The Wall Street Journal gazetesi atmış başlığı “Çin üniversiteleri yükselirken, Amerikan üniversiteleri dünya sıralamasında düşüyor” diye...
Evet yanlış okumadınız, aynen öyle. Dünya Üniversiteler Sıralaması’nı yapan Times Higher Education dergisi, 15 milyon araştırma yayınını ve bu yayınlara yapılan 121 milyon alıntıyı, ayrıca yıllık akademik itibar anketine verilen 40 binden fazla yanıtı analiz etmiş.
The Wall Street Journal ise şu sonuca varmış: “ABD’nin dünyanın en iyi üniversiteleri arasındaki üstünlüğü azalmaya devam ederken, Çin üniversiteleri her zamankinden daha fazla ve daha yüksek kalitede araştırma üreterek yükseliyor.” Top 10 sıralamasını merak ediyorsanız, İngiltere’deki Oxford Üniversitesi üst üste yedinci yıldır birinci.
ABD ilk 10’dan yedisini ve İngiltere üçünü alıyor. Oxford’u Harvard Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi, Stanford Üniversitesi, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT), California Teknoloji Enstitüsü, Princeton Üniversitesi, California Üniversitesi, Berkeley, Yale Üniversitesi ve Imperial College London takip etmekte. Ancak En İyi 100 Üniversite arasında ABD’dekilerin sayısı 2018’den bu yana 43’ten 34’e düşerken, ilk 100’deki Çin üniversitesi sayısı 2’den 7’ye yükselmiş.
Çin; ABD ve Avrupa’dan daha fazla araştırma üretmekle kalmıyor, aynı zamanda bu araştırmaların daha yüksek bir yüzdesi, küresel olarak en çok alıntı yapılan makalelerin ilk % 1’i arasında yer alıyor.
Çin yüksek kaliteli araştırmalarda 2015’te Avrupa’yı, 2019’da da ABD’yi çoktan geride bıraktı. Çinliler malzeme bilimi, kimya, mühendislik ve matematikte yoğunlaşırken; ABD’li araştırmacılar tıp, temel biyoloji ve fizikte daha üretken. Çin, 2019 yılında araştırma ve geliştirmeye (Ar-Ge) 526 milyar dolar harcamış. Ar-Ge harcamalarının 656 milyar dolar olduğu ABD’nin hala gerisinde ancak Pekin yönetimi açığı kapatıyor ve Ar-Ge harcamalarını 2010’dan 2019’a kadar her yıl ortalama %10,6 artırıyor.
Çin uluslararası patent alanında ise payını on yıl önceki %16’dan, 2020’de %49’a yükseltirken; ABD’nin payı aynı dönemde %15’ten %10’a düşmüş durumda. 3 bin üniversitesi olan Çin’in tek handikabı şu: İlk 50’den sonraki üniversiteleri ABD üniversiteleri seviyesinde eğitim veremiyor. Halbuki ABD’de 300 üniversitenin hemen hepsinin eğitim kalitesi birbirine yakın.
ÇİN KRİZİ BÜYÜYOR
Geçen hafta İngiliz Elektronik İstihbarat Servisi’nin başındaki isim Jeremy Ian Flemming’in (007 James Bond kitaplarının yazarı olan kişi ile aynı ismi taşıyor) çok nadir yaptığı devlet sunumlarından birini okudum.
İngiliz istihbarat şefi diyor ki “Amerika ve müttefikleri bir dizi kritik teknoloji ve askeri alanda Çin karşısında çok geride olduklarını yakında keşfedecek. Ve o an ‘dank’ edecek ama iş işten geçecek.” Ne tesadüf ki geçen hafta Biden yönetimi, Pekin’in süper bilgisayarlar, gelişmiş silahlar ve yapay zekâ uygulamaları için gerekli olan kritik teknolojilere erişimini engellemek için, yarı iletkenlerin Çin’e satışına kapsamlı yeni sınırlamalar ilan etti. Huawei zaten ABD’de uzun süredir yasaklı halde.
Çin, ileri bilgisayar mühendisliğine yıllardır yatırım yapıyor. Kuantum teknolojisi ile; uluslararası bankacılığı ve kurumları koruyan kriptoloji (şifreleme) kırılarak Batı’nın en gizli ulusal bilgilerine sızabilir. Aslına bakarsanız iki hafta önce Batılı bilim insanlarına Nobel kazandıran kuantum araştırmaları Çin tarafından çoktan hayata geçirildi.
Atomaltı parçacıklarla haberleşmeyi dünyada ilk kez başarıyla uygulayan ülke Çin. Yörüngeye fırlattıkları Micius uydusu, kuantum şifrelemesi denilen bir yöntemle Dünya’yla iletişim kuruyor. Çin olası bir savaşta, diğer ülkelerin uzaydaki uydulara bağlanmasını engelleyen, anti-uydu sistemini de geliştirmek üzere. Üstelik Ukrayna savaşından dersler de çıkardı.
Mesela Çin Merkez Bankası, kasadaki parasını dijital para birimlerine geçirme yönünde hamle yaptı. Böylece uluslararası yaptırımlardan kaçmayı hedefliyor. Evet, Putin’in tek bir nükleer hamlesi yeryüzünde taşları yerinden oynatabilir. Ama sanırım herkes şunda hemfikir: Putin’le yaşanan kriz, diğeri ile yaşanacak olanın yanında devede kulak kalır.