Norm Ender, rap dünyasının asi ve aksi çocuğu; Sabancı ailesinin dördüncü kuşak üyelerinden Faruk Sabancı ise elektronik müziğin başarılı isimlerinden. Bu ikili geçenlerde, sözleri Norm Ender’e, müziği ise Norm Ender ve Faruk Sabancı’ya ait olan ‘Bulamazdım’ şarkısını çıkardı. Angham (Orta Doğu Spotify), Spotify Turkey, Türkçe Rap ve Shazam Stars'da en çok dinlenenler listesine giren şarkı, YouTube’da da trendler listesine girdi. Müzikal anlamda iki farklı ekolden gelen Faruk Sabancı ve Norm Ender’in bu sürpriz ortaklığı vesilesiyle konuştuk. Hazırsanız, şarkıyı arka fonda açın ve sohbetimize ortak olun.
FARUK SABANCI: ASLA KONSER VERMEYECEĞİM TEK YER İSRAİL’DİR
Müzikal anlamda iki farklı ekolden geliyorsunuz. Ortak bir şarkı yapma fikri nasıl ortaya çıktı?
Faruk Sabancı: Birlikte şarkı yapmamızın temelinde dostluğumuz yatıyor. Uzun zamandır ortak çalışma yapmak için konuşuyorduk ve son kullanma tarihi olmayan, zamansız bir şarkı üretmek istedik. Farklı müzikal tarzlarımız ve geçmişimizden faydalanarak eklektik bir sentezi bu sinerjiye dahil ettik ve sonuç ‘Bulamazdım’ oldu.
Norm Ender: Rap, sözlerin ön planda olduğu; elektronik dans müziği ise eğlenceye dönük bir müzik türü. İkisini harmanlamak zor değil ama bu harmandan duygu yüklü bir parça çıkarmak ve insanlara sevdirebilmek önemliydi. Hikayesi olan ve dans ettirmekten çok kendini dinletebilen bir eser yapmak istedik.
‘Bulamazdım’ın sözlerini yazarken ve müziğini yaparken hangi hissiniz ön plandaydı?
N. E.: Öykü bütünlüğünü oluştururken, herkes kendinden bir şeyler bulmalı hissiyle yazdım sözleri.
F. S.: Sözlerin yansıttığı duyguyu müzikal olarak en iyi şekilde desteklemeye çalıştım. İçinde bulunduğumuz dönemin kasvetini ve ruh halini göz önünde bulundurursak ortaya anlamlı bir şarkı çıktı.
Müzikle içli dışlı olmaya ne zaman başladınız?
F. S.: İlkokul birinci sınıfta müzik öğretmenim müzikal yeteneğimi fark edip ailemle paylaştı. Sonrasında ailem hızlıca bu yönümün üzerine gitti ve piyano eğitimi almaya başladım. Kabiliyeti eğitimle desteklemenin ne kadar önemli olduğunu her gün daha iyi anlıyorum.
N. E.: Sekiz-dokuz yaşındayken kaydettiğim, şarkılar söylediğim, piyano çaldığım kasetlerim var. Karantina sürecinde yüzlerce tozlu kasetin içinden bu kasetleri buldum. Dinlediğimde tarifsiz bir his yaşadım ve o çocuk sesime ''Başardın'' dedim.
ELEKTRONİK MÜZİK VE HİP HOP SENTEZİ TÜRKİYE’DE ÇOK RASTLANAN BİR KOMBİNASYON DEĞİL
Kemik dinleyici kitlelerinizden bazıları bu birlikteliği eleştirdi ve kafasında oturtamadı. Onlara ne söylemek istersiniz?
N. E.: Eleştiri, ürettiğim her esere gelecektir, herkesin aklında yaşattığı bir Norm Ender var. Bazı dinleyicilerim benim hep eski şarkılarımı özlediklerini söylüyorlar ama aslında özledikleri kendi geçmişleri bence. Çocukken, o şarkılarımı dinlerken yaşadıkları hisleri özlüyorlar. Benim pek ortak yapım işlerim yoktur, o yüzden yabancılık çekenler olmuştur ama genel kitleye baktığımız zaman çok iyi geri dönüşler alıyoruz.
F. S. : Elektronik müzik ve hip hop sentezi ülkemizde çok sık rastlanan bir kombinasyon değil ve bazı dinleyicilerde bir yabancılaşma olabilir. Ancak bakış açılarını genişlettiklerinde, parçadaki mesajı daha net algılayabilecekler.
İnsan kendini anlatması kolay değil. O nedenle birbirinizin gözünden nasıl göründüğünüzü soracağım.
N. E.: Faruk; neşeli, pozitif ve makul düşünen biri.
F. S.: Norm Ender, gündelik yaşantısında son derece sakin, uysal ve sıcak bir yapıya sahip. Büyük bir müzik tutkunu ve sanatında her zaman mükemmeliyetçi. Benim gibi az ama öz dostlukları vardır ve mütemadiyen çevresinde olduğu insanlara çok dikkat eder.
Son zamanlarda sosyal medya fenomenler, bile single ya da albüm çıkarıyor. Herkesin bu kadar kolay şarkı çıkarabilmesine siz nasıl bakıyorsunuz?
F. S.: Herkesin emeğine saygı göstermek lazım ve aralarında gerçekten iyi müzik yapanlar olduğunu görüyorum. “Herkese merhaba, bugün eniştemle kafamızda karpuz kırma challenge’ı yapıyoruz” videoları çekip ertesi gün kendini ‘sanatçı’ olarak adlandıranları görünce bir şaşkınlık yaşamıyor değilim açıkçası.
N. E.: İnsan, hakkını verdiği sürece her şeyi yapmakta özgürdür. Başarabilenler olduğu gibi başaramayanlar da çok. Zaman geçtikçe kötüler elenir ve kimin daha ölümsüz eserler ürettiği ortaya çıkar. Kişilerden değil, eserlerden bahsediyorum.
Müzik piyasasının bugün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
N. E.: Her şey sayısal verilere göre yorumlanıyor. Bu dinleme oranı yüksek ama çabuk unutulan eserlere doğru yönlendiriyor piyasayı. Bunu oluşturan bir sürü faktör var ama karamsar değilim. Ne olursa olsun kaliteli eserler ve sanatçılar çıkmaya devam edecektir.
F. S.: Artık dijital dönüşümünü tamamlamış ve hızlı tüketime geçiş yapmış bir piyasa. Dinleyiciler, müziğe sahip olmak istemiyorlar, müziğe erişimleri olmasını istiyorlar. Bu da ‘streaming’ dediğimiz artık çok da yeni olmayan, herkesin adapte olmaya çalıştığı bir çağ niteliğinde müzik için. Hızlı tüketimin getirileri ve götürüleri hepimiz için farklı olabilir.
Birer sanatçı gözüyle bakarsanız sizi dünyanın genel durumuyla alakalı en çok endişelendiren konular ne?
F. S.: Her sabah gazetelerde gerek yurt içinde gerek global düzende endişe verici o kadar çok haberle güne başlar olduk ki gerçekten bu soruyu cevaplandırmaya nereden başlayacağımı bilemiyorum…
N. E.: Radikal insanlar, cehalet ve şiddet.
MOZART’IN ARKADAŞI OLSAM SÜREKLİ ONA BEAT YAPTIRIRDIM
Geçenlerde Salvador Dali ve Madonna’nın arkadaşı olmak isteyeceğime karar verdim. Siz gelmiş geçmiş hangi ünlünün en yakın arkadaşı olmak isterdiniz?
N. E.: İlginç soruymuş! Mozart'ın arkadaşı olsam iyi olurdu. Sürekli beat yaptırırdım. Hahaha!
F. S.: Fatih Sultan Mehmed’in döneminde yaşayıp yanında olmak isterdim. Savaş stratejileri ve karar alma aşamalarındaki o zekaya yakından şahitlik etmek muhteşem bir deneyim olurdu.
Siz kimleri dinlemekten keyif alıyorsunuz?
N. E.: Çok değişkenlik gösteren cevaplarım var, bu soruyu es geçmek zorundayım.
F. S.: Fazıl Say, Taksim Trio, Mor ve Ötesi, Jon Hopkins, Joris Voorn, Eric Prydz…
Son zamanlarda ne okudunuz, ne izlediniz?
F. S.: Bu son kapanmada daha önce hiç şans vermediğim ‘La Casa De Papel’e başlayayım dedim ve gerçekten çok iyiydi, tavsiyelere daha önce kulak vermeliydim.
N. E.: Alfred Adler'in ‘İnsanı Tanıma Sanatı’ kitabını okuyorum, ayrıca satranç oynamayı sevdiğim için ‘The Queen's Gambit’ ilgimi çekti ve izlemeye başladım.
AŞK, MANTIĞIN DUYGULAR KARŞISINDAKİ ÇARESİZLİĞİDİR
Aşk sizin için ne ifade ediyor? Size göre ideal ilişki nasıl olmalı?
N. E.: Aşk, mantığın duygular karşısındaki çaresizliğidir. Dört yıldır beraber olduğum bir sevgilim var ve çok güzel bir birliktelik yaşıyoruz.
F. S.: Doğru ve sağlıklı temellerin üzerine kurulduğu takdirde çok güzel bir duygu aşk. Yaklaşık bir yıldır devam eden mutlu ve heyecanlı bir birlikteliğim var.
FARUK SABANCI: ELEKTRONİK MÜZİĞİ İLK DEFA BAMBAŞKA BİR MECRADA TEMSİL EDECEĞİM
Gelecekte sizi hangi projelerde göreceğiz?
F. S.: Çalışmalarıma hız kesmeden devam ediyorum. Şu sıralar çok değerli bir sanatçımızın ‘Best of’ albümünde yer alacak bir parça üzerinde çalışıyorum. Bu parçada bana, çok sevdiğim bir müzisyen dostum eşlik ediyor. İlk defa bir saygı albümünde yer alacağım ve elektronik müziği bambaşka bir mecrada temsil edeceğim.
Asla çalışmam dediğiniz bir sanatçı var mı?
F. S.: Kişisel olarak saygı duymadığım kimseyle çalışmam. Tarzıyla bana uyum sağlama potansiyeli görmediğim sanatçılarla da bir yola çıkmayı düşünmem. Ne yazık ki bazı vokallerimizde bana çok sahte gelen bir ‘bağırma’ hastalığı var. Haykıra haykıra, samimiyetsiz şarkı söyleyen biriyle asla çalışmam.
Asla konser vermem dediğiniz bir yer var mı?
F. S.: Yurt dışında asla konser vermeyeceğim yer İsrail’dir, bunun sebeplerini tahmin edersiniz. Yurt içinde asla konser vermem dediğim bir yer yok ama kış sezonunda, eğlence ve kültür anlayışı, benim tarzımdan çok farklı olduğu için Uludağ, benim temkinli yaklaştığım bir yer. Ancak içime sinen bir konser yapabilirsek de neden olmasın.
Yıllarca Türkçe müzikten uzak durdunuz, hiç yerli üretim yapmadınız. Türkçe şarkılar yapmak için neden bu kadar zaman beklediniz?
F. S.: Popüler Türkiye müziğini her zaman takip ediyordum ama benim tarzımdaki bir sanatçının çok da içine girmek isteyeceği bir ortam yoktu açıkçası. Streaming çağına geçişimizle başka bir devir açıldı ve kreatif, vizyonlu yeni isimler kendini gösterme imkanı buldu. Öncesinde bir tekelleşme durumu söz konusuydu. Aynı sanatçılar, aynı aranjörlerle aynı bestecilerden aldığı şarkılarla aynı yönetmenler tarafından aynı platolarda kliplendirilip aynı kişilerce sahte tıklamalarla şişiriliyordu. Bu dönemin kapanmasına vesile olan herkese teşekkür ederim.
NORM ENDER: SAVAŞÇI BİR KARAKTERİM VAR HAKSIZLIK YAŞARSAM AGRESİFLEŞİYORUM
Son derece agresif bir imajınız var. Bu bir koruma kalkanı dürtüsü mü yoksa normal hayatta da agresif misiniz?
N. E.: Tercih ettiğim sözler ve şarkılarımdan analiz etmeye kalkarsak evet, agresif bir imajım var ama bu sadece bir sonuç. Haksızlık ve çifte standarttan nefret ederim. Yaşadığımız hayatlar bazen agresifliği hak ediyor. Sanırım içine atan bir insan olmaktan ziyade savaşçı bir karakterim var. Bu yüzden haksızlık yaşarsam agresifleşiyorum.
“Türkiye’de rap” deyince aklınıza gelen ilk üç kelime nedir?
N. E.: Genelde klişe kelimeler gelir ve gülerim. Rhyme, flow, sokak, bir de peşine eklenir gerçek rap bu değil. Hahaha!
Nasıl bir aileye doğdunuz, nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
N. E.: Cumhuriyet değerlerini benimsemiş bir ailede özgürce büyüdüm. Çok güzel bir çocukluk geçirdim, hayatımın en mutlu anlarıydı. Tam bir 90'lar çocukluğu yaşadım, sevgiyle büyüdüm. Mahalle kültürünü, sokak oyunlarını ve kardeşliği yaşadım.
‘Bulamazdım’da ‘Zaten düzeni bozuk bu kelek bu dönek dünya kime kalacak bilmiyorum, zevki sefasını yaşıyorum işte ben artık insan sevmiyorum’ diyorsunuz. Ciddi misiniz?
N. E.: Egosuyla sahip olan, sevgisiyle tutsak eden, zekasıyla bencilleşen, doyumsuz ve eğitilmez bir insanlık! Kötü haberler dışında paylaşacak bir şeyi olmayan, şiddet yanlısı canlılar bütünü… Hepimiz böyle değiliz ama hepimizin ortalamasını alınca ortaya bu çıkıyor.