ
Sizi bugüne kadar hiç dinlememiş birine hangi üç şarkınızı dinlemesini önerirsiniz?
B.G.: ‘Wide’ (feat. Özgür Yılmaz), Mabel Matiz’le birlikte yaptığımız ‘Mavi’ ve ‘It Rains Without You’ şarkıları müzik anlayışımı hayli yansıtıyor. Biz dinginleşmek için müzik yapıyoruz.
M.Ş.: ‘Ukde’yi zaten dinlediklerini varsayarak; ‘Hepsi Geçti’, Levni’yle yaptığımız ‘Ham Meyveler’ ve İsrailli müzisyen Kutiman’la yaptığımız ‘Sakla Beni’ şarkılarımı dinlemelerini öneririm.
Utanç ve suçluluk karışımı gibi bir hisle entelektüel ortamınızda söyleyemeye çekindiğiniz gizli zevkleriniz var mı?
M.Ş.: YouTube’da makyaj videosu izleme düşkünlüğüm var. Ne zaman modum düşse açar izlerim.
B.G.: İnsanların benden beklemediği kadar çok janrda müzik dinliyorum. Arabeskten 90’lar popa kadar ama yakın çevrem bunu biliyor. Sanırım benim söylemekten çekindiğim özel bir zevkim yok.
M.Ş.: Başak, kendini aşmış biri olarak bu soruya noktayı koydu. Haha!
Hangi okuldan mezunsunuz?
B.G.: Boğaziçi Üniversitesi’nde Kimya Mühendisliği okudum.
M.Ş.: Ben de Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji mezunuyum.
İÇİMDEKİ MÜZİĞİN İZLERİ ÇOCUKLUĞUMA KADAR İNİYOR
İçinizdeki müziği ilk keşfettiğiniz anı hatırlıyor musunuz?
M.Ş.: Kardeşim ben yedi yaşındayken doğdu ve onu uyuturken kafamdan ninniler yazardım. O zamanlar bunun mesleğime dönüşeceğini düşünmemiştim tabii, kendiliğinden geliyor sözler. Zaten şarkı yazmak her zaman beni daha çok heyecanlandırmıştır.
B.G.: Bu konu üzerine düşündüğümde izleri çocukluğuma kadar iniyor. Bende de çocukken şarkı uydurma durumu vardı. Enstrümanların hepsine ilgi duyuyordum. Ailemde müzikle ya da sanatla ilgilenen olmadığı için buraya nasıl varılır, çözemiyordum. Bir şekilde müzik beni çekti.
Ah! Kosmos şarkılarının sound’u kulağıma başka gezegenden gönderilen sinyallermiş gibi geliyor. Kosmos da, ilkçağ Yunan felsefesinde ‘Evrenin düzeni, görünür dünyanın uyumlu birlikteliği’ anlamına geliyor. Ah! Kosmos mahlasının hikayesi ne?
B.G.: ‘Ah!’ Didem Madak’ın ‘Ah!’ıdır. 2011’de bir grup dostumla şiir okuyup üzerine müzik yapıyorduk. Didem Madak’ın ‘Ah’lar Ağacı’ şiiri bizi hayli etkilemişti. İçimizdekileri anlatmamıza vesile oluyordu. Didem Madak’ın vurguyla ‘Ah!’ın anlamını değiştirme hali gündelik hayatıma da sirayet etti. Ah! Kosmos’u nasıl söylersen söyle, söyleyene bağlı oluyor ya işte ‘Ah!’, buradan geliyor.
Melike Hanım, Altın Palmiye başta olmak üzere çok sayıda ödül kazanan Fransız yönetmen Tony Gatlif’le çalışmışsınız. Bu hikayeyi bize anlatır mısınız?
M.Ş.: Tony Gatlif ‘Djam’ filminin çekimleri için İstanbul’a gelmişti ve bir kadın müzisyen arıyormuş. Arkadaşlarım beni önermiş ve böylece yollarımız kesişti. Filmin soundtrack’inde üç şarkı seslendirdim. Tony Gatlif, tekrar Türkiye’ye geldiğinde de ‘Sevmek Suçsa Suçluyum’ şarkıma klip çekti.
DOKUZ AYDIR SAHNEDEN UZAK KALDIK
Yeni normale alışabildiniz mi?
M.Ş.: Geçenlerde arkadaşlarımla oturuyorduk ve birden “Mikrofonu özledim” diye bir çıkış yaptım. bu benim işim ve neredeyse dokuz aydır sahneden uzak kaldık. Teknik ekip ve mekanlar da çok zor durumda. Negatife odaklanmamaya çalışıyoruz ama her açıdan sıkıntılı bir durum.
B.G.: Tünelin bir çıkışı olduğunu düşünerek devam ediyorum. Yoksa alıştığım söylenemez. Bu süreçte müzisyenlere daha çok destek verilmesini beklerdim.
Geçenlerde Salvador Dali ve Madonna’nın arkadaşı olmak isteyeceğime karar verdim. Siz gelmiş geçmiş hangi ünlünün en yakın arkadaşı olmak isterdiniz?
M.Ş.: Aklıma ilk olarak Zoe Kravitz ve Nick Cave geldi. Roger Federer’lere de bir çay içmeye gitmek ilginç olabilirdi.
B.G.: David Lynch’le kahve içmek keyifli olurdu. Imogen Heap diye bir müzisyen var. son derece yenilikçi biri. Onunla bir arkadaşlığım olmasını isterdim.
Son zamanlarda ne okudunuz, ne dinlediniz, ne izlediniz?
M.Ş.: ‘I May Destroy You’ izledim ve çok beğendim. Maxime Rovere’nin ‘Aptallarla Ne Yapmalı?’ kitabını okudum. Xir’in ‘Sallan’ şarkısını bu aralar çok dinliyorum.
B.G.: Son zamanlarda internetten Radio Alhara adında bir Filistin radyosunu dinliyorum. Mark Wolynn’ın ‘Seninle Başlamadı’ kitabını okudum ve ‘Portrait of a Lady on Fire’ filmini izledim.
Fotoğraflar: Burcu KARADEMİR