Alışveriş yaparken ilk olarak neye dikkat ediyorsunuz? Rengârenk, göz alıcı bir ambalaj mı sizi cezbediyor, yoksa ürünün kalitesi, fiyatı ve kullanım kolaylığı mı? Hepimiz farkında olsak da olmasak da, markalar satın alma kararlarımızı yönlendirmek için ciddi stratejiler geliştiriyor.
Bazen bir ürünü sadece ambalajına bakarak alıyoruz. Şık bir kutu, altın varaklı bir logo ya da dikkat çekici bir slogan, zihnimizde o markanın kaliteli olduğuna dair bir algı yaratabiliyor. Oysa içeriğe, işlevselliğe ve fiyat-performans oranına odaklandığımızda işler değişiyor. Gerçekten ihtiyacımız olan şey, dış görünüş mü yoksa uzun vadede işimize yarayacak, cebimizi sarsmayacak bir ürün mü?
Burada asıl mesele, seçimlerimizin ne kadar bize ait olduğu. Çünkü markalar sadece ürün satmıyor, bir yaşam tarzı, bir kimlik sunuyor. Bir ürünü satın aldığımızda sadece o ürüne sahip olmuyoruz, aynı zamanda o markanın yarattığı algının bir parçası haline geliyoruz. Bu yüzden de birçok insan, ihtiyacı olup olmadığını sorgulamadan, sırf markanın prestiji veya ambalajın cazibesi nedeniyle bir ürüne yöneliyor.
Peki, gerçekten ihtiyacımız olan şeyleri mi alıyoruz, yoksa markaların bilinçaltımıza işlediği mesajlara mı kapılıyoruz?
İşte bu noktada durup düşünmek gerekiyor. Bir ürünün pahalı olması her zaman kaliteli olduğu anlamına gelmediği gibi, ucuz olması da kötü olduğu anlamına gelmez. Önemli olan, gerçekten bize uygun olanı seçebilmek.
Bilinçli tüketici olmak, ambalaja değil içeriğe bakmayı gerektirir. Çünkü günün sonunda, parlak kutular çöpe gider ama aldığımız ürün bizim hayatımıza değer katmalı.
Bu yüzden bir dahaki sefere alışveriş yaparken kendimize şu soruyu soralım: Ben mi seçiyorum, yoksa benim yerime karar veren markalar mı?