Su Soley’in, dokuz şarkıdan oluşan yeni akustik albümü ‘Gardrop’, MEYPOM etiketiyle tüm dijital platformlarda yayında! ‘Gardrop’ albümü adını, Su Soley’in kendi evinde kayıt odası haline çevirdiği ve tüm vokal kayıtlarını yaptığı kendi gardırobundan aldı. Sadece gitarların kullanıldığı albümde, sizi coşturan şarkılara da rastlayacaksınız, bir Selanik Türküsü olan ‘Drama Köprüsü’ne de… Albümden, ‘Dengesizim’ ve ‘Hep Bi’ Tufan’ şarkılarının klipleri yayında. Klipleri de şarkıları da kendisi gibi renkli, sıra dışı ve ilham verici. Çocukluk dönemi boyunca yüzme, monopalet, sutopu ve sualtı rugby’sinde ulusal ve uluslararası çok sayıda yarışmaya katılarak dereceler de alan Su Soley; piyano, gitar, ukulele, flüt, aquadrum, cajon, perküsif enstrümanlar çalıyor. Şimdi söz, 10 parmağında 10 marifet olan Su Soley’de…
Hayat hikayenizden başlayalım. Nasıl bir aileye doğdunuz?
Memur bir aileye doğdum. Çok matrak bir ailemiz var. Hem annemin hem babamın kendi ailesi de şamatadır. Evin büyük çocuğuyum. Kendimden beş yaş küçük bir erkek kardeşim var. Babamın ikinci evliliğinden bir de kız kardeşim oldu. Üç kardeşiz ama çocukluğum ve gençliğim erkek kardeşimle geçti. Kız kardeşimiz bizden çok küçük.
ÖMRÜM BOYUNCA HASRET DUYACAĞIM BİR ÇOCUKLUK YAŞADIM
‘Dengesizim’ şarkınızda, “Çocukken ne güzelmiş hayat Bir geri dönsem olmaz mı ya?” diyorsunuz. Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Zengin değildik belki ama tanıdığım hiçbir çocuğun sahip olmadığı lükslere sahiptim. Ömrüm boyunca hasret duyacağım bir çocukluk yaşadım. Devlet Su İşleri’nin Ankara’daki lojmanında büyüdüm. Biz oraya taşındığımızda etrafı gelincik tarlasıydı ve karşımızda ODTÜ vardı.
Dev gibi çim alanımız, basketbol ve tenis sahamız vardı. Paten kayardım. Memur çocuğuydum ama çiçek böcek içinde müthiş bir hayatta büyüdüm. Komün hayatımız vardı. Bütün sevdiklerimizin yaşadığı bir köy hayal ederiz bazen işte ben o köyde yaşadım. Doğanın içinde büyüdüm. Bulduğum kediyi eve getirirdim. Erkek kardeşim de büyük bir aşkla veteriner hekim oldu.
TEKNOLOJİ HAYATIN DERİNLİĞİNİ YIPRATTI
Pandemi koşullarından mıdır bilmem, çoğu kişiden geçmişe özlem duyduğunu işittim. Bunun temel sebebi sizce nedir?
Ben şahsen çocukluk dönemimdeki sanatçılarımızı ve aydınlarımızı çok özlüyorum. Hızlı bir erozyon yaşanıyor. Bu nedenle o özlemi duyuyoruz. Teknoloji hayatlarımıza bir yandan konfor sağlarken diğer yandan insanları birbirinden uzaklaşıyor. Bir şeye kolay ulaşmak o şey her neyse değerini yitiriyor. Eskiden bir plak almak için üç ay beklerdik. Cep telefonları yokken tam saatinde buluşma yerinde oluyorduk. Teknoloji, hayatın derinliğini yıprattı ve insan olarak o derinliğe gerçekten ihtiyacımız var. O derinlik yok olunca toplumda sinir, stres ve tatminsizlik meydana geliyor.
EMEĞİN DAHA ÇOK KARŞILIK BULDUĞU DÖNEMLERDE MÜZİK YAPMAK İSTERDİM
Kendinizi bu çağa ait hissediyor musunuz?
Ailemi, kardeşlerimi çok seviyorum. O nedenle bir nebze bu çağa ait hissediyorum ama 70’lerde yaşayıp müzik yapmayı tercih ederdim çünkü şimdiki müzik dünyası çocukken hayalini kurduğum gibi değil. Beş-altı yaşlarındayken, herkes uyuduktan sonra gece yatak odamın balkonuna çıkıp karşımda binlerce dinleyiciyi hayal ettiğim dönemde, star olarak Michael Jackson’ı bilirdik, Madonna yeni yeni serpiliyordu. İnanılmaz bir rock furyası vardı.
Çok seçmece isimleri görüyorduk. Türkiye’deki müzik de çok kaliteliydi. İnsanlar artık müziği zap yaparak dinliyor. Aylarca uğraşılan şarkılar da arada kaynıyor. Yeni gelen jenerasyonun içine doğduğu dünya bu. Bu noktada tüketiciyi de suçlayamayız. Her şeyin daha çok değer bulduğu, benim de üretirken daha çok tatmin olacağım o dönemlerde müzik yapmayı daha çok tercih ederdim.
21 SENEDİR MÜZİK YAPIYORUM, KALİTEYİ INSTAGRAM TAKİPÇİ SAYISIYLA BELİRLEYEMEYİZ
Sosyal medya fenomenlerinin bile art arda şarkı çıkarıp albüm yapması hakkında ne düşünüyorsunuz?
İnanılmaz yatırımlarla inanılmaz klipler çekiyorlar. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de ilk çıkan influencer’lar hiç fena değildi. İşlerini güzel yapıyorlardı. Bir şarkı yapılınca müzisyen olunmaz. Ben 21 senedir müzik yapıyorum. Ülkedeki pek çok büyük organizasyon firmasıyla çalıştım ve defalarca sahne teklifi alıyorum ama bilmem kim organizasyon firması “Ama bu kızın takipçi sayısı senin 10 katın” diyor.
Her çıktığı sahneden gönderilen birini sırf takipçisi benden fazla diye tercih edemezsin. Bugünkü sahne standardımı sağlamak için 21 sene harcadım. Beni, iki senedir piyasada olan, sevildiği için mi yoksa sevilmediği için mi dinlendiği belli olmayan bir isimle kıyaslayamazsın. Dünyaca ünlü Bobby McFerrin’in takipçisi, tek şarkıyla patlamış bilmem kim kızımızdan az diye Bobby McFerrin daha mı az değerli? Kaliteyi Instagram takipçi sayısıyla belirleyemeyiz.
ODTÜ’DEN KONSERVATUVARA UZANAN BİR YOLCULUK
Eğitim süreciniz de hayli ilginç….
2005 yılında ODTÜ Eğitim Fakültesi Okul Öncesi Eğitim Öğretmenliği bölümünden mezun oldum. 2005-2006 sezonunda Ankara Devlet Tiyatroları’nda yardımcı oyunculuk yaptım. 2006 yılında İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı, Müzikal Tiyatro Oyunculuğu Bölümü’nü kazanarak İstanbul’a taşındım. O gün bugün İstanbul’dayım.
1981 doğumlu olduğunuza inanamıyorum! Henüz 20’lerin başında gibi görünüyorsunuz.
Ben de inanamıyorum, o yıllar nasıl geçti, bilmiyorum. Yaşımı da hissetmiyorum. Üç kedim var, yıllardır sayısız hayvan peşinde koşuyorum ama bunun çocuğum olmamasıyla ilgisi de olabilir. Çocuğunun olması müthiş bir şey olabilir ama o yorgun tempoyu yaşamadığım için de yıpranmamış olabilirim. Ben de annem gibi hareketli, tez canlıyım. O da bu yaşına kadar diri ve ayakta kaldı. Biraz genetik biraz da karakterimden dolayı yaşımı göstermiyor olabilirim.
BOB MARLEY’DEN AŞIK VEYSEL’E KADAR HER TÜR MÜZİK ÇALARDI EVİMİZDE
Müzik sizi ilk ne zaman içine çekti? Müzikle ilgili ilk anınız neydi?
Neşeli bir ailede büyüdüm ve bizimkilerin ciddi bir plak arşivi vardı. Her tür müzik dinlerdik. Bizde Queen plağı yoksa komşu da mutlaka vardı ve bangır bangır çalardı. Bob Marley’den tutun da Earth, Wind & Fire, Michael Jackson, Özdemir Erdoğan, Ajda Pekkan, Aşık Veysel’e kadar aklınıza gelebilecek her tür müzik çalardı evimizde.
İlk enstrümanım melodikayı babam, iki yaşındayken hediye etti. Sonrasında bulduğum her enstrümanı kurcaladım. 13 yaşında rock davulcusu olma hayaliyle davul dersleri almaya başladım. Piyano ve gitar çalmayı kendi kendime öğrendim ve bestelerimin çoğunu gitarla yaptım.
İLK KONSERİMİ SEKİZ YAŞINDA VERDİM, YERLİ MALI HAFTASI’YDI VE MADONNA’NIN ‘LIKE A PRAYER’ ŞARKISINI SÖYLEDİM
İlk konserinizi hatırlıyor musunuz?
Sekiz yaşındaydım. Yerli Malı Haftası’ydı. Herkes bir şeyler yapacaktı. Ben şarkı söylemek istedim. Benimkiler çalıştığı için yoktu ama diğer veliler de oradaydı. Günlerce şarkıya çalıştım. Saçıma da o zamanların modası olan banttan taktım. Sıram geldiğin en arkada sıradan kürsüye yürüdüm ve Madonna’nın ‘Like A Prayer’ şarkısını söyledim.
İnanılmaz ve aşırı ironik bir hikaye, haha! Peki, Türk halk müziği sevginiz nereden geliyor?
Babamın çaldığı ud sesi ve şarkılarıyla büyüdüm. Çok ciddi bir arşivi vardı. Notalarca, gecenin körüne kadar ud çalardı. Türk halk müziği sevgim evdeki bu tantanadan geliyor. Annemin aklına bir türkü gelse beni hemen arar ve “Bak bu çok güzel, bunu repertuarına al” der.
GARDIROP’TAN ÇIKAN BİR ALBÜM
‘Gardrop’ albümünün hikayesini sizden dinleyelim. Size bu albümü yaptıran duygu ya da olay neydi?
Albüm açlığım vardı. Single yerine albüm yapmak istedim. Pandemide bazı müzisyenler, evinde akustik şarkılar yapma ve kaydetme fırsatı buldu. Ben de dolabımın kapaklarını açıp yorganlar astım, içinde boşluk kalan raflara yastıklar doldurdum ve beğendiğim tınıyı yakaladığımda da sistemi bozmadan kayıtları tamamladım. Albümde, kayıtların yanı sıra tüm styling, kostümler ve aksesuarlar bana ait ve kendi gardırobumdan. Albüm görsellerinde kullanılan rasta tarzında örgü ve burgulardan oluşan renkli saç tasarımları da bana ait.
‘Gardrop’un müzikal karnesini nasıl tanımlarsınız?
Pop, rock ve caz ve tınılarıyla tanımlayabiliriz. Her şarkıya klip çektik. Her klipte farklı bir hikaye ve farklı bir styling’le olacağım. Karakter yaratmayı ve değişikliklerin içinde olmayı çok seviyorum. Her ay yeni bir klip yayınlayacağız. Yeni şeyler denemeyi çok seviyorum.
Müzikal tarzınızın çok yönlü olmasını neye bağlıyorsunuz?
Görsel ve müzikal tarzımın çok yönlü olmasında, kökenlerimin Balkanlar, Karadeniz, Akdeniz ve Doğu Anadolu’ya uzanmasının büyük etkisi var. Tüm bu toprakların müziklerinden besleniyorum. Keyifsiz uyandıysam tatlı caz şarkıları dinlerim. Moralim bozuksa kulaklığımı takar bangır bangır rock da dinlerim. Neşet Ertaş’ın sesinden acı acı bozlak dinlemeyi de seviyorum.
Kendi yapım şirketiniz de var, değil mi?
Kendi kariyerim için MEYPOM’la yoluma devam ediyorum ama öncesinde birlikte yol yürüyebileceğime inandığım bir yapım firması bulamamıştım. 2018’de kendi yapım firmamı kurdum. Zaten senelerdir sahne performanslarımda bütün prodüksiyonu kendim yürütüyordum. Eser sahibi zaten benim.
Bu gibi nedenlerle kendi şirketim olan Soley Tunes’u açmaya karar verdim. ‘Gardrop’a kadar yaptığım bütün işleri kendi şirketimden çıkardım. Aynı zamanda yapımcılığını yaptığım sanatçılarım var. Müzik insanı olduğum için müzik prodüksiyonlarını, görsel tasarımlarını da ben yaptım. Bu arada MEYPOM’la önceden tanışmış olsaydım muhtemelen kendi şirketimi kurmazdım çünkü onlarla çalışmaktan çok memnunum.
MADAGASKAR YAKINLARINDA PETROL TANKERİ BATTIĞINDA GÜNLERCE KENDİME GELEMEDİM
Dünyanın durumunu nasıl görüyorsunuz?
İnsanı ayırarak sadece gezegenimiz hakkında konuşacağım. Ben Dünya’nın her noktasına her canlısına bayılıyorum. Yılandan böceğine kadar her şeyi çok seviyorum. Her geçen gün daha beter haberler aldığımız için gezegenimiz adına üzgünüm. Madagaskar yakınlarında Japon petrol tankeri battığında günlerce kendime gelemedim. Çünkü oradaki doğal yaşamı mahvedecek bir olay. Her gün korkunç videolar görüyoruz. Bağışıklığımızı düşürecek kadar bizi üzen haberlerle karşı karşıyayız. Bir kötülüğü ne kadar meşrulaştırırsanız o kadar normalleştirirsiniz.
Son zamanlarda kimleri dinliyorsunuz?
2000’lerden sonra türeyen müziklerin çoğu benim için pek bir şey ifade etmiyor. Ezhel’i bir kenara ayırarak, güncel piyasadan ilgimi çeken pek kimse yok. Eskinin star’lık kavramı da üretirkenki özeni de farklıydı. Artık şarkılara yeterince emek harcamıyorlar, hızlı üretiyorlar ve hızlı tükeniyor. Bir anda 5 milyon dinlenmeye ulaşmak iyi bir şey anlamına gelmiyor. Bazı şarkılar tek kullanımlık maske gibi… Son zamanlarda; Imagine Dragons, Billie Eilish, Dua Lipa, Bruno Mars, Vulfpeck dinliyorum.
İnsanın kendini anlatması kolay değil ama sizce nasıl birisiniz?
Duygularımı süzgeçten geçirmem. Coşkulu yaşarım. Bitkileri, böcekleri ve tüm hayvanları çok severim, spor ve doğa düşkünü biriyim. Oturmak insanı söndürür, çalıştıkça ışıldadığımı hissediyorum.
Sizi daha önce hiç dinlememiş birine müziğinizi anlaması için hangi beş şarkınızı dinlemesini önerirsiniz?
‘Bu Yaz’, ‘Hep Bi’ Tufan’, ‘Dengesizim’, ‘Müebbet Hayalet’, ‘Şaşkın Sevgilim’. Bu arada Musixen isimli bir telefon uygulamasında ‘Bir Şat Su’ adında bir program yapıyorum. İlgilenenlere duyurulur.
Özel hayatınızdan hiç bahsetmedik…
Yedi buçuk yıldır aynı kişiyle beraberim. Evlenmedik ama o benim eşim, sevgilim. Bizim sektörle alakası yok ama çok iyi bir müzik dinleyicisi. Bas gitar çalmaya başladı. Üç kedimiz var. Anne, baba ve çocuktan oluşan bir kedi ailesiyle yaşıyoruz.