Dikkatinizi mutlaka çekmiştir. Her çağdakinden fazla sayıda bilim insanının bulunduğu günümüzde, örneğin 150 yıl öncesine kıyasla çok daha az sayıda kültürlü insan var. Eskiden insanları bilgeler ve cahiller olarak ayırabilirdik. Şimdi ise “okumuş” diye nitelediğimiz bir akademisyenin, kendi alanı dışında hiçbir şeyden haberi olmadığını gözlemleyebiliyoruz. 100 yıl önce bilim insanları eğitim görürken, matematikten felsefeye, mantıktan müziğe her alana el atmak zorundaydı. Ancak çağdaş dünyanın koşulları, ihtisaslaşmayı beraberinde getirdi. Ve bilim insanlarının çalışmalarının yörüngesi her kuşakta daraldı.
Günümüzün birçok uzmanı ne bilge ne de cahil. Bilge değil, çünkü uzmanlık alanına girmeyen her şeyden habersiz, ama cahil de değil çünkü yaptığı işi çok iyi yapıyor. Kendi mini minnacık dünyasını pek iyi tanıyor. Ama günümüzde birçok “bilim insanının”, doktorların, mühendislerin, öğretmenlerin politikada olsun, sanatta, edebiyatta olsun, dünyanın genel sorunlarına yönelik olsun ne kadar cahilce davrandıklarını gözlemleyerek şaşırıyoruz. Bu, onların suçu değil, sistem bir konuda uzmanlaşmayı zorunlu kılarken, bizi de kültürel açıdan sığlaştırıyor.
IQ’MUZ DÜŞTÜ
Halbuki dünyayı değiştiren insanlara baktığınızda onların her zaman kendi yaratıcılıklarını genel kültürle beslediklerini görebilirsiniz. Atatürk örneğin... Savaşırken bile dinlenmek için çadırına çekildiğinde sabaha kadar kitap okurdu. Ayrıca ilk Türkçe geometri ve Medeni Kanun kitabının da yazarıydı. Kurmay albayken Almanca’dan savaş taktikleri kitapları çevirmişti. İngilizce, Fransızca, Arapça, Farsça biliyordu. Çevrenizde şu an kaç kişide buna yakın meziyetler var söyleyin.
Ya da Einstein... Dahiyane teorisine ulaşabilmek için Kant‘ın ve Mach‘ın felsefi düşüncelerini olduğu gibi özümsemesi gerekti. Sürekli çalışan beynini ise keman çalarak boşaltıyordu. Bunları neden anlattım. IQ’muz, 1974’lerden beri düşüyormuş da ondan. IQ demek, zekâ demek. Şu an 150 yıl önceki Batı medeniyetlerinden birinde yaşayan ortalama bir insanın zekasından 10 puan daha azmış IQ’muz. ‘Ne var yani bunda?’ diyorsanız şöyle izah edeyim.
KELİMELER AZALDI
Sıradan bir insanın (IQ’su 90-109) zekasındaki 1 puanlık düşüş, o ülkenin gayrisafi milli hasılasında birey başına 229 dolarlık azalmaya neden oluyor. IQ’su 120‘lerde dolaşan entelektüel bir insanın, zekasındaki 1 puan artış ise tek başına ülke zenginliğine 468 dolar katkı sağlıyor. Az mı? Üstelik yüzyıl önceki bir insanın günlük hayatında kullandığından çok daha az kelime haznemiz varmış. Az kelime dağarcığıyla konuşmak düşük IQ’nun bir başka göstergesi. Teknoloji artmış ama zekâmız düşmüş anlayacağınız.
Şaşırdınızsa elinizden düşürmediğiniz o cep telefonunuzu, WhatsApp, Twitter ve Facebook dışında bilgi edinmek için ne kadar sık kullandığınızı kendinize bir sorun. Ayaklı bir kütüphane taşıyoruz ama “bilgi edinmek” umurumuzda değil. Tek yaptığımız, beynimizi işe yaramaz ve ertesi gün unutacağımız fast food haberlerle doldurmak. Kendi telefon numaramızı bile zor hatırlar hale geldik. O yüzden beyin yerinde sayıyor hatta geriliyor. Türk, Rus ya da Fransız edebiyatından herhangi bir klasik eseri okuduğumuzda “200 yıl önce bu adam bu kitabı nasıl yazmış” diye hayıflanmamız da bundan.
Yaşam şartları geliştikçe, teknoloji ve gıdaya kolay eriştikçe rahatlıyoruz, gevşiyoruz ve zekâ genlerini bir üst seviyeye taşıyacak evrimsel baskı, beyin jimnastiği de ortadan kalkıyor. Doğan yeni kuşaklar sıradanlaşıyor. Medeniyete çağ atlatacak Einsteinlar, Teslalar, Steve Jobslar zor dünyaya geliyor. Bir fıkrayla son verelim. Kayserili adam, oğluna matematik çalıştırıyormuş;
“İki kere iki kaç eder?” diye sormuş.
Oğlan ‘Yedi’ deyince baba delirmiş, sinirle tokadı patlatmış hergeleye...
-Yedi ne lan yedi ne!.. İki kere iki en çok beş, hadi bilemedin altı eder, yediyi nerenden uydurdun!